Macron yönetimi altındaki Fransa, hiç olmadığı kadar alıngan. Geçen yıl Türkiye büyükelçisini geri çekmişti. Birkaç gün önce de Avustralya ve ABD’den elçileri geri çağırdı.
“Diklenmeden Dik Duran Diplomasi”ye (D4) alışık olmayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiyeli mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Macron’un zihinsel tedaviye ihtiyacı var. Öncelikle akli noktadan kontrol” demesine alınganlık gösterdi.
Birkaç gün önce de Avustralya başbakanının “Dost Dediğin Dost Değil Diplomasi”sine (D5) karşı gösterdiği benzer tepkiye tanık olduk.
Yükselen Çin’in genişleyen gölgesinden çekinen Avustralya, yıllardır denizaltı filosunu yenilemeyi planlıyordu.
Pandemi döneminde internet üzerinden ortak basın toplantısı düzenlemek zorunda kalan Avustralya Başbakanı Scott Morrison, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve ABD Başkanı Joe Biden, büyük anlaşmayı açıkladı.
Perşembe sabah saatlerinde Canberra, Londra ve Washington DC’den üç kişinin aynı anda internetten konuşması başlı başına büyük başarıydı. Ben Türkiye’deki arkadaşlarımla konuşmak için saat ayarı yapamazken, Morrison, Johnson ve Biden aynı anda basının önüne çıkıp hiç esnemeden Avustralya’nın nükleer denizaltı inşa etmesi için teknoloji ve uzman desteği sağlanacağını ilan etti.
Avustralya, İngiltere ve ABD’nin güçlenen ittifakının, pek tabi ki, bir kısaltması da var. AUKUS!
Eminim Çin’in dizleri titriyordur…
Pekin’den bilindik birkaç tepki dışında, çok yüksek ses gelmedi.
Asıl çığlıklar Eiffel Kulesi’nden yükseldi.
Peki, Macron’u bu kadar öfkelendiren nedir?
Mevzu; Avustralya ve Fransa’nın birkaç yıl önce imzaladığı ve iki ülkede yüzlerce kişinin üzerinde çalıştığı, 90 milyar dolar değerinde 12 denizaltılık anlaşmanın bir anda ve hatta habersiz iptali ile ilgili…
ABD ve İngiltere’yle imzalanan yeni anlaşma yüzünden eskisinin çöp olması biraz moral bozucu. Bu yeni anlaşmadan, benden yalnızca birkaç saat önce haberi olmasına biraz bozulmuş mösyö. Boşa giden onca para da var tabii. Bir de tabiri caizse nişanlının başkasıyla sözlendiğini medyadan, canlı yayınlarla öğrenmişsin… Zor!
Paris, anında Avustralya ve ABD’den elçilerini çekme kararı aldı. İngiltere şimdilik krizi ucuz atlatmış görünüyor. Belki de Johnson’ın başbakan olduğu bir ülkenin yeterince acı çektiğini düşünüyorlardır.
Fransa’nın Avustralya Büyükelçisi Jean-Pierre Thebault, giderayak havaalanında, durumun beceriksizce yönetildiğini ve Avustralya’ya yakışmadığını, Fransa’nın sırtından bıçaklanmış gibi hissettiğini söyledi.
Beceriksizlik olduğu aşikar! Avustralya şu anda Avrupa Birliği ile serbest ticaret anlaşması imzalamak için pazarlık yapıyor. Fransa’nın Avrupa İşleri Bakanının “Tüm olanlardan sonra Avustralya’ya nasıl güvenebiliriz?” diye sorduğu haber oldu.
Ayrıca Avustralya’da nükleere karşı genel bir güvensizlik var. Şimdiden bazı partiler anlaşmayı baltalamaya çalışacaklarını ilan etti bile. Avustralya Başbakanı Morrison, basın toplantısında nükleer enerji ve silahın söz konusu olmadığının altını çizdi.
“Nükleer deniz altılarınızı, nükleersiz istiyoruz!”
Bir de Fransa’yla yapılan deniz altı anlaşmasının detayları var. Fransa ile yapılan anlaşmadaki deniz altılar nükleer değil. Ancak konu o kadar basit de değil. Avustralyalılar gitmiş Fransızlara, “Biz sizin nükleer denizaltınızı sevdik. Ancak bunu nükleersiz yapsanız olur mu?” demişler. Yani, adamlar nükleer deniz altılara normal motor takmak için akla karayı seçmiş ve Avustralyalılara beğendirmiş.
Ta ki geçen Perşembe’ye kadar.
Fransa’nın elinde nükleer motoru çıkarılmış bir deniz altı planı var. İlgilenenlere duyurulur.
Elektrik motoru çıkarılmış Tesla otomobil gibi bir şey olsa gerek.
Gelgelelim, bu Morrison’ın ilk vakası değil.
Avustralya basını da Başbakan Morrison’ın Fransa’ya yaptığının delikanlılığa pek sığmadığının farkında. Eski defterleri ortaya çıkarıp duruyorlar. En çok bahsi geçen olay eski Başbakan Malcolm Turnbull’un başına gelenler.
TARİH 22 ağustos 2018…
Liberal Parti’de liderlik koltuğu sallantıda olan Turnbull, o gün güvendiği Hazine Bakanı Scott Morrison’la basının önüne çıkar. Bir gazeteci Morrison’a “Kendinizi Başbakan Turnbull’un koltuğunda hayal ediyor musunuz?” diye sorar.
Morrison dururu mu? Yapıştırır cevabı!
Kolunu Başbakan Turnbull’un omzuna atıp, “Bu benim liderim ve tüm hayallerim onun adına” der.
Aradan 2 gün geçer.
Tarih 24 Ağustos 2018’dir. Liberal Parti içindeki mücadele sona ermiştir ve Avustralya; yeni Başbakanıyla, Scott Morrison’la tanışır.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un gerçek Morrison’la tanışması da geçen Haziran’da oldu. Başbakan önce İngiltere’deki G7 Zirvesi’nde göründü. Sonra da Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un özel davetlisi olarak Paris’teki Elysee Sarayı’na gitti. Burada Macron Indo-Pasifik’teki artan gerilimde (Çin) Avustralya’nın yanında olduklarını söyledi.
Morrison da Fransa’yla Avustralya’nın iyi birer dost ve ortak olduğunu belirti. işte D5 tipi diplomasi örneği…
Kurbana önce sessizce yaklaş…
Tabi burada Fransa’ya pek de acımamak gerekiyor.
Bu civarda Fransa’yı pek iyi bilmezler.
Fransa’nın Nükleer Silah Denemeleri…
1960’lardan 1990’lara kadar Fransa nükleer silah denemelerini Güney Pasifik’teki adalarda yapıyordu.
Geçenlerde yayınlanan bir rapora göre, Fransız Polinezya’sında yaşayan yüz binlerce kişi, bu süreçte doğrudan radyasyona maruz kaldı.
Raporda konu ile ilgili örnekler de mevcut.
7 Temmuz 1974’te atom bombasının oluşturduğu mantar şeklinde bulut, meteorolojik nedenlerden dolayı beklenenden farklı bir yöne savruluyor. Ve maalesef bu yüzden Tahiti ve çevre adalarda yaşayan yüz binden fazla kişiye radyasyon yağıyor.
Hala adalarda yaşayanlar, kanser oranının neden bu kadar yüksek olduğunu sorguluyor.
30 yıl boyunca yapılan onlarca deney (yani atom bombasının patlatılması) yüzünden Fransa şimdiye kadar 63 kişiye tazminat ödemiş.
Sonra da Rainbow Warrior’ın batırılması var.
Rainbow Warrior Gemisi Saldırısı
1985’te Fransa’nın nükleer patlamalara son vermesi için mücadele eden Greenpeace ve diğer gönüllüler Mururoa Atolu’na giderek Fransızların en son deneyini sabote etmeyi planlıyordu. Greenpeace’e ait olan ve Yeni Zelanda’da demirlemiş Rainbow Warrior, gemilere liderlik edecekti.
Ancak 10 Temmuz 1985’te Rainbow Warrior art arda yaşanan iki patlamadan sonra battı. Gemide bulunanların çoğu zamanında kaçabildi.
Portekiz-Hollanda vatandaşı fotoğrafçı Fernando Pereira dışında…
Fransa başta olayla bir ilişkisi olmadığını söyledi ve bu “terörist saldırıyı” kınadı. Ancak Yeni Zelanda o zamana kadar düzenlenen en kapsamlı soruşturmayı başlattı. İki şüpheli belirledi. Tutuklanan iki İsviçre vatandaşının Fransız ajanı olduğu ortaya çıktı. Ancak mayınları ülkeye sokanlardan, gemiye yerleştiren dalgıçlara kadar, tüm diğer Fransız ajanlar kaçtı.
Saldırının “dost” bir ülke tarafından işlendiğinin farkına varan Yeni Zelanda, saldırıya ‘terörist saldırı’ demeyi bırakıp, “uluslararası hukuka aykırı olarak Yeni Zelanda’da gerçekleştirilen bir suç” olarak tanımlaya başladı.
Yakalanan iki ajan suçlu olduklarını kabul edip onar yıl hapse çarptırıldı.
Fransa ise ajanların serbest bırakılması durumunda Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun Yeni Zelanda mallarını boykot edeceğini belirtti. Ekonomisi İngiltere’ye ihraç ettikleri tarım ürünlerine dayalı ülke için, bu önemli bir tehditti.
Tabi, Fransa da kendi soruşturmasını başlattı.
Soruşturma sonunda Fransa’nın suçsuz olduğu ortaya çıktı. Tutuklanan ajanlar da Greenpeace’i takip ediyordu. Ancak İngiliz ve Fransız basını saldırının doğrudan Macron’un seleflerinden François Mitterrand tarafından onaylandığını ortaya çıkarınca, olay büyüdü, savunma bakanı istifa etti ve istihbarat başkanı görevinden alındı.
Sonunda, 22 Eylül 1985’te Başbakan Laurent Fabius’a saldırıyı üstlenmek düştü;
“Gerçek çok zalim. Fransa istihbarat ajanları bu gemiyi batırdı. Ve emirler dahilinde hareket ediyorlardı.”
Fransa Greenpace’e 8,16 milyon dolar; saldırıda hayatını kaybeden fotoğrafçı Pereira’nın eşine, anne- babasına ve iki çocuğuna da yüklü miktarda tazminat ödedi. Ayrıca iki ajanı karşılığında Yeni Zelanda’dan özür dileyip 6,5 milyon dolar ödemeyi de kabul etti.
Dost ve kardeş ülkeler!
Zihinsel tedaviye ihtiyacı olduğu söylenen Macron, bir süre bozuk çaldıktan sonra Ankara’ya elçisini geri göndermişti.
Buraya da gönderir.
Morrison ise seleflerinin yaptığı hataları tekrarlamıyor.
Başbakanla temasa geçenler yanar.
Turnbull’un omzu ve Macron’un dirseği hala sızlıyor olsa gerek.
Şu andaki kabinede en güçlü kişi Savunma Bakanı Peter Dutton.
Ancak o da temas nedir bilmiyor zaten.