Ana SayfaYazarlarBir Pers diplomasi geleneği

Bir Pers diplomasi geleneği

 

Ksenophon’un Anabasis (Onbinlerin Dönüşü) adlı eseri, Pers İmparatorluğu içindeki bir iktidar mücadelesi etrafında gelişen olayları ele alır. Pers Kralı II. Artaserhas’ın (İngilizce yazılışı Artaxerxes; hükümdarlık dönemi İÖ 404-362)  kardeşi Prens Kyros (İng. Cyrus veya Chosroes; Kurus veya Kores olarak da bilinir), İ.Ö 401’de tahtı ele geçirmek için Yunanlılar ve Yunanlıların  “Barbar” dediklerinden (Yunanlı olmayanlar veya Yunanlıların düşmanlarından) paralı bir ordu oluşturur. Kurus, ağabeyi II. Artaserhas’a karşı gizliden bir ayaklanma örgütlediğinde, Lidya satrapı (valisi) ve kıyı birliklerinden sorumlu komutandır. Kyros başlangıçta seferin Pisidyalılara karşı yapılacağını duyurur; ancak Pisidya yöresi (bugünkü Isparta ve Burdur civarı)  geride bırakılıp Kilikya’ya varıncaya kadar askerler kime karşı savaşacaklarını bilmemektedir.  Üstelik ordu Kilikya’ya vardığında, artık Kyros askerlere üç aylık borçlanmıştır ve neredeyse her gün generaller Kyros’un yanına çıkıp askerlerin alacaklarını sormaktadır. 

 

Kilikya kraliçesinden yüklü bir para aldığı söylenen Kyros, askerlerin dört aylığını öder. Buna rağmen askerlerin çoğu krala karşı savaşmak istemez. Kyros ücretlerin artırılması taleplerini kabul ettikten sonra, askerlerini teşvik amacıyla şöyle bir konuşma yapar: “Dostlarım, babamın imparatorluğu, güneye doğru, insanların sıcaklığından ötürü oturamayacakları bölgelere kadar; kuzeye doğru da insanların yaşamasına el vermeyecek soğuk iklimli bölgelere kadar uzanıyor. Bu iki bölge arasındaki tüm bölgelerin satrapları kardeşimin dostlarıdır. Zaferi kazanırsak bu bölgelerin yönetimini dostlarımıza vermek zorundayız. Bu yüzden beni korkutan şey, başarıya ulaşırsak dostlarımızın her birine bu bölgeleri vermekten çok, bunları verecek kadar dost bulamamak. Yunanlılar, size gelince, her birinize altın bir taç armağan edeceğim” (Ksenophon:36).

 

Kyros’un ölümü ve Pers hileleri

 

Savaş öncesinde yapılan sayımda, Yunanlılardan 10,400 ağır piyade ve 2500 hafif piyade sayılırken, Kyros’un toplamış olduğu “Barbarlar” yüz bin kişi gösterilir; ayrıca, yanlarında tırpanla donatılmış 20 kadar da savaş arabası kaydedilir. Buna karşılık düşmanın (Artaserhas’ın) ordusunda 1,200,000 asker ve tekerlekleri tırpanla donatılmış 200 kadar savaş arabası vardır (Ksenophon:37). Plutarkhos ise Pers kralının  900 000 kişiden oluşan,  disiplinli bir şekilde saf tutmuş bir orduyla savaş meydanında yer aldığını yazar (s.144). Derken çarpışmaların ilk gününde Kyros ölünce Yunan ordusu, savaştığı cephede zafer elde etmiş olmasına karşılık lidersiz kalır. II. Artaserhas, Yunanlılara haber gönderip silâhlarını teslim etmelerini talep eder. Buna karşılık Yunan birliklerinin başında bulunan Klearkhos, silâhlarını teslim etmenin savaşı kazananlara düşen bir iş olmadığını; Yunanlıların silâhlarını teslim etmektense ölecekleri cevabını verir (Ksenophon:53).

 

Persler hangi yola başvururlarsa başvursunlar, Yunanlı komutanı ikna edemez. Bunun üzerine, aslen Yunanlı, Sardes satrapı ve kralın temsilcisi olan Tissaphernes, kendi eyaletine dönecekmiş gibi birlikleriyle Yunanlıları takip eder (Ksenophon:65). Bu takip esnasında zaman zaman iki ordu arasında küçük çaplı çatışmalar yaşanır. Ancak Yunanlı komutan Klearkhos, her seferinde pek zayiat vermeden yoluna devam eder. Günlerce kral adına Yunanlıların silâhlarını teslim etmesi için çeşitli yol ve bahanelere başvuran Tissaphernes, bu kez, Yunanlı kimliğini de kullanarak On Binlerin komutanı Klearkhos’u sinsi bir plan çerçevesinde etkisiz kılmaya çalışır. Klearkhos’a şöyle bir mesaj gönderir: “Komutanların ve yüzbaşılarınla ordugâhıma gelirsen, senin bana ve komuta ettiğim orduya kötü tasarılar beslediğini söyleyenleri kimden duyduğumu açıklayacağım” (Ksenophon:72).

 

Tissaphernes’in tüm komuta kademesini yemeğe dâvet etmesi kimi Yunanlı askerleri şüpheye düşürür.  Klearkhos ile aynı görüşte olmayan birkaç asker, bütün komutanların ve yüzbaşıların yemek dâvetine gitmesine izin verilmemesi ve Tissaphernes’e güvenilmemesi gerektiğini ileri sürer. Ancak Klearkhos arkadaşlarının uyarılarına kulak asmaz. Satrapın tam güvenini sağlamak adına, ordunun en tepe noktasında bulunan beş komutan (general) ve yirmi yüzbaşı ile Tissaphernes’nin çadırına gider. Ziyaret esnasında onları korumak için yanlarında sadece iki yüz asker vardır.

 

Yunanlı komutanların kalleşçe öldürülmesi

 

Yunanlılar Tissaphernes’in çadırının kapısına vardıklarında,  komutanlardan Boetyalı Proksenos, Tesalyalı Menon, Arkadyalı Agias, Lakonyalı Klearkhos ve Akalı Sokrates içeri alınarak yüzbaşılar kapıda bekletilir. Henüz birkaç saniye geçmeden, verilen bir işaret ile içeri giren komutanlar yakalanır ve dışardakiler öldürülür. Tissaphernes’in komuta ettiği Barbar süvariler, koruma birliği olarak getirilmiş iki yüz Yunanlı askeri derhal infaz ettikten sonra, ovaya doğru atılıp rastladıkları tüm Yunanlıları, ister özgür, ister köle olsun vahşice kılıçtan geçirir. Yunan ordugâhındaki askerler, Barbar süvarilerin bu doludizgin hareketlerini uzaktan şaşkınlık içinde, büyük bir merak ile seyrederken, Arkadyalı Nikarkhos, yaralı halde, bağırsaklarını avuçlarında tutmuş olarak çıkagelir. Nikarkhos olup bitenleri anlatınca, korkuya kapılan askerler silâhlarını kuşanıp savaş pozisyonuna geçer.

 

Yunanlı komutan ve yüzbaşılar kalleşçe katledildikten sonra, üç yüz kadar zırhlı Pers askeri Yunan ordugâhına yaklaşır ve kralın şu mesajını iletir: “Yunanlılar! Yeminlerini çiğnediğine ve barışı bozduğuna hükmedilen Klearkhos cezalandırıldı; öldü. Onun kalleşliğini ihbar eden Proksenos ile Menon saygı görüyorlar. Size gelince, kral silâhlarınızı istiyor; çünkü bu silâhlar Kyros’a ait olmuş oldukları için kendisinin olduğunu söylüyor.”

 

Ancak Yunanlılar, ödedikleri ağır bedele karşın gerekli dersi almıştır.  Klearkhos gibi değerli bir başkomutanı kaybeden Yunanlılar, vakit geçirmeden komuta kademesine yeni kişiler seçer.  İleride Anabasis’i yazacak olan Atinalı Ksenophon, Proksenos’un yerine generalliğe getirilir (Ksenophon:88). Aslından bundan önce Ksenophon’un orduda herhangi bir görevi yoktur. Kendi deyimiyle “O ne komutan, ne yüzbaşı ne de askerdir. Orduda seferi izleyen bir Atinalıdır” (s. 81).  Fırsat bulduğunda gezilere katılıp yabancı ülkeleri görmeye giden Ksenophon, savaş, macera ve heyecan düşkünü biri olarak bilinir. Sokrates’in öğrencisi olan (ve Plato gibi kendisi de Sokrates’in Savunması, Atinalıların Devleti, Spartalıların Devleti, Şölen, Helenika ve Kyros’un Eğitimi gibi, birçoğu Sokratik diyaloglar şeklindeki eserler kaleme alan) Ksenophon, tarihçi Herodotos’a büyük bir hayranlık duymaktadır. Sefere katılmasının bir sebebi de, şahit olduklarını kaydedip, ardından Herodotos gibi eserler bırakma merakı olabilir.  Nitekim başkomutan Klearkhos’un öldürülmesinin ardından, Yunanlıların sahip olduğu demokrasi kültürü hem kendisinin general ve yönetici seçilmesinin önünü açacak, hem de sefer boyunca görüp yaşadıklarını kaleme alma fırsatı sunacaktır.

 

Ksenophon’un generalliğe seçilmesi

 

Ksenophon komutan seçildikten sonra Klearkhos’un yerini doldurmaya çalışır. Klearkhos, askerlikte en önemli ilkenin disiplin olduğuna inanır ve disiplinsiz davrananları cezalandırmaktan geri kalmaz. Ona göre, “askerin nöbet tutması, dostlarının mallarına el sürmemesi ve surat asmadan düşmanın üstüne yürümesi isteniyorsa, düşmanından daha çok generalinden korkmalı”dır (s. 70). Sert ve kıyıcı mizacına rağmen askerleri, onu diğer bütün komutanlarına tercih etmiş, korkulacak bir efendiden ziyade kurtarıcıları olarak görmüştür.  Disiplin konusunda Klearkhos’u esas alan Ksenophon, bundan böyle Perslere hiçbir şekilde güvenilmeyeceğini kavrayıp, geldikleri yoldan çok daha farklı bir güzergâh izleyerek çarpışa çarpışa yoluna devam eder. Ksenophon’un dönüş rotasını değiştirip Kardukya (Kürt ülkesi) üzerinde yol almak istemesinin bir sebebi de, Pers ordusunun düşman kabul ettiği Kardukya’ya girmeye cesaret edemeyeceği tahmini olabilir. Zira savaşçı Karduklar (Kürtler), kralın otoritesini tanımamaktadır ve daha önce üzerlerine yolladığı 120,000 kişilik ordudan tek bir kişi bile geri dönememiştir (s. 108).

 

Perslerin bugünkü İran devletine mirası

 

Perslerin, dostça bir dâvet veya müzakere yoluyla düşman gördüklerini ortadan kaldırma geleneği, bugün de İran “diplomasi”sinin en vazgeçilmez taktiğidir.  Nasıl ki Persler, rakip ve düşmanlarını siyasi hile ve komplolarla ortadan kaldırmaya çalışıyorduysa, günümüz İran devleti de bu politikayı aynen devam ettiriyor.  Maalesef İran yönetimi, uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukukta temel bir ilke olan ahde vefa (pacta sund servanda) prensibini keyfice uygulamak veya uygulamamakta herhangi bir mahzur görmemektedir.

 

İran, kendine bağlı paramiliter güçler ile son 10-15 yılda Ortadoğu’da dört ülkeyi; Irak, Suriye, Lübnan ve son olarak da Yemen’i işlevsiz bırakmış bulunuyor.  Kanımca sadece Ortadoğu değil, bütün dünya için bir İran sorunu mevcuttur.

 

- Advertisment -