Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIBoz değil, sarışın bir kurt...

Boz değil, sarışın bir kurt…

Bozkurt işareti Türkiye’de ülkücü çevrelerde üretilmiş, uzun yıllar tutmamış, marjinal kalmış, 1991’de ilk kez 1992’den itibaren de kamuoyu önünde Türkeş tarafından yapılınca popüler olmuş siyasi bir işaret. Ama siyaseten bugün bozkurt işaretinin 1000 yıllık bir tarihi olduğuna karar verildiyse, buna Atatürk ne diyebilir ki? Sarışın kurtluğu bozkurtluğa dönüşebilir, parmakları photoshopla düzeltilir, yanında bir kurt yerleştirilir.

Boz değil, sarışın bir kurt…

Merih Demiral’ın bozkurt selamı üzerine başlayan bozkurt tartışmalarının mağdurlarından biri de Atatürk oldu.

Önce 1930’larda Florya Deniz Köşkü’nde çekilmiş fotolarından biri değiştirilip, bozkurt selamı yapıyormuş gibi gösterildi.

Sonra başka bir resminde de photoshopla kurtla geziyormuş gibi gösterildi. 2018’de muhalefetin cumhurbaşkanı adayı, kuantum bilmekle övünen Muharrem İnce bunu gerçek zannedip paylaştığına göre o kadar da kötü bir photoshop olmayabilir.

https://x.com/malumatfurusorg/status/1808830175896883555

Atatürk üzerinden epey para ve itibar kazanmış başka bir yazar “Küçük izcilere ‘yavru kurt’ adını bizzat Atatürk verdi” bile dedi.

1907’da İzcilik hareketini kuran İngiliz Robert Baden-Powell tarafından, Rudyard Kipling’in “Orman Kanunları” isimli eserindeki yavru kurtlardan esinlenerek 1916’da küçük izcilere verilen evrensel bir ad (Wolf Cubs) bile, siyaseten şimdi öyle icap ettiği için Atatürk’e bağlandı.

Yine televizyonların en çok bağıran Atatürkçülerinden biri, Nazım Hikmet’in Kuvva-i Milliye destanında Atatürk için yazdığı “Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak…” diye devam eden ünlü satırları da bozkurda bağladı. Renk körlüğü bir tarafa; Atatürk’ün Türkçülüğünü ispat için Nazım’ın kurt benzetmesine ihtiyaç yok; Türk Tarih Tezi, Güneş Dil Teorisi’ne bakmak yeterli. Ama ne hikmetse o tezlerde bozkurttan bahis yok ki birazdan ona geleceğiz.

Atatürk’ü bozkurda bağlamaların en üç noktası ise, H.C. Armstrong’un 1932’de yayınlanan “Bozkurt” adlı Atatürk biyografisi üzerinden yapılanı oldu.

Kitabın tam adı şöyle: “Bozkurt: Kemal Atatürk’ün Yaşamı. Bir Diktatörün Samimi Portresi”.

“İşte bak Atatürk’e bozkurt deniyormuş” diyenler herhalde bu kitabın kapağını açıp hiç okumamış.

Atatürk’ün çok kaba ve sert bir portresinin çizildiği biyografi, çıktığı günden itibaren Türkiye’de yasaklanmış, kitaba karşı cevabi kitaplar yazılmıştı. Yani yabancılar “bozkurt” diyordu da çok iyi bir referans değil.

20’inci yüzyılın başlarından itibaren Türkçülük kendi tarih tezini inşa etmeye başladığında; o zamana kadar çok da referans verilmeyip Moğol efsanesi olarak bilinen Ergenekon Destanı, Rasana milletinin atası olan dişi kurdun emzirdiği Romus ve Romulus’un Roma’yı kurması efsanesinden de esinlenen bozkurt, börteçine, asena kültleri ortaya çıktı.

Roma’da Romus ve Romulus kardeşleri emziren dişi kurt heykeli

Özellikle erken Cumhuriyet döneminde Ziya Gökalp, Rıza Nur gibi isimler bu kültün oluşmasında etkili oldu.

1925 yılında ilk pullar ve birinci emisyon kağıt paralar tasarlanırken ressam Ali Sami Boyar’ın bazı pul tasarımlarında ve 5-10 liranın üzerinde bozkurt resmi çizmesi bu atmosferin bir sonucuydu.

1’den 100’e kadar kağıt paraları tasarlayan ressam Ali Sami Bey, 5 lira tasarımını şöyle anlatmış:

“Yüz tarafındaki ve ortadaki resim bozkurt timsalidir. Bu mevzuun terkibindeki mana şudur: Türk’ün çok eski bir remzi olan hilalin ortasından yeni bir sıçrayışla şahlanan bozkurdu Ankara’dan doğan parlak bir güneş, altın ışıklarıyla takdis ediyor. Sağ tarafındaki küçük dairenin içinde ilk meclis binası vardır. Arkasındaki resim Ankara Bend deresini ve köprüsünü gösteren şirin bir manzaradır.”

Ama Atatürk resimleri, Ankara, Sivas manzaraları, saban süren köylülerin görsellerinin olduğu kağıt para tasarımlarında, bozkurdun Atatürk’ün talimatıyla konulduğunun herhangi bir delili yok. Ali Sami Bey’e sipariş edilen ve Abdülhalim Renda başkanlığındaki komisyonun onayladığı tasarımların Atatürk’ün de onayından geçtiğini varsayabiliriz. Ama bununla ilgili de elde herhangi bir kaynakta bir bilgi yok.

O günlerde bu çok büyük bir mesele de olmamış. Esas mesele Atatürk’ün resimlerinin paraya basılması olmuş.

Zaten kurtlu diye anılan 5 ve 10 liraların 1930’lardaki ikinci emisyonunda bozkurt gözden kaybolmuş. Bir daha da parada ve pulda görünmemiş.

1926’da Türkiye’yi terk eden ve ancak Atatürk’ün ölümünden sonra dönebilen Rıza Nur’un; 1924’de ölen ve o ana kadar Atatürk ile istediği diyaloğu tam olarak kuramayan eski İttihatçı rejimin ideoloğu Ziya Gökalp’in, yeni Cumhuriyet rejimine etkisi sınırlı kalmıştır.

Türkçülük akımının önemli isimleri Sadri Maksudi, Zeki Velidi, Ahmet Ağaoğlu gibi isimler de 1930’lara gelindiğinde ya tasfiye edilmişlerdir ya da etkisizleştirilmişlerdir.

Daha sonra logosuna kurtbaşı da koyan Hamdullah Suphi’nin başkanlığındaki Türk Ocakları, siyaseten fazla büyüdüğü için bizzat Atatürk’ün talimatıyla 1932 yılında kapatılmış, bütün malları Halkevleri’ne dönüştürülmüştü.

Atatürk’ün Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi’nde Turancılık yoktu. Bu teorilerin merkezinde Batı medeniyeti karşısında Türklüğün de köklü, birincil ırklardan olduğunu ispat arzusu vardı. Türk dünyasını birleştirmek, Ergenekon efsaneleri, bozkurta atıf yoktu.

1930’lar boyunca bütün mesaisini Türk tarihi ve dili üzerine çalışmalarda harcayan Atatürk’ün ağzından da “bozkurt”, “kurt”, “turan”, “Ergenekon” referanslı herhangi bir cümle duyulmadı; şimdilerde photoshop’la üretmek zorunda kalındığı gibi kurtlu ya da bozkurtlu herhangi bir fotoğrafı da yok.

Tam tersine, Atatürk’ün bu bozkurt meselesinden pek hoşlanmadığının, en yakınındaki Afet İnan ve Falih Rıfkı’nın kaleminden tanıklıkları da var.

Afet İnan:

“Atatürk’e bir gün, renkli olarak çizilmiş, devlet arması olabilecek şekiller getirmişlerdi. Bunlarda hâkim olan unsur, ya kurt başı veyahut da ay yıldız idi. Ressamlarımızın bulabildikleri bu armaların hiçbirini, Atatürk kurduğu devletin bir Cumhuriyet arması olarak kabul edemedi. Bunlara düşünerek defalarca baktı.

Nihayet söylediği şey şu idi:

‘Bunların hiç biri bugünkü dünyamızın içinde kurulan yeni bir devletin arması olamaz. Devlet armasını, bir insan başı olarak temsil etmeli’ dedi.

Ben bunun üzerinde kendisiyle birçok defalar konuştuğum zaman, bana verdiği izahat şu oldu:

‘Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şeyi tasavvur edemiyorum’.

Netekim bizim bu gün bir Cumhuriyet devleti armamız yoktur. Çünkü naklettiğim gibi, yapılan şekillerin hiç biri Atatürk tarafından kabule şayan bulunmamıştı.”

Falih Rıfkı da bunun tanığıdır:

“Bir gün Türk Cumhuriyeti için nasıl bir arma şekli bulmak lazım geldiğini münakaşa ediyorduk. Arkadaşlardan biri esaslı motif olarak (kurt)u tavsiye etti. Atatürk sordu:

-Ne kurdu?

-Bozkurt.

Ve uzun hikayesini anlattık. Gülümseyerek:

-Masalları bırakınız, dedi, her şeyin kaynağı insan zekasıdır. Siz bana zeka timsali arayınız.”

Zaten bu tepkisellik yüzünden Cumhuriyet’in ilk yıllarında görünen bozkurt daha sonraki yıllarda ortadan kayboldu.

Hatta Türkçülük ve Turancılık şimdi Türkçülük Bayramı olarak kutlanan 3 Mayıs 1944’deki tutuklamalarla milli tehlikeler arasına girdi ve uzun yıllar da çıkmadı.

Bozkurt sembolü MHP kurulurken bile marjinal bir fikirdi ve kavgaya neden olmuştu.

9 Şubat 1969 Adana’da kongrede Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin (CKMP) adı Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) dönüşürken bir grup logo olarak bozkurdu önerdi.

Ne olduğunu kongredeki Yaşar Okuyan’ın anılarından okuyalım:

“1969’da Adana’da partinin kongresi oldu. O kongrede CMKP’nin ismi MHP’ye dönüştü ve çok büyük kavgalar yaşandı. Partideki gerçek ayrılık tam olarak yüzünü gösterdi. İkiye bölündük. Gençlerin önemli bir kısmı Nihal Atsız’ı destekliyordu. Atsız grubu, ‘Amblem bozkurt olsun’ önerisinde ısrarcıydı. Biz yani Türkeş’i destekleyen genç ekip ise ‘üç hilal’ olması için bastırıyorduk. Hatta bir ara ‘Gençlik kollarında, hilal içinde bir bozkurt amblemi kullanılsın’ denildi. Kabul görmeyince gerilim tırmandı ve büyük kavgalar çıktı. Sopalarla birbirimize girdik, polis bile müdahale etmekte zorlandı. O gün Türkeş ekibi olarak seçimi kazandık. Partinin ismi MHP olarak değiştirildi. Amblem ise üç hilal oldu.”

Bozkurt ise Ülkü Ocakları’nın amblemi oldu. Ama uzun yıllar kimsenin aklına parmakla kurt işareti yapmak gelmedi.

1965’den beri siyasette olan Türkeş bile ilk bozkurt selamını 1991’de vermişti.

Hem de metalcilerin selamına benzeterek.

1991’de Türkeş’e ilk bozkurt selamını verdiren Gagavuz Türkü gençlerden Güllü Karanfil o günü şöyle anlatıyor:

“Günlerden 7 Ağustos mu 8 mi, tam olarak hatırlayamıyorum… Ankara’dayız ve Başbuğ Alparslan Türkeş’i ziyarete geliyoruz. Gagauz ekibinin konuşmacısı bendim. Başbuğla teker teker el sıkışarak adlarımızı söyledik, nereden geldiğimizi anlattık Gagauz üçgen bayrağımızı bağışladık ve bazılarımız Bozkurt işaretini tutarak fotoğraf çektirdik. Tarihi bir fotoğraf bu! Gagauz gençlerinin ortasında duran Başbuğ bu işareti ilk defa tutuyor ve hatta dikkat etseniz yanlış tutuyordur. Ekibimizden bazı gençler yeni benimsenen işareti tutmakta tereddüt etmişler.”

Peki, Türk Dünyası Vakfı’nın bir gezisiyle Türkiye’ye getirilen Gagavuz Türkü gençler nereden öğrenmiş o bu işareti?

Zannedildiği gibi atalarından değil.

Canavar Yortusu adlı bir kurt bayramları olan, 90’larda bağımsız olunca kendilerine kurtlu bayrak yapan Gagavuzların, kurt işaretinden o geziye kadar haberleri yoktu.

Onlar da bu gezi sırasında Türkiyeli ülkücü bazı gençlerden görmüşlerdi:

“Gezimizin ilk gününden beri Vakfın avlusunda ‘Bozkurtlar’ ‘’fazlalaşınca’’ bizi samimi bulan Türkiyeli arkadaşlarımız (yukarıda yazdığım isimler), bize, artık artık şimdi herkese malum olan, Bozkurt işaretini gösterdiler. Meğer tam o yıllarda bu işareti Türkiyeli ülkücüler kendi aralarında çok nadiren yapıyorlarmış. Yapıyorlardı, ama Türkiye’de bu işaret yayılmamıştı. Orada işte tarihi bir an oldu. Gagauz Cumhuriyetini (tanınmayan) yeni kuran Bozkurtlu bayrağını elinde gezdiren ve Bozkurt işaretini Türk arkadaşlarından hemen benimseyen Gagauz ekibi o günden başlarak tüm gezi zamanı o işareti hep tuttu.”

1991’de İstanbul’da bir grup ülkücü genç arasında bile çok nadiren yapılan, hatta Türkeş’in bile bilmediği bir hareketten bahsediyoruz.

70’li yıllardaki bazı fotoğraflarda ülkücü gençlerin kurt işareti yaptığı görülüyor.

Türkeş’in Bakü’de Ebulfeyz Elçibey’in seçim mitinginde kamu önünde kurt işareti yapması ise, bu Gagavuzlu gençlerden işareti ilk kez görmesinden bir yıl sonra, 1992 Mayıs’ında.

O gün mitingde Türkeş’in yanında olan Azerbaycanlı, Elçibey ile siyaset yapan milliyetçi akademisyen Prof. Dr. Hanım Halilova, bozkurt işaretini Türkeş’e kendisinin öğrettiğini, Türkeş’in işareti önce yanlış yaptığını anlatıyor her yerde:

“Milyonlar Türkeş beyi görmeye gelmiş. Herkes de bozkurt işareti yapıyor. Elçibey konuşma yapmaya gitti. Başbuğ bana sordu “Yavrum bu ne işaretidir.” Sayın Başbuğum bu Bozkurt işaretidir. Göktürklerden bize gelmiştir. Türklüğün simgesidir. Böyle yaptı. Sayın Başbuğum öyle olmaz, metalistler öyle yapar. Parmaklarını düzelttim.”

Gerçekten de o mitingin fotoğraflarında Türkeş’in bozkurt işaretini “metalistler” gibi yaptığı görülüyor.

Bozkurt işareti yapması, ertesi gün gazetelerde haber olduğuna göre, kamuoyu önünde bir ilk.

Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş’in, 2007 yılında Erdoğan’ın şehit cenazelerinde bozkurt işareti yapılmasını eleştirmesine karşı yaptığı açıklama, bu aralar çok dönüyor:

“Bozkurt işareti, bütün Türk dünyasında kullanılıyor. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Bakü’de Ebulfeyz Elçibey’in düzenlediği mitingde bir milyon insan Alparslan Türkeş’i “Bozkurt” işaretiyle selamladı. Orada görülen bu işaret daha sonra Türkiye’ye de geldi ve Türk milleti tarafından kullanılmaya başlandı. Başbakan’ın bu işareti bilmeyişi Türk tarihini bilmemesinden kaynaklanıyor. Biraz okusa öğrenecek ve o zaman bu işareti küçümsemeyecek, alay edemeyecek.”

Bundan sadece 17 yıl önce Erdoğan’ın bozkurt işaretini eleştirmesi hatta alay etmesi kısmını not edelim; ama mitingin videolarında ne 1 milyon insan var, ne de Azerbaycanlılar Türkeş’i bozkurt selamı ile karşılamış.

Gagavuzya gibi Azerbaycan’da da bu işaretinin 1990’lardan önce yapıldığının bir delili, belgesi, fotoğrafı yok.

Başka Türk ülkelerinde, toplumlarında da bu işarete rastlanmıyor.

Yani özetle bozkurt işareti Türkiye’de ülkücü çevrelerde üretilmiş, uzun yıllar tutmamış, marjinal kalmış, 1991’de ilk kez 1992’den itibaren de kamuoyu önünde Türkeş tarafından yapılınca popüler olmuş siyasi bir işaret.

1991’de Türk Dünyası Vakfı’nın düzenlediği gezi işaretin yayılmasında bir dönüm noktası olmuş:

O gezide olan Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu, ‘’Bir Vakıf Çinar: Prof. Dr. Turan Yazgan hakka yürüdü’’ adlı makalesinde ise şöyle yazıyor:

“Bugün Türkiye’de bir siyasi partimiz tarafından sıkça kullanılan bir elin orta ve yüzük parmaklarını başparmakla birleştirip işaret ve yüzük parmaklarını yukarı kaldırarak yapılan “bozkurt” işaretini Turan Hocanın Türkiye’ye davet ettiği Türk Dünyasından gençlerden ilk kez öğrenmiştik. Üç günlük samimi beraberlikten sonra grubu Kayseri’ye yolcu etmek için Ankara tren garındaydık. Genç gönüller kısa zamanda o kadar kaynaşmıştı ki, onlar trenin vagonunda bizimkiler aşağıda ağlıyorlardı. Bu tablonun arasında Azerbaycan’da yaşayan Gagauzlardan gelen gençler (ki onların arasında bugün Gagauzların büyük şairlerinden biri olan ve hala ilişkilerimizin devam ettiği Güllü Karanfil de vardı) trenin camından sarkarak bir işaret yapıyorlar. Bu işareti görünce bizim gençler şaşırmışlar, Hakan Memur heyecanla “Abi Gagauzlar bir işaret yapıyorlar, baksana” dedi. Biraz şaşkınlıktan sonra “kurt bu kurt bozkurt işareti yapıyorlar” dedim ve biz de parmaklarımızı onlar gibi yaparak onları selamlamaya başladık. Onlar trende biz yerde bu işaretle vedalaştık. Bu işareti çok sevmiştik ve oradaki arkadaşlarla karar aldık: O yıllarda sık sık düzenlenen Karabağ’ın işgalini tel’in gösterilerinde, Bosna mitinglerinde ve başka her yerde biz bu işareti yaparak katılacaktık. Öyle de yaptık, slogan atarken bizim arkadaşlarımız elleriyle “bozkurt işareti” yapıyorduk. Bir süre sonra bazı büyüklerimizden bu davranışımızdan dolayı eleştiri almaya bile başlamıştık. Bu da nereden çıkmıştı, biz grubun birliğini bozuyorduk, biz ayrı bir fraksiyon hareketi mi başlatıyorduk vs”. Biz bu eleştirilere aldırış etmeden ve her birine yeni işaretimiz izah ederek her gösteride aynı işareti yapmaya devam ettik. Ta ki, merhum Türkeş, bu işareti Manisa mitinginde yapana kadar. Türkeş’in bu işareti yapmasıyla da Türk siyasi hayatı ve tüm Türkiye yeni bir sembolle tanışmış oldu.”

Atatürk photoshopları dışında, bozkurt işaretinin binlerce yıllık olduğuna dair gösterilen tarihi belge, çizim, heykel ve kabartmalardaki hareket ise, Budistlerin parmak yogası mudra.

Muhtemelen tamamen uydurma olan, belki de gerçekten de “metalistlerden” görünüp adapte edilen, duvar önünde bir gölge oyunu olarak bile bulunmuş olabilecek yeni nesil siyasi bir işaretle karşı karşıyayız.

Ama siyaseten bugün bozkurt işaretinin 1000 yıllık bir tarihi olduğuna karar verildiyse, bir de UEFA verdiği manasız sert kararla milli gururu rencide ettiyse, buna Atatürk ne diyebilir ki?

Atatürkçüler ve ittifaklarına kendini kaptırmış muhafazakarlar böyle istiyorsa, bozkurt işareti resmi devlet işareti bile olur.

Sarışın kurtluğu bozkurtluğa dönüşebilir, parmakları photoshopla düzeltilir, yanında bir kurt yerleştirilir.

- Advertisment -