Bu aralar gazete alabilenlerin gözü muhakkak vefat ilanları sayfalarına takılıyordur.
Türkiye’de vefat ya da taziye ilanı vermek sınırlı bir kesim dışında pek tutmamış bir adettir. İletişim imkanlarının artmasıyla bu ilanların sayısı da gittikçe azaldı.
Ama bugünlerde malum sebep yüzünden o ilanlarda bir artış var. Bir de göze çarpan bir değişiklik.
Aileler adına verilen vefat ilanlarının bazılarında hala alışılageldiği gibi cenazenin ne zaman ve nereden kaldırılacağı ile ilgili bilgiler yer alıyor.
Ama bu aralar bazı ilanlar şöyle cümlelerle bitiyor:
“… 28.03.2020 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuşmuş, cenazesi aynı gün Karacaahmet Mezarlığı’ndaki aile kabristanına defnedilmiştir.”
“…Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Merhumun cenazesi defnedilmiştir.”
“…dün Arnavutköy Ulus Musevi Mezarlığı’nda defnedilmiştir.”
“Malum karantina yasakları çerçevesinde aile arasında bir tören ile Topkapı Aile Mezarlığı’na defnedilmiştir.”
İnsanın okurken tüylerini diken diken eden, hüzünlendiren ilanlar bunlar.
İstanbul’un sessiz mahallerinden ve camilerinden vefat ettikleri gün defnedilen ve defnedildikleri ertesi gün duyurulan cenazeler kaldırılıyor her gün.
Hürriyet gazetesinin ölüm ilanları sayfalarında bir önceki gün İstanbul’da vefat edenlerin tam listesi de veriliyor.
Liste İstanbul Büyükşehir Belediye Mezarlıklar Müdürlüğü’nden alınıyor. Tabii bu listeye İstanbul’da vefat edip, defnedilmek üzere başka illere götürülenler yok.
Her gün biraz daha uzayan bu listelere göre İstanbul’da 27 Mart’ta 248 kişi, 28 Mart’ta 260 kişi, 29 Mart’ta 279 kişi vefat etmiş.
İnternette vefat ilanları için açılmış ve her gün gazetelerdeki bu ilan sayfalarını yayınlayan sitelerde geçmişe doğru bir tarama yaptığınızda, salgın öncesinde İstanbul’da bir günde hayatını kaybeden insan sayısı ortalamasının bunun epey altında olduğu görülebiliyor.
https://www.vefatlarimiz.com/bugunku-hurriyet-vefat-ilanlari
Bu basit gözlemden bir istatistiki sonuç çıkarmak mümkün değil.
Ama bunlar bile koronavirüsün İstanbul’u nasıl etkilediği hakkında bir fikir veriyor.
Açıklanmadığı için elimizde resmi vaka sayısı yok.
Ama İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, dün katıldığı yayınlarda Türkiye’deki koronavirüs vakalarının yüzde 60’ından fazlasının İstanbul’da olduğunu açıkladı.
Almanya’dan Sri Lanka’ya kadar pek çok ülke salgın bilançolarını şehir şehir açıklasa da, Sağlık Bakanlığı henüz bunu yapmadığı için, diğer şehirlerdeki vaka sayısını da bilmiyoruz. Bu sayılarla ilgili haber yapan Kocaeli’de, Batman’da yerel gazetecilerin Emniyet’e çağrılıp uyarıldığını okuduk.
Elimizde sadece İçişleri Bakanı’nın açıklaması sayesinde haberdar olduğumuz karantina uygulanan iller bilgisi var.
Son açıklamalara göre Rize, Van, Yozgat, Malatya, Tunceli, Artvin, Gümüşhane, Kütahya, Çankırı, Sivas, Giresun, Batman, Çanakkale ve Çorum’un bazı belde ve köyleri koranavirüs salgını nedeniyle karantina altında.
Karantina bölgeleriyle ilgili ulusal ve yerel medyada çıkan haberlerde virüsün buralara nasıl ulaştığıyla ilgili hikaye neredeyse aynı cümleyle başlıyor: “İstanbul’dan gelen…”
Yani açık kaynaklardaki bütün veriler salgının Türkiye’deki merkezinin İstanbul olduğunu gösteriyor.
Peki İstanbul’da ne oluyor?
Çok büyük oranlarda sokaklar boş, insanlar evlerinde.
Ama herkes değil.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin dün açıkladığı son rakamlar korkutucu.
Pazar günü İstanbul’da tüm toplu taşıma araçlarını 450 bin kişi kullanmışken, Pazartesi günü bu rakam 1 milyon 150 bine çıkmış. Bu rakama işine özel aracıyla, servisle gidip gelenler dahil değil.
Yani milyonlarca İstanbullu hala evde kalamıyor ve çalışmaya devam ediyor.
Sokağa çıkma yasağı ilan edilse bile çalışmaya devam edecek hayati işlerde çalışanlar dışında bu milyonlar içinde henüz hakkında resmi bir kapatma kararı olmayan dükkan sahipleri ve onların çalışanları, evden çalışamayan ya da dönüşümlü çalışan özel şirketlerin çalışanları, memurlar, fabrikalarda, organize sanayi sitelerinde çalışan işçiler, parasını gündelik işlerden kazananlar var.
Herkes herkese “evde kal” diye çağrı yaparken, evde kalamayanların, çalışmaya devam edenlerin kimler olduğunu görmek için işçi güvenliğiyle ilgili haberlerin yer aldığı isigmeclisi.org sitesine bakmak yeterli.
http://isigmeclisi.org/20298-ozgur-karabulut-insaat-santiyeleri-koronavirus-dinlemiyor
Hiçbiri hayati yönü olmayan, bir kaç ay geç bitseler kimsenin hiç bir şey kaybetmeyeceği lüks konutlar, AVM, vakıf üniversitesi, medya center şantiyelerinde, Çamlıca Kulesi, AKM, Galataport gibi zaten yeterince geç kalmış inşaatlarda işçiler iç içe, herhangi bir tedbir almadan hummalı çalışmalarına devam ediyorlar.
Sendikalı işçiler, bu inşaatların bir kısmında salgına karşı gerekli tedbirler alınmadığı için eylemler yapıyor, iş bırakıyor, bazı işyerlerinde işçilere virüsü kaparlarsa şikayetçi olmayacaklarına dair sözleşmeler imzalatılmaya çalışılıyor, bazılarında hakkını arayan işçiler işten çıkarılıyor.
Ama inşaatları salgın bitene kadar durdurmak, işçileri ücretli izne göndermek gibi bir seçenek masada bile değil.
Çünkü her ülke gibi Türkiye de bu salgınla ilgili bir tercih yaptı.
Ekonomik yükünü birkaç ay çekebilecek ülkeler, hemen sokağa çıkma yasakları ilan edip, sokağa çıkmasına izin vermedikleri vatandaşlarına maaş vermek, işletme sahiplerinin masraflarını karşılamak gibi somut tedbirlerin içinde yer aldığı büyük rakamlı ekonomik paketler açıkladılar. Hayati olmayan bütün fabrikalar ve işletmeler durduruldu.
Dün günlük ölüm rakamlarının 800’ü geçtiği İspanya’da Başbakan yine televizyonlara çıkıp “hayati olmayan işlerde çalışan herkes iki hafta daha işe gitmesin, herkesin maaşını ödeyeceğiz” dedi.
Şu anda dünya nüfusunun üçte birinde sokağa çıkma yasağı var. Hindistan’dan Fransa’ya, Güney Afrika’dan Rusya’ya kadar…
Türkiye’nin tercihi ise ekonominin çarklarını durdurmadan gönüllü karantina oldu.
Dün Cumhurbaşkanı, televizyonda bunu net bir şekilde açıkladı:
"Türkiye, her hal ve şart altında üretime devam etmek, çarklarının dönmesini sağlamak zorunda olan bir ülkedir. Üretimini sürdüren şirketlerin çalışanlarının sağlığını koruması için gereken tedbirleri en sıkı şekilde almalarını sağlayacağız.”
Zaten açıklanan ekonomik paket de, Kısa Çalışma Ödeneği, kredi seçenekleri, emeklilere nakit yardımlar gibi düzenlemelere rağmen hayati sektörler dışında herkesi evinde kalmaya zorlayabilecek bir içerikten uzaktı.
Buna ek olarak dün “Biz bize yeteriz Türkiyem” adlı bir de resmi yardım kampanyası başlatıldı.
Cumhurbaşkanı, canlı yayında iban numaraları verdi, herkesi kampanyaya katılmaya çağırdı, vatandaşlardan şimdiden Ramazan’da verecekleri zekatlarını talep etti, kendisi yedi maaşını bağışladı, üç ile yedi ay arası maaşlarını bağışlayan bakanlar da aralarında 5 milyon 300 bin lira yardım topladılar.
Dünyada sivil toplum örgütleri, belediyeler, şirketler, ünlüler koronavirüs için yardım kampanyaları düzenliyor. New York valisi, şehirde solunum cihazı, hastane yatağı ve tıbbi malzemeler için şirketlere çağrı yapmıştı.
Ama doğrudan bir devlet başkanının duyurduğu, resmi yardım kampanyasının pek bir örneği yok.
Özellikle de Türkiye’nin içinde bulunduğu ülkeler sınıfında.
En benzeri Fransa’da Maliye Bakanı Gérald Darmanin, dün Le Figaro gazetesine verdiği röportajda açıkladığı kampanya.
45 milyar euroluk bir ekonomik destek paketi açıklayan Fransa’nın Maliye Bakanı, tek kişinin işlettiği çok küçük işletmelere 1500 euroluk acil destekler vermek için bir fon kurulacağını açıkladı, işadamları ve halkı da bu fona bağış yapmaya çağırdı. Yardımlar doğrudan bu fonda toplanacak ve bu küçük işletmelerin sahiplerine çekler olarak dağıtılacak.
Fakat buna rağmen, Maliye Bakanı’nın bunu açıkladığı tweetinin altı dün öfkeli Fransızların mesajlarıyla doldu.
Bakana tepki gösterenler “Zaten böyle bir şey var, adına vergi diyoruz” yazdılar, vergi dairesi adresleri paylaştılar.
https://twitter.com/Jalalhaddad/status/1244888972389736448?s=20
Aslında Türkiye’de de devletin yardım kampanyası açmasına gerek olmadan bizim bize yetmemizi sağlayan bir şey var: Vergilerimiz!
2020 yılının bütçesine göre devlet vatandaşlardan, alışveriş yaparken, maaşlarından keserek, kazandıklarından 913 milyar TL vergi toplayacak.
Yani dün vatandaşlar olarak devlete 2.5 milyar TL vergi verdik. Bugün de 2.5 milyar TL vergi vereceğiz. Yarın da…
https://twitter.com/bdalgin/status/1244709331356078082?s=20
Bu üç günde vatandaşlar olarak topladığımız paraları, bakanların, milletvekillerinin, belediye başkanlarının bütün ömürleri boyunca alacakları maaşlarla toplamaları mümkün değil.
Bunlar biz bize yetelim diye toplanmış paralar.
Hükümetlerin birinci görevi de başka hiçbir etki altına kalmadan hayatlarını sürdürebilmeleri ve işlerini özgürce yapabilmeleri için onlara bağlanmış maaşlarından feragat etmek değil, bu vergileri iyi yönetmek, yüzyılda bir ya da iki kez yaşanacak böyle kriz günlerinde devreye sokulacak kaynakları har vurup harman savurmamak.
Eğer Türkiye tercihini, ekonomik maliyeti ne olursa olsun, dünya nüfusunun üçte biri gibi belli bir süre için sokağa çıkma yasağından yana kullansaydı, pek de iyi olmadığı herkesin malumu olan mevcut bütçe şartlarıyla bile birkaç ay biz bize yetebilirdik.
Üstelik kimsenin yardımına, ihsanına, himmetine ihtiyaç duymadan, elinde olmayan şartlar yüzünden çalışmaya ara vermek zorunda kalmış insanları rencide etmeyecek bir biçimde, herkesin üzerinde hakkı olan bir bütçeden, İşsizlik Fonu gibi bugünler için düşünülmüş kaynaklarla biz bize yetebilirdik.
Ama Türkiye tercihini ekonominin çarklarını döndürmek için ‘biz’in içindeki milyonlarca insanın çalışmaya devam etmesinden, gönüllü karantinadan yana kullandı.
İnşallah bu tercih tarihi bir yanılgı olmaz.
Yukarıya doğru giden vaka sayısı eğrisi yakın bir zamanda kırılır.
Gazetelerin ilan sayfalarında daha fazla “dün defnedildi” ilanı görmeyiz.