[9 Ekim 2021] Yukarıda resim Alex Jones’a ait. Türkiye’de adı henüz pek duyulmamış bir demokrasi kahramanı. Hani “üst akıl” var ya, dünyayı yöneten. İşte neredeyse tek başına meydan okuyor, o gizli gücün hegemonik propagandasına. Bir radyo programı var. Bir de Infowars diye bir web sitesi kurmuş (Enformasyon Savaşları). Özellikle liberal geçinen sahtekârların Amerikan halkını ve tüm dünyayı aldatmak için uydurduğu yalanları bir bir teşhir ediyor.
Ve bedelini de ödüyor maalesef. Facebook, Twitter, YouTube, hep yasaklamış Alex Jones’un mesajlarını, “nefret söylemi” diye. Üstelik yargı da elinden geleni yapıyor, bu özgün, bağımsız sesin boğulması için. İşte son örnek. Efendim, güya 14 Aralık 2012’de Connecticut eyaletinin Newtown kasabasındaki Sandy Hook İlkokulu’nda bir katliam meydana gelmiş. Güya Adam Lanza adında bir genç, önce evinde annesini vurup öldürmüş. Sonra güya ilkokula saldırmış. Yarı-otomatik tüfeğiyle güya (5-10 yaşlarındaki) 20 çocuk ile 6 yetişkin görevlinin de canını almış. Sonra, güya yardım yetişince güya silâhını kendi kafasına sıkıp intihar etmiş.
Tümüyle uydurma ve Alex Jones da yıllardır yazıyor, anlatıyor bunun neden uydurma, yalan haber (fake news) olduğunu. Amerika’nın bir yerleşimci kolonisi olarak kuruluş yıllarından kalma silâh edinme-taşıma geleneklerinin kısıtlanması uğruna tezgâhlanan mizansenlerden biri. Gerçi tam açıklayamıyor, bu kadar büyük bir komplonun, aktörleri ve medyası dahil, nasıl hayata geçirilmiş olabileceğini. Ama her nasılsa biliyor ya, asıl bu önemli. Gelgelelim, bütün yerli ve millî özelliklerini yitirmiş büyük basın görmezlikten geliyor, Alex Jones’un sezdiği, derinden hissettiği bu komploları. Tersine, Jones’u komplo teorisyenliğiyle suçluyorlar ki bu, Türkiye’nin İletişim Başkanlığı’na kusur bulmaya kalkışmakla aşağı yukarı aynı şey. “Yeniden Büyük Amerika”nın beka dâvâsına sırt çeviren namussuz Demokratlar da bir takım müfteriler bulup “biz Sandy Hook’ta öldürülen çocukların aileleriyiz” diye salıyor ortalığa. Tutun ki Cumartesi Anneleri. Dâvâ açıyorlar ve hâkimler de onlara arka çıkıyor. Nitekim bundan bir hafta önce Texas’taki (hem de Texas’taki) bir mahkemenin kadın (hem de kadın, pardon bayan) yargıcı, Maya Guerra Gamble diye biri (ismi dahi şüpheli; Hispanik-Latino kokuyor), Alex Jones’u Sandy Hook saldırısı hakkındaki iddialarını destekleyecek belgeleri mahkemeye sunmadığı gibi palavra bir gerekçeyle, sözde altı yaşındaki oğulları Noah Pozner ve Jesse Lewis’in (bu isimler de uydurma muhtemelen) o sözde katliamda sözde öldürüldüğünü öne süren iki sözde babaya tazminat ödemeye mahkûm etmiş.
Olacak şey değil tabii; işlerine gelmeyince alenen ayaklar altına alıyorlar ifade özgürlüğünü. Fakat bence burada asıl Türkiye kaçırıyor fırsatı. Zira bu mert, bu yiğit, bu cesur Alex Jones ne müthiş bir müttefik olabilir, bir yığın benzer yalana karşı mücadelemizde! Biraz farklı ama hepsi bir noktada örtüşen tezlerimizin özel lobilerine destek verebilir, görünürlük kazandırabilir.
Uzak geçmişten başlayalım, insanın evriminden. Hayvanlar âleminden çıkmadığımızı gösterebilir örneğin — “Lucy” dahil bütün fosil buluntularının, Australopithecine’lerin, Homo habilis’lerin, Homo neandertalensis’lerin, Homo sapiens’lerin, sonra Afrika’dan çıkıp yayılma teorilerinin vb toptan yalan, toptan fabrikasyon olduğunu. Boşverin, bu çapta (yüzlerce üniversiteyi ve yüzbinlerce araştırmacıyı kapsayan) bir bilim konspirasyonunun yüz küsur yıldır nasıl işlemiş ve işliyor olabileceğini. Biliyor ya adamımız, bize de zaten bu gerekli. Oradan Osmanlılara da geçebilir kolaylıkla. Osmanlı İmparatorluğunun, İslâmın olabilecek en mükemmel tecellisi olduğunu; en ufak bir kusur ve günah içermediğini; nitekim Osmanlı padişahlarının (bazılarının) asla şarap içmediğini; eşcinsellik de görülmediğini; falakanın, işkencenin, kazığa oturtmanın, çengele geçirmenin (veya kardeş katlinin) ise, sadece güzel şeyleri içermesi gereken medeniyet kavramı çerçevesinde mütalâa edilemeyeceğini; ayrıca, tabii ki Türklerin tarihleri boyunca kadına (pardon bayana) asla el kaldırmadığını ve kaldırmayacağını; biraz daha ilerlersek, hem (a) Ermeni soykırımı diye bir şeyin tabii olmadığını ve madalyonun diğer yüzünde (b) Torosyan’ın tanıklığının sahihliğini… yeni baştan hatırlatabilir hepimize. Trump’a güya kaybettiren seçim sonuçlarının sahteliği gibi Ekrem İmamoğlu’na güya kazandıran seçim sonuçlarının sahteliğine de sıçrayabilir, oradan. (Birinci Dünya Savaşını da kaybetmemiş, ama müttefiklerimiz kaybettiği için biz de yenik sayılmıştık.) COVID aşılarının faydasızlığını, hattâ zararını kim Alex Jones’dan daha iyi savunabilir? Zaten ülkesinde yapıyor bu işi. Dilipak’lara hararetle tavsiye ederim. Geçelim; Alex Jones’un ekonomiye vakıf ve hattâ hakim olduğuna da eminim. Yani yanlışına değil, doğrusuna iktisadın. Bize bir vakitler fiyatların piyasa arz ve talep sonucu oluştuğunu, dolayısıyla idarî müdahalelerin sonuç vermeyeceğini, sadece karaborsanın balon yapacağını öğrettilerdi. Ne sakat! Hemen getirtelim bu Alex Jones’u. Başlamışken, hayat pahalılığının nasıl perakendecilerin durup dururken fiyatları şişirmesinden, dolayısıyla etkili bir etiket polisinin sorunu nasıl şıp diye çözebileceğini de anlatıversin.
Daha makro planda bakarsak, Alex Jones’lar geniş entellektüel ufuklar açıyor önümüzde. Kendi açısından, asıl toprağını, fideliğini, toplumsal yararı ve işlevini Türkiye’de bulabilir. Tersi de geçerli. Çok ihtiyacımız var, böyle düşünürlere. Türkiye’nin yükselmesi, ileri gitmesi için, bir, zihinlerimizi “Batı bilimi”ne kölelikten kurtarmamız gerekli. Asıl iki, Aydınlanma’nın çıkardığı, başımıza ördüğü şu “hakikat” fetişizminden kurtulmamız gerekli.