Brüksel çok ilginç bir yer. Daha doğrusu önemli bir merkez. PKK'dan DHKP-C'ye ve Gülen Cemaati'ne kadar Türkiye'de ne kadar iş karıştırmış örgüt ve kişi varsa soluğu hep nedense Belçika'nın bu önemli başkentinde almış. 17-25 Aralık darbesi sonrası Emre Uslu da kapağı Brüksel'e atmıştı. Sabancı suikastı sanığı Fehriye Erdal da öyle.
"Brüksel"e yakın geçmişte dikkat çeken isim Öcalan'dı. MİT darbesi sonrası ve 17-25 Aralık darbesi öncesinde Öcalan, kendisiyle görüşmeye giden HDP'li heyeti şu sözlerle uyarma gereği duymuştu: “Darbe şekil değiştirdi ama hâlâ devam ediyor. Yeni darbe Brüksel ve ABD’de planlanıyor. Türk-Kürt ilişkilerini yeniden tanımlamam işlerine gelmiyor. Benim üzerime planları var. Sakine (Paris suikastı) bu tür grupların işidir. Çözüm adına yapılan her şeyi sabote ettiler.”
Brüksel'in yeniden gündeme gelmesinin sebebi HDP lideri Demirtaş'ın apar topar buraya gidip KCK yöneticileri Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal ile görüşmesi. Demirtaş, Brüksel'den yurda "barış" mesajıyla döndü. Medyanın alkışlarla karşıladığı Demirtaş'ın mesajı ise şuydu: "PKK elini tetikten çeksin, hükümet de müzakerelere hazır olduğunu ilan etsin."
* * *
Ankara-İmralı-Diyarbakır hattında kurulan, 2,5 yıl süren çözüm sürecine karşı olan çevreler, Demirtaş'ın Brüksel'den getirdiği bu barış mesajına dört elle sarıldı. Oysa halihazırda zaten bir barış sürecimiz vardı. Ve örgüt lideri bu sürecin başaktörüydü. Süreç iki yıl boyunca işledi. Hâl böyleyken KCK neden -7 Haziran seçimlerine rağmen- 11 Temmuz'da ateşkesi bozdu? Asker, polis ve sivil vatandaşlarımız öldürülmeye başladı?
Bunun nedeni "Ankara'nın barışı"nı çökertip yerine "Brüksel'in barışı"nı ikame etmek olabilir mi? PKK lideri, çözüm adına yapılan her şeyin bu merkezden sabote edildiğini işaret ederken KCK ve HDP'nin, Brüksel merkezli bir siyaseti Türkiye'ye taşıması manidar değil mi?
* * *
Anlaşılan çözüm sürecini, barış masasını yeniden dizayn etmek istiyorlar. Karşılığında ise Ankara ve İmralı'ya ufak tefek rüşvetler sunuluyor. AK Parti'nin payına "çatışmaların durması", "hükümetin otoritesinin daha fazla sarsılmaması" rüşveti düşüyor. Abdullah Öcalan'ın payına ise "Mandela" olma teklifi. Öcalan, kukla olmayı kabul ederse onu da "Mandela" yapacaklar.
Fethullahçı liberaller bir dönem Erdoğan'ı "Dünya lideri" olarak kafalamaya çalışıyordu. Avuçlarına alamayınca "Diktatör" ilan ettiler. Öcalan için de benzer bir süreci işletiyorlar. Öcalan, Batı destekli çözüm modelini ve Kandil'in otoritesini kabul ederse onu Mandela yapacaklar. Kukla olmayı kabul etmeye yanaşmazsa da kendisine pek teveccüh gösterilmeyecek. Ertuğrul Özkök'ün önceki günkü yazısı buna çok iyi bir örnek. Özkök, Öcalan'ı "bebek katili" olarak kendilerinin markalaştırdığını yazdı. Soru şu: Peki bugün Öcalan'ı ne karşılığında "Mandela" yapacaksınız?
* * *
Barış için Öcalan'ın konumu elbette önemli. Ama buna Ankara, Diyarbakır karar vermek zorunda. Batı'nın kararıyla olacak bir iş değil bu; önemli olan milletin kararı. Batı'nın yönlendirmesiyle bu topraklara ne çözüm, ne huzur gelir. Türkiye kendi barışını, kendi çözümünü kendisi yaratmak zorunda. Kürtler çözümü Brüksel'de değil, Ankara'da aramalı.