Mayıs 1974’te çıkarılan Genel Af Kanunu görüşmeleri sırasında cezaevindeydik. CHP-MSP koalisyonu dönemiydi. İki parti ve iki lider, askeri darbenin cezaevine doldurduğu muhalifleri, solcu gençleri, sağcıları (çok az sayıda da olsa) özgürlüklerine kavuşturmak için anlaşmışlardı. Biz de içeride radyodan kanun tasarısının görüşülmesini ve madde madde oylanmasını izledik.
Gece 12.00’den sonra TRT yayın yapmadığı için kesin netice ortaya çıkmadan yattık. Sabah uyandığımızda şaşırdık kaldık. “Bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis amacıyla örgüt kurma ve propaganda yapmak”tan mahkum olanlar af dışı bırakılmıştı. TCK’nın ünlü 141/142. maddelerinden suçlananlar hapis yatmaya devam edecekti. Silahlı eylem yapanlar, cinayet işleyenler, dağa çıkanlar kapsam içindeydi, düşüncesi nedeniyle yargılananlar kapsam dışıydı.
Neyse, o zaman o kadar güçlü bir toplumsal irade oluştu ki, çıkartılan yasa Anayasa Mahkemesi’ne gitti. Mahkeme kanun önünde eşitsizlik gerekçesiyle bu iki maddeyi de af kapsamı içine aldı. Bizler de ikinci aşamada tahliye olabildik. CHP bu dönemde liderini değiştirmiş, genç siyasetçi Bülent Ecevit, kurucu lider İsmet İnönü’yü yenerek onun koltuğuna oturmuştu.
Bu değişimi tetikleyen asıl unsur, askeri müdahaleye karşı tutumdu. CHP-MSP koalisyonunu gündeme getiren de bu iki partinin askeri müdahaleye karşı olmalarıydı. İsmet Paşa, o zaman Genel Sekreter olan Bülent Ecevit’in askeri yönetimi eleştirmesini doğru görmüyordu. Ecevit liderliğindeki ekip CHP’yi de değiştirecek önemli adımlar atmıştı. Bu ekibin 1973 genel seçimlerindeki temel vaatlerinin başında ‘genel af’ geliyordu.
Boykotu savunduk
Tahmin edeceğiniz gibi içeridekilerin çoğunluğu CHP’nin kazanmasını arzuluyordu. Cezaevinde bulunan birisinin seçimlerde CHP’nin kazanmasını istemesi gayet normaldi. Zaten Karaoğlan efsanesi mahpus duvarlarını da aşmıştı. Ecevit, “Siyasilere af”, “İşkencecilerden hesap sorulacak”, “Toprak işleyenin su kullananın” sloganlarını attıkça desteği artıyordu.
Cezaevine görüşe gelen ailelerimiz Ecevit militanı gibi CHP saflarında koşturuyorlar, çocuklarının içeriden kurtulmasının bu partinin iktidarından geçtiğini biliyorlardı. Benim de içinde yer aldığım bir kesim solcu, acayip bir tutum içindeydik. CHP’yi ve Bülent Ecevit’i düşman görecek kadar sert bir muhalefet yürütüyorduk. Onları, devrimci bir yükselişi, reform öğütleriyle bastırmaya çalışan burjuvazinin ‘yedek lastik’i olarak görüyorduk.
Aileler, bizim seçimi boykot edeceğimizi duyunca şaşırıp kalmışlardı. Anlamıyorlardı. Bizim aklımızı oynattığımızı düşünüyorlardı. Bizi mahpustan kurtaracak partiye oy vermekten kaçıyorduk. Bunu da ‘devrimci’ gerekçelere dayandırıyorduk.