Doğrusunu söylemek gerekirse; memlekete duyduğum sevgiyi bayrağa karşı aynı yoğunlukta duymadım. Bayrağa karşı gösterilen aşırı sevgiyi ‘fetiş’ bulmuşumdur çoğu zaman. 15 Temmuz ülke için milat olduğu kadar benim için de oldu. Elinde sadece bayrakla bir tankı durdurabileceğine inanan insanlar gördüm o gece. Durdurdular da…
Hiçbir ideoloji, hiçbir sevgi ve aidiyet duygusu yapamazdı o gece bayrağın yaptığını. Bayraktan aldıkları güçle tekbir getirerek yürüdüler tankların, tüfeklerin üzerine. Ülkeyi işgal etme girişine kalkan hain alçaklara karşı direnen memleket insanlarının destansı hikâyelerini okudukça, gördükçe ve izledikçe bayrağın o ilahi gücüne inanıyorum artık.
15 Temmuz’da yapılmak istenen sadece FETÖ’cü bir darbe kalkışması değildi. ABD’nin ve Avrupa’nın bu hain darbe girişimine verdikleri tepkiden bu durumu anlamak zor değil. Kanlı darbenin koçbaşlığını yapan FETÖ, aynı zamanda ülkede olası bir iç savaş çıkarmayı hedeflemişti. Toplumun değişik mezheplerinin yanında yaşam alışkanlıklarından kaynaklanan bir iç savaş ve sonrasında ‘büyük abiler’ tarafından el konulan bir memleket olacaktık belki de. Emperyalizmi ‘demokrasi’ örtüsüyle örten ve işgal ettikleri ülkelerde kan ve acıdan başka bir şey vermeyen bu ‘büyük abiler’ aynı oyunu bize de oynamak istediler. Geçit vermedi bu halk. Vermediği gibi, planlananın aksine yaşam alışkanlıkları, mezhebi ne olursa olsun geçmişte yaşanan kamplaşmanın aksine birleştiler. O bayrağın gölgesi altına girdiler.
Geçmişte yaşanan ayrışmalar, kamplaşmalar, ötekileştirmeler bu alçakça saldırının taşlarını döşemişti bir şekilde. Bu taşlar, çıkan darbe kalkışmasıyla birlikte bir iç savaşa dönecekti. Bu alçakların istedikleri olmadı. 15-16 Temmuz’dan sonra düşüncesi ne olursa olsun bu toprakları vatan belleyenlerin aynı bayrak altında toplandıklarına şahit olduk. Bedenleriyle, çıplak ellerinde sadece al yıldızlı bayrağa güvenerek sokağa çıkan insanların tankları, ağır silahları, bombaları durdurduğuna şahit olduğumuz gibi…
15 Temmuz bize geçmişte yaşanan kavgalar ne olursa olsun, bayrağın düşmesinin insanları bir araya getirdiğini de gösterdi. İşgal edilmiş, bayrağı yere düşmüş bir ülkede farklı yaşam alışkanlıklarını birbirine dayatsan ne dayatmasan ne. İç savaşın kanlı cehenneminden kaçmaya çalışan insanlar gibi eşitlenirdik başka ülkenin kaldırımlarında. Bunun için Mevlana’nın sözüne kulak vermeli: “Dünle beraber gitti cancağızım. Ne kadar söz varsa, düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” O yeni söz de dini mezhebi yaşam alışkanlıkları ne olursa olsun bu toprakları vatan belleyen insanların aynı bayrağın gölgesinde yaşaması olur. Hiç düşürmecesine.
Pazar günü Yenikapı’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla ‘Demokrasi ve şehitler mitingi’ yapılacak. Mitinge Ak Parti’nin dışında CHP ve MHP de katılacak. Bu topraklarda en azından ben ahir ömrümde ilk kez böyle bir ortak mitinge tanık olacağım… Memleketin en zor dönemlerinden geçtiği günlerde böyle şık hareketlere çok ihtiyacımız var. Parti olarak HDP’ye çağrı yapılmaması içimizi burksa da, bu partinin tabanını oluşturan insanların mitinge katılacağını umuyorum. Çağrıda hiçbir siyasi partinin ve örgütün bayrağı ve flaması olmayacak. Sadece Türk Bayrağı. İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi: “Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl! Bayrağı böyle bir alçakça saldırıda yere düşürmeyip, onu en güçlü silah yaptık ya; umutluyum çok aydınlık yarınlardan…