Ana SayfaYazarlarAşırı yalan söylemekten kaynaklanan ölümler…

Aşırı yalan söylemekten kaynaklanan ölümler…

Cumartesi günkü Özgür Gündem gazetesinin manşeti “AKP-DAİŞ Karargâhı”ydı.  PKK’ya yakın Dicle Haber Ajansı’nın haberini manşet yapan gazetenin iddiası büyük görünüyordu.

 

Spotlardan okuyalım:

 

“AKP’nin Tel Abyad’dan çıkarılan tecavüz ordusu DAİŞ çetesine Akçakale’de karargâh olarak tahsis ettiği evin yeri belirlendi. Ev askerin hemen yanı başında ve sınıra yakın.”

 

“DAİŞ’le ortaklığını artık gizleme gereği duymayan AKP, Akçakale sınır kapısını gören bir evi DAİŞ çetecilerine tahsis etti. DİHA’nın çektiği görüntülerde DAİŞ'çiler ve bombalı saldırılarda kullanılan plakasız araçlar dikkat çekiyor.”

 

“Önceki gün DİHA ve Evrensel gazetesi muhabirlerini 'Kafanızı Keseriz' diye tehdit eden DAİŞ’çilere Urfa Valisi İzzettin Küçük’ün Akçakale ziyaretinden hemen sonra yer tahsis edildiği belirtiliyor. A.A. adlı ev sahibine ise ayda 100 bin lira kira ödendiği kaydediliyor.”

 

Haberde fotoğraflar da var. Neredeyse “karargâhın” kapısının önüne kadar gidip çekilmiş fotoğraflar bunlar.  Büyük cesaret! Evin önünde sere serpe oturan “İŞİD’çilerin” rahatlığı da dikkat çekici.  O halde neden belirlendi diye başlayan haber “belirtildi”, “kaydedildi” gibi belirsiz ibarelerle ilerlemiş diye dikkatli okurlar muhakkak şüphelenmeye başlamıştır. Fotoğraflarda görünen  “tek göz oda”dan ibaret  ev de (pardon karargâh) 100 bin lira aylık kirasıyla Türkiye’nin en pahalı evi olmalı. Bu fiyata Boğaz'da en görkemlisinden bir yalı bile tutabilirmiş IŞİD.

 

Tabii ufak bir mesele var. Haberin bir yerinde evin “IŞİD’in Girê Spî’yi (Tel Abyad) işgal ettiği dönemde inşa edildiği”  ve “ilçe halkı tarafından tanınmayan kişilere kiralandığı” yazıyor. Haberin başka bir yerine göre ise kira değil tahsis bu:  “Urfa Valisi İzzettin Küçük’ün Akçakale ziyaretinden hemen sonra yer tahsis edildiği belirtiliyor.”

 

100 bin lira eden bir evi devletin bedava tahsis etmesi bir görev suiistimaline girebilir tabii!

Haberin en eğlenceli kısmı ise burası: “Akçakaleli A.A. adındaki seyyar satıcı tarafından kendisine ait arazi üzerine inşa edilen bu ev, inşaatın bitmesinin hemen ardından ilçe halkı tarafından tanınmayan kişilere kiralandı. Daha önce geçimini seyyar satıcılık yaparak sağlayan A.A.nın son zamanlarda herhangi bir işle de meşgul olmamasına rağmen lüks bir araç sahibi olması ise bu soruları daha da büyütüyor.”

 

Biraz taşra dedikodusundan kimseye zarar gelmez.

 

Peki kim A.A. Her şeyi yazmışsınız bari adını da yazsaydınız.

 

Dün biraz araştırdım. A.A. diye kodlanan ve  “işportacı” denen kişi Abdülvahap Akdoğan. 40 yıldır o yerin sahibi bir aileden gelen, ticaretle uğraşan Akçakaleli tanınmış bir esnaf.

Karargâh dedikleri yer de iş yeri. Patlatılan araçları tanıma konusunda uzman olduğu anlaşılan muhabirlerin “DAİŞ'çiler ve bombalı saldırılarda kullanılan plakasız araçlar dikkat çekiyor” dediği trafik dışı kalmış, çekme belgeli araçları satıyor. Daha doğrusu bu ara pek satamıyor. Çünkü sınır kapısı uzun süredir ticarete, alım satımlara kapalı. Abdülvahap Bey haber için şöyle diyor: “Kesinlikle yalan. IŞİD, PKK, PYD hepsi bizim için aynı.. Böyle bir şeyi kabul etmiyoruz. Bu arabalar çekme belgeli. Evimiz burada, herkes burada bekliyorken, misafirlerimiz varken Suriyeli de, Türk de vardı, gelip resim çekmişler. Bu IŞİD’dir diyerek. Bizim IŞİD’le ne alakamız var. Araçların hepsi bize ait. Bizim şirketler var. Şirketler üzerine yasal, kayıtlı araçlar bunlar. Rastgele gelmişler, resim çekmişler.”

 

Ama Akçakelilerin bu ara PKK medyasıyla sınavı burada bitmiyor. Yine bir DİHA haberi, Özgür Gündem Evrensel gibi gazetelerde çıkmış. Okuyalım:

 

“Girê Spî’nin özgürleştirilmesinin ardından içinde kimyasal maddelerin olduğu belirtilen ve DAİŞ’e gönderilmek üzere Akçakale’ye getirilen variller, Akçakale Sınır Kapısı’na yakın bir noktada bekliyor. Söz konusu sokakta ve sınır kapısına çok yakın bir noktada üzerine branda çekilmiş ve içinde kimyasal madde bulunduğu ileri sürülen variller, sahipsiz bir şekilde duruyor. Her gün önünden binlerce kişinin gelip geçtiği varillerle ilgili olarak şu ana kadar herhangi bir işlem yapılmış değil.”

 

Haberde yine yakın çekim bir fotoğrafta mavi variller görülüyor. Aslında haberi yapan muhabir Pulitzer’e iki üç adım mesafeye kadar gelmiş.  IŞİD’in kimyasal deposunu görüntülese ertesi gün New York Times’ta birinci sayfada olacak. Ama yakınına kadar geldiği varillerden hâlâ “kimyasal madde bulunduğu ileri sürülüyor” diye bahsederek bu şansını kaçırmış. Belki de varillerden birini açsa çamaşır suyu kokusunu alıp böyle bir utancın altına adını yazmayacak.

Çünkü Akçakale Sanayi Bölgesi’nde yeni açılan çamaşır suyu ve sıvı temizlik madde üreten bir tesisin  ambalaj işlerini yapan bir dükkanın önü burası. Evet içeridekiler kimyasal madde. Çamaşır suyu ve pembe renkli temizlik sıvıları. Bunları markalı ambalajlarına koyarak geçimlerini sağlayan dükkan sahipleri haberlere hem gülüyor hem kızgın: “Yalancı gazeteci gelsin” yanıma diyor biri. Diğeri bidonlardan birini açıyor çamaşır suyunu eline döküyor ve yıkıyor. Şişesi bir milyonmuş. Esnaflardan biri “ABD silah yapıyor, biz çamaşır suyu, yoksa bizim işimize de mi göz koydular” diyor.

 

Ama haberlere bakılırsa o işi yapan Akçakaleliler de var. Yine DİHA haberi, Özgür Gündem ve bilumum sol gazetede çıkan bir haber. Haberi dün HDP’li taze vekiller, Ekonomist muhabirleri de RTliyordu.  Ciddi bir şey olmalı, okuyalım:

 

“Özgürleşen Girê Spî'den (Tel Abyad) kaçan DAİŞ çetelerinin Akçakale'deki bir evi karargâh olarak kullandığı iddiaları ve sınır kapısının hemen dibinde üzeri branda ile örtülmüş mavi variller içerisindeki kimyasal maddelerin ne olduğu ve neden orada bekletildiği cevap bulmazken, bu kez de Girê Spî'de herhangi bir altyapı ve inşaat çalışması olmamasına rağmen özel olarak üretilen borular objektiflere yansıdı. Akçakaleliler, inşaat çalışması olmayan Girê Spî'ye bu boruların bombalı saldırılarda kullanılmak amacıyla gönderildiğini ileri sürdü.”

 

IŞİD’in silah olarak kullandığı, özel üretim çelik borular. Irak’ta ABD’nin, Suriye’de Rusya’nın son model silahlarıyla dolu onlarca askeri depoya, büyük karargâha el koymuş, uçurabilse jeti bile olan örgüt ille de yerli silah diyor demek ki.

 

Boruların bölgede her yerde bulunan su sondajı için kullanılan dalgıç kolon boruları olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Boruların fotoğrafının çekildiği yer yine Akçakale sanayi sitesinde bu boru işiyle uğraşan bir dükkanın karşısında boş arazi. Dükkan sahibi boruları oraya koymuş.

Yine de Akçakalelilerin ucuz atlattığı yalanlar bunlar. Az ötede Ceylanpınar’da az kalsın o yalanlar ölümle bitecekti.

 

İlçe merkezinde Kürtlerin, çevre belde ve köylerde Arapların yaşadığı Ceylanpınar da sınırda, karşı taraf Rasulayn. Uzun süre IŞİD, Nusra’dan sonra YPG güçlerinin eline geçti. Tam çatışmaların olduğu sıralarda, hemen seçimden önce başladı çatışmalar. İlçenin BDP’li belediye başkanı, 2014 yerel seçimleri öncesi ilçe sınırları köylere doğru uzatılınca telaşa kapılıp belaltı bir seçim kampanyası başlattı. Sınırın öbür yanı Rojava, Nusra-YPG arasında çatışmalarla el değiştiren Rasulayn olunca, sınırın bu tarafını kaybetmek istemeyen PKK da medyasıyla bu kampanyaya destek verdi aylarca. Eski BDPli başkan basın toplantısı düzenleyip, AK Partili belediye başkan adayı Menderes Atilla’nın Nusra liderleriyle çekilmiş fotoğrafları olduğunu iddia ettiği fotoğraflar açıkladı. Fotoğraflardan birinde kamuflaj ceketli, silahlı bir adamla yan yana görünüyordu Atilla. Fotoğraflara bir de Mehmet Ağar’la çekişmiş fotolar eklenince oldu eski JİTEM'ci yeni Nusracı belediye başkan adayı. Adından anlaşılacağı gibi merkez sağcı bir aileden gelen Atilla, babası üç dönem, ardından abisi 10 yıl Ceylanpınar belediye başkanlığı yapmış, kendisi 2 dönem ANAP, iki dönem de DP ilçe başkanlığı yapmış bir siyasetçi. Yani Ağar’la fotoğrafı JİTEM’den değil, DP ilçe başkanlığından.

 

Peki Nusracılarla fotoğrafları? İşin en eğlenceli kısmı orası. Hâlâ “işte AKP-IŞİD işbirliğinin belgesi” (Artık Nusra moda değil) diye dönen o fotoğraftaki silahlı, kamuflaj ceketli adamın adı İzzettin El Firati. Suriyeli meşhur bir arabesk şarkıcısı. Kliplerinden birini izlemek Nusracı ya da IŞİD’çi olmadığını anlamak için yeterli: https://www.youtube.com/watch?v=kb-WAW59v5U. Haberler üzerine akrabası olan şarkıcı El Firati ile basın toplantısı düzenleyen Atilla “Fotoğrafın 2012 yılında sınırın öteki tarafında Resulayn’a yardım götürdüklerinde çekildiğini, İzzettin El Firati’nin diğer başka Suriyeliler gibi Özgür Suriye Ordusu’nda bir süre savaştığını fotoğrafın o sırada çekildiğini anlattı. Nusracı olarak gösterilen diğer kişi ise Suriyeli ünlü aşiretlerden, eski milletvekilli, ÖSO çizgisindeki Nevvaf El Beşir’di.

 

Ama bütün bunlar kara propagandayı durdurmadı. Sınırın bu tarafındaki kritik bir ilçeyi kaybetmeyi kabul edemeyen örgüt bu kez seçimde hile iddiasıyla ortalığı karıştırdı, iddiaların arkası gelmedi.  Ama az kalsın bu yalan haberler belediye başkanı Menderes Atilla’nın canına mal oluyordu. Başkan Atilla, 13 Temmuz 2014'te makam aracının geçişi sırasında patlatılan bombalı suikasttan son anda kurtuldu.

 

Onun kadar şanslı olmayanlar 6-8 Ekim olayları sırasında IŞİD'çi avına çıkmış çeteler tarafından öldürüldüler. O olaylarda kitleleri dolduruşa getiren de aylarca süren “Türkiye-IŞİD’e destek veriyor”, “AKP, Hüdapar IŞİDçi” kara propaganda haberleriydi. Aksaray’daki ciğerciyi IŞİD lideri,  Süleyman Şah’a giden ikmal konvoyunu IŞİD’e giden silah konvoyu yapan, bütün teamülleri ayaklar altına alıp İçişleri’nden Valiliğe arz edilen sahte belgelerle “Nusracılara iyi bakın” genelgeleri üreten kötücül bir gazetecilik faaliyetinin acı sonuçları… (Bu haberlerle ilgili daha önce bu köşede çıkmış bir yazı http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yildiray-ogur/581021.aspx)

 

Sadece gazetecilik faaliyeti deyip bütün suçu örgüt medyasına atmak adil olmaz. KCK lideri Cemil Bayık, Alman Gazetesine “IŞİD’in gerçek halifesi Bağdadi değil, Erdoğan” dedikten sonra gazetecilerinin ne haberi yapması beklenebilir ki?

 

Alman gazeteciyi bile “Müzakere yürüttüğümüz bir siyasetçi için nasıl böyle konuşuyorsunuz” diye isyan ettirmişti bu cevap.

 

PKK ve HDP’liler için aslında günlük sporlardan biri bu temelsiz iddiaları, propagandaları dolaşıma sokmak, bunlar üzerinden siyaset yapmak. Adana/Mersin HDP merkezlerine bombalar için ilk dakikadan Erdoğan’ı suçlayan Demirtaş, bombaları koyan DHKP-C kökenli bir militan çıkmasına rağmen DHKP-C’ye teşekkür eden genel başkan yardımcısı, Diyarbakır’daki mitinginde bombayı ilk dakikadan AK Parti’ye ve Erdoğan’a bağlayan HDP’liler, bombacı IŞİD’çi bir Kürt Alevisi çıkınca cemaatçi polislerle birlikte “arkasında MİT  var” diyebilen HDP’li vekiller…

 

HDP’li bir grup içinden birinin ağır silahlarla tarayıp öldüdüğü iki Hüda Par'lıyla ilgili haberi “HDP konvoyuna saldırı” diye vermiş, YDGH'ciler tarafından defalarca tehdit edildikten sonra öldürülmüş Hüda Par’a yakın bir hocanın faalini, provokasyon diye örtmeye çalışmış 90’ların Anadolu’dan Görünümü’ne taş çıkartan bir performans bu.

 

Maalesef bu Kürt Ertürk Yöndem performanslarının merkez medyada da alıcısı çok.

YPG’nin eline geçmiş bir Türkiye kökenli IŞİD’çinin sorgu kaydını Economist’in Türkiye temsilcisi, Hizbullah’a yakın Al Monitor sitesinde Türkiye-IŞİD ilişkisi itirafları diye haber bile yaptı. Bir Radikal yazarı, kara propaganda mahir bir gazeteciye dayandırıp Yüksekova’da 3 asker ve 5 polisin öldüğü bir çatışmayı Ankara’nın örtbas ettiği gibi bir iddiayı neredeyse sıfır karineyle köşesine taşıyabildi.

 

Sadece Türkiye ve AK Parti’ye karşı çalışmıyor propaganda makinesi. En son dün KCK Dış İlişkiler Birimi, Barzani’nin kanalı Rudaw’ı MİT’çilerin kurduğunu iddia etti. Daha önce de PKK’ya yakın bir site Barzani’nin seçimlerde AKP’ye 2 milyar dolarlık yardım yaptığını yazmıştı. (2012 seçimlerinde Obama ve Romney’nin kampanya bütçesi toplamının iki katı) Tabii Özgür Gündem’in Musul işgalini Barzani’yle IŞİD’in birlikte Amman’daki bir toplantıda kararlaştırdığı manşetini de unutmayalım.

 

Aslında hepsini unutalım. Savaşlarda önce hakikat öldürülür. Tek bir şeyi unutmayalım; Hakikatin bu kez canına kıyanların derdi barışla…

- Advertisment -