İmam Hatipli, Rizeli, futbolcu ve uzun adam… Bu tanımlamaları artarda sıraladığımızda aklınıza kimin geldiğini tahmin etmek güç değil. Bu tanımlamalara bir de solculuğu eklersek iş değişir. Bütün hayatı sol mücadeleyle geçen bu uğurda nerede sorun olursa olsun giden, solculuğu uzaktan ‘ahkâm keserek’ değil de o yörenin insanlarına dokunarak yapan Rize -Pazar, Haçapitli Alper Taş’tan bahsediyoruz haliyle…
Alper Taş’ın CHP Beyoğlu Belediye Başkanı adayı açıklandığında ilk tepki ‘sol’ adına ahkam kesmeyi şiar edinmiş tuzu kuru solculardan geldi. Elini taşın altına sokmadan ‘ahkâm kesmek’ ata sporumuz olduğu için “ Alper Taş gibi birinin CHP’de ne işi var?” demek kolaydı elbette. Taş, bu tepkilere yanıt olarak Beyoğlu’na başka bir belediyecilik anlayışı getireceklerini söyleyerek işe koyuldu. Hayatı boyunca inandıklarını bütün ülkeyi dolaşarak anlatan, muhalif mücadelenin içinde olan Taş’a belki de ilk kez düşüncelerini hayata geçirme şansı geliyordu.
Alper Taş, önce Beyoğlu’nun Cihangir’ine, Pera’sına gitmek yerine yıllarca ihmal edilmiş halkın yoğunlukta yaşadığı semtlerine giderek çalışmalarını yürütüyor, onlara dokunuyor. Kulaksız, Piyalepaşa, Hasköy, Dolapdere, Sütlüce’de seçim çalışmalarını yürütüyor. Gittiği çoğu yerde orada yaşayanların “İlk kez sizlerden birini buralarda görüyoruz” tepkisini alıyor ki bu da yaptığı şeyin ne kadar kıymetli olduğunu gösteriyor.
Taş, Beyoğlu’nun arka mahallelerini dolaşıp, halka dokununca ve onların ilgisini çekince bu kez iktidarın hedefi haline geldi. Gazetecilik ilkelerini çoktan fırlatıp atmış, “Amaca giden her yol mubahtır” sözünü şiar edinmiş iktidar medyası Alper Taş’ı PKK’lı gösterme çabası içine girdi. Bunun doğru olup olmadığının hiçbir önemi yoktu, zaten onlardan olmayan herkes 'Haindi, şuydu buydu…’ Hayatı boyunca siyasi mücadelesini PKK şiddetinden uzak bir şekilde sürdüren Taş’ı PKK’lı olmakla suçlamak gerçeği ters yüz etme anlamına gelse de onlar için gerçek uzun süredir anlamını zaten yitirmişti… İktidarın bütün olanakları ve gücü ellerindeydi, önemli olan gerçekler değil o propagandanın aracı olmaktı.
Alper’i üniversite yıllarından beri tanırım. Aynı okulda okuduk. Üniversiteden sonra da bağımız hiç kopmadı. Nadiren de olsa bir araya geldiğimizde siyasetten hiç konuşmaz, eski günlerden hayata dair kaygılarımızdan bahseder, hasbıhal ederiz. Alper benim gibi Rizelilerin aksine son derece soğukkanlıdır, hatta sinirleri alınmış gibidir. Olaylara sağduyuyla öfkelenmeden yaklaşır. Seçim çalışmaları sırasında gençken yıllarca top oynadığı Okmeydanı Fetih Spor kulübündeki arkadaşlarıyla maç yaptığı sırada Alper’le buluştum. Ayaküstü biraz sohbet ettim. “A Haber beni Kandil’de Mahsun Korkmaz Akademisi’nde konuşma yapmışım gibi haber yapmış. Eleştiriyi anlarım da yalanın böylesi de olur mu? Bu nasıl gazetecilik anlayışı…’’ diyerek dert yandı. İlk kez bu kadar öfkeli gördüm onu. Dava açacağını söyledi. Öfkesini ifade ederken ekledi; “Ben bir tek kandil bilirim o da dini kandiller’’…
İş futbol olunca haliyle anılarda canlanıyor birdenbire… Yıllarca oynadığı Okmeydanı’nda uzun boyuyla profesyonel kulüplerin ilgisini çekmiş, teklifler de almıştı. Heybetli görüntüsünün aksine huyu gibi son derece yumuşak top oynayan, iyi bir stoperdi. O yıllara dair bir anısını dinledim kendisinden; ‘’Polis Gücü ile hayati bir maça çıkacağız. Onları yenersek, 3. Lige çıkma durumumuz var. Aynı gün Beyazıt Meydanı’nda Filistin halkıyla dayanışma eylemi var. Maç çantam sırtımda o eyleme de gidip Filistin halkıyla dayanışmak da istiyorum. Beyazıt Meydanı’na geldim, polis müdahalesi oldu. Bu sırada polis müdahalesinde birkaç cop darbesi aldım. Kendimi zar zor Vefa stadına attım. Bütün Çevik Kuvvet müdürleri orada. Maç başladı. İnanılmaz sert oynuyorum, kesip doğruyorum ki bu benim oyun tarzım değil. Devre arası oldu, yöneticilerden biri yanıma gelip, ‘’Ne oldu sana Alper, niye bu kadar sert oynuyorsun?’’ diye sorunca ben de yediğim dayağı anlattım. Bunun üzerine bana ‘’Devrimin gücüyle oyna Alper…’’ dedi ve biz o maçı 2-1 kazandık’’.
Alper Taş’ın eski arkadaşlarıyla maç yaptığı halı sahaya asılan bir pankart dikkatimi çekti. Pankartta: “Beyoğlu’nun en güzel abisi, asla yalnız yürümeyeceksin” yazıyordu. Gençlik yıllarından beri bitip tükenmeyen enerjisiyle, sakin duruşuyla, olaylara bakışıyla doğal bir lider, ağabeydi. ‘’En güzel ağabey’’ sözünü hak eden biridir Alper Taş. Şimdi düşüncelerini hayata geçirebileceği Beyoğlu için mücadele veriyor. Kazanır mı kazanamaz mı kestirmek zor. Ama kazanırsa Türk siyasetine uzun zamandır kaybettiğimiz kaliteyi getireceği kesin. Ki, siyasetin düştüğü durumdan çıkması için daha çok Alper Taş’lara ihtiyacı var. Hem ne der şair: ‘’Belki şehre bir film gelir /Bir güzel orman olur yazılarda /İklim değişir/ Akdeniz olur /Gülümse…’’