Ana SayfaYazarlarAyetullahların radikal solcularla flörtü

Ayetullahların radikal solcularla flörtü

Rehber-i Muazzam denilen Büyük Ayetullah’a halkın seçtiği Devlet Başkanı’ndan çok daha önemli yetkiler tanıyan İran İslam Cumhuriyeti, teorik olarak karşıtı olması gereken radikal Sol’un iktidarda olduğu Venezuela gibi ülkelerle öteden beri yakın ilişkiler içinde bulunuyor. Bunda liberal demokrasi ve Amerikan karşıtlığının büyük rolü var kuşkusuz.

 

Aslında uluslararası arenadaki bu yakınlaşmanın bir benzeri İran iç siyasi yaşamında da bir dönem yaşanmıştı. Moskova yanlısı İran Komünist Partisi Tudeh lider kadrosunun  “İran İslam Devrimi” ertesinde aldığı rejimle işbirliği kararı buna örnek gösterilebilir. Kısa süren bu yakınlaşma, İslam Cumhuriyeti’nin “anti-emperyalist” niteliğine dayandırılmıştı. İslamcılar da benzer bir gerekçeyle Tudeh ve diğer Sol gruplara devrimin hemen ertesinde başkanlık ve parlamento seçimlerine katılma fırsatı tanımıştı.

 

Bu başlık altında niyetim, ne İran iç siyaset arenasında dinci grupların radikal solcularla, ne de Tahran yönetiminin dış politikada radikal Sol’un iktidar olduğu ülkelerle yakın ilişkilerini incelemek. Çıkış noktam, İspanya’da geçen hafta medyaya yansıyan İran’ın radikal Sol parti Podemos’a finansal kaynak sağladığı iddiası. Bu konuda İspanyol Emniyeti’nin başlattığı soruşturmadan ciddi kanıtlar çıkarsa, bu iddia yargıya taşınacak ve geçen 20 Aralık genel seçimlerinde çıkardığı 69 milletvekilliğiyle hükümet olasılıklarını kilitleyen bu partinin cezai yaptırımla karşılaşması gündeme gelecek.

 

Ulusların kendi geleceğini belirleme hakkını içeren “Çok-uluslu İspanya” projesini sahiplenen ve Katalunya’da referandum yapılmasını savunan ayrılıkçılara destek veren Pablo Iglesias’ın partisine İran gibi teokratik yapıdaki bir devlet tarafından değil malî, siyasi destek verilmesi bile iç politikada fırtına koparabilir. Bu, konunun İspanyol iç siyasetini ilgilendiren veçhesini oluşturuyor doğal olarak. 

 

Demokratik bir ülkede faaliyette bulunan siyasi bir partiye finansal ve/veya sadece siyasal destek sağlamanın ayrıca İran dış politikasını ilgilendiren bir yönü bulunuyor. Bu, Tahran yönetiminin radikal Sol’un iktidarda olduğu, ABD karşıtı Venezuela gibi ülkelerle yakın ilişkiler içinde olmanın ötesinde, bu tür muhalefet partilerinin güçlenmesine de destek olduğu anlamına geliyor.        

 

İlginçtir ki İran’ı bugüne kadar hep başarısız kalmış ama son dönemde canlanmaya başlamış olan Anayasası’nın 11. maddesinden kaynaklanan “İslam dünyasının siyasal, ekonomik ve kültürel birliğini sağlamaya” yönelik dış politikasıyla tanıdık. Halkının çoğunluğu doğal olarak Müslüman olan bölgemize yönelik, kendine etkinlik alanları açmaya dönük bu yayılmacı politikası bugün artık “rejim ihracı amaçlı” olmasa bile geçen yüzyılda Mahmut Afşar tarafından geliştirilmiş olan “Paniranist” özellikleriyle ortaya çıkıyor.

 

İran dış politikasının Podemos’a desteğiyle ortaya çıkan boyutuysa bölgesel değil küresel bir nitelik taşıyor. Çünkü Paniranizmin doğal sınırlarının ötesinde bir coğrafi alanda en azından çok daha etkin olma arzusunu yansıtıyor. Bu konuyu lâyıkıyla değerlendirebilmek için İspanya’da patlak veren İran-Podemos ilişkisini ayrıntılarıyla ortaya koymakta yarar var.   

 

İran Podemos’a nasıl ve neden destek veriyor?

 

İran, Ahmedinejat’ın Cumhurbaşkanı olduğu 2012 yılında dünyada İspanyolca konuşan yaklaşık 400 milyon kişiye yönelik Hispan TV’yi kuruyor.  ABC gazetesine yansıyan konuyla ilgili bilgilere göre,  İran vatandaşı Azimi Mahmoud Alizade’nin başında bulunduğu 360 Global Media, Hispan TV’yi Tahran’dan dolambaçlı yollardan aktarılan fonlarla finanse ediyor.

 

İlginç olan şu ki 2014 yılı başında partileşen Podemos’un lideri Pablo Iglesias, bu kanalda sunumunu da kendisinin üstlendiği Fort Apache isimli bir program yapıyor, karşılığında da bir ücret alıyor. Soruşturma dosyasından bu ücretin yıllık 50 bin avro olduğu, Iglesias’ın iki yılda toplam 93 bin avro aldığı görülüyor. Dosyada ayrıca Podemos’un iletişim birimine 150 bin avro ve programın yapımını üstlenen iki radikal Sol derneğe de 200 bin avroya ulaşan ödemeler yapıldığına ilişkin iddialar yer alıyor. Podemos’un suç oluşturan yabancı bir devlet tarafından yasadışı finansmanı bu iddialarla ilgili.

 

Podemos’la ilgili iddialar bununla sınırlı değil. El Confidencial Amerikan Uyuşturucu ile Mücadele İdaresi DEA’nın (Drug Enforcement Administration) İspanyol Emniyeti’nin mali suçlarla ilgili birimi UDEF’e (Unidad de Delincuencia Económica y Fiscal)  ulaştırdığı bilgilere dayandırarak,  İran ile Venezuela’nın Hispan TV’yi Podemos’a finansman sağlamak üzere kullanmak hususunda anlaştıklarını öne sürüyor. El Confidencial’ in bu iddiasına göre, Tahran yönetiminin bu yoldan Podemos’a bugüne kadar ulaştırdığı para 5 milyon avroyu buluyor.

 

El Confidencial,  ikili ilişkileri mükemmel olan Tahran ve Caracas yönetimlerinin Podemos’a destek vermelerinin gerekçesinin Avrupa ülkelerindeki siyasi müttefiklerini güçlendirmek olduğunun altını çiziyor. Nitekim Hispan TV’nin kuruluşu da Ahmedinejat’ın 2012’de Caracas’a yaptığı ziyaret sırasında kararlaştırılıyor. O zaman daha hayatta olan efsane Başkan Hugo Chávez, bir gazetecinin sorusu üzerine, Hispan TV’nin kuruluşunu “medyatik savaş için yeni bir kanal” olarak açıklıyor. Aslında İran-Venezuela ortaklığınca kurulan bir değil, iki kanal var. Tahran Hispan TV’yi, Caracas da ikiz kardeşi Tele Sur’u kontrol ediyor.

 

Soruşturma aşamasındaki iddiaları bir tarafa bırakırsak, tartışılması mümkün olmayan gerçek şu ki Pablo Iglesias, Ayetullah rejiminin kontrolündeki bir televizyon kanalında ücret karşılığı program yapıyor. Peki, Iglesias Podemos’un deklare ettiği ideolojiyle taban tabana zıt bir rejimin finanse ettiği televizyon kanalında neden program yapıyor?

 

Iglesias bu soruyu bugün yanıtlamakta güçlük çekiyor belki ama İspanyol medyası bundan iki yıl önce bu konudaki açıklamalarını içeren bir videoyu şu sıralarda alabildiğine kullanıyor. Iglesias o video görüntülerinde özetle İran’ın kendilerini Avrupa’daki siyasi rakiplerine karşı oldukları için desteklediğini, kendilerinin de bundan yararlandığını itiraf ediyor. “Başları ve omuzları örtülü kadınların program sunmalarının kendisinin de hoşuna gitmediğini” belirten Iglesias, bu kanalın kendi tercihi olmadığını ama radikal Sol’un başka seçeneği bulunmadığını vurguluyor.

 

Konunun İspanyol iç siyasetini ilgilendiren bu veçhesini bir tarafa bırakıp, İran’a dönersek,  dört yıllık ambargo dönemini arkasında bırakan teokratik yönetim, artık barıştığı demokratik ülkeler ailesinin siyaset arenalarına, Hispan Tv ve İngilizce versiyonu Press Tv ile belki daha rahat müdahale edebilecek. Ancak demokrasi kartıyla, tek başına oynanmıyor. Ambargonun kalkmasıyla dünya ekonomisine açılım, beraberinde er geç çoğulcu demokrasiyi de getirir. Bu zaman alır belki ama İran halkının Ayetullah vesayetinden kurtarılması olumlu bir gelişme olur doğal olarak.        

 

 

- Advertisment -