Aslında ‘Cenaze Levazımatçısı’ bu yazının başlığına daha iyi giderdi. Bütün levazımatçılar toplanmışlar, fikir ayrımı gözetmeden bir araya gelmişler, “Bu bizim son şansımız” yaygarasını yapıyorlar. Ortada kendilerince ‘şuursuz’ buldukları bir kitle var. Bu kitleye karşı, ‘büyük insanlık’ harekete geçti; son çıkışı kaçırmamak gerek. Kaçırdıkları an; ‘küçük insanlar’ onları ezip geçecek. Bu seçim, ‘öğretici’ edasıyla halka ‘sürü’ muamelesi çekerek oluşturdukları klanların sefasını sürenlerin, son şansı olabilir. Haklılar. Ama unutmamak gerekir ‘küçük insanların’ hayat ırmağı öyle akmıyor. Çok sular görmüştür o insanlar, çok köprüler ve o köprülerden çıkılacak son çıkışlar…
Bu yüzdendir, bir araya gelen ‘cenaze levazımatçılarının’ “Diktatörlük geliyor, demokrasi için son şans, mahvolacağız…” gibi, kopardıkları yaygaranın halkta karşılığının olmaması. Kurdukları kast sisteminden çıkıp halka baksalardı, onları dinleselerdi, bunun karşılığının olmadığını, o la ma ya ca ğı nı göreceklerdi. İşlerine gelmiyor diyelim, büyük ‘şuursuz’ kalabalığa öğretici olmak varken…
Kovboy filmlerinin sonunda kasabanın ortasında ölü adamlar yatar ya; işte orada sahne alır cenaze levazımatçıları. Ölüleri toplarlar ve bir at arabası ağır ağır gider.
Bizim levazımatçılar da sanki çektikleri filmin sonu gelmiş gibi bir haldeler. Bir çeşit var-yok olma mücadelesi veriyorlar. Farklı kasabalarda, farklı mahallelerde yaşayan, fikir üreten ya da üretemeyen herkes bir araya gelmiş gibi. Belki de hep aynıydılar, biz görmüyorduk. 7 Haziran öncesi tek bir koro halinde var güçleriyle bağırarak köprüden önceki son çıkışı birbirlerine anlatıyorlar. En azılı ulusalcı ‘Kürtsever’ kesildi başımıza. Liberallerin ise, Kemalist, Solcu, Milliyetçi, Vatansever olduğu günlerden geçiyoruz. Kürtleri temsil ettiğini iddia eden parti, yıllarca kendisini ezen, yok sayan, katleden, eziyet eden ne kadar odak varsa hepsiyle aynı halaya girmiş, mendil sallıyor. Haklarını yemeyelim, halay başında mendil sallama işi şimdilik onlara verilmiş. Cemaat ise hepsinin yanında… Şahane günlerden geçiyoruz sayın izleyiciler.
Sesleri daha gür çıksın diye uluslararası işbirlikçiler devreye girdi hemen. Seçimin hilesinden tutun, NATO’ya güç gönderme aklını vermeye kadar vardı iş. Ben, en çok ‘seçimde hile var’ yaygarasına gülüyorum. Sanki bunlar hep seçim kazanmış da hakları yenmiş. Her partiden en az bir insanın olduğu sandıklarda hilenin olacağına inanıyorsan eğer, peşinen ağlayıp sızlanacağına oyuna sahip çıkacaksın arkadaş. Önce oyuna sahip çıkacaksın sonra, “Ha buni bize kim etti…” deyip sana oy vermeyenleri aşağılayacak yeni kavramlar üreteceksin. ‘Bidon kafa, göbeğini kaşıyan adam, makarna- kömürcüler’ gibi kavramlar eskidi artık. ‘Büyük insanlık’ sizden tutunmak için yeni kavramlar bekler.
Köprüden önce son çıkışı arayanların aksine 8 Haziran sabahı biz sıradan insanların hayatında pek bir değişiklik olmayacak. Sıradan dertleri dünyanın en önemli mevzusu sayacağız ki öyle de zaten. İşi abartanlar olup “Derdim dünyadan büyük” diyenler çıkacak aramızda. Ligler de bitti, takımımızda görmek istediğimiz futbolcuların adını konuşacağız bolca. Çoluk, çocuk, borç harç… Tatil zamanı nereye gitsek, hesapları ya da tartışmaları. Bu sene bir türlü yaz gelmedi, havalar hâlâ soğuk mevzusu var hepsinden önemli. Dünya gailesiyle yaşayıp gideceğiz kısaca. Biz buna hayat diyoruz işte…
Ve bizler hayat ırmağında akıp giderken, Ege’de küçük botlarla Yunan adalarına umuda yolculuğa açılan insanların hikâyelerini okuyacağız satır aralarında. Cansız bedenleri Ege kıyılarına vurduğunda haberimiz olacak en çok. Bedenler fazlaysa satır aralarından çıkıp manşetlere taşınacak birkaç gün. Sonra, unutacağız… Yok sayacağız belki de. Türkiye’nin ‘büyük insanlığının’ ideologlarından olan Ertuğrul Özkök, nehir kıyısından seslenip Suriyeli göçmenleri kast ederek, “Bunlar yüzünden işsiz kalıyorsunuz” diyecek. Dört nala geldiğimiz Uzak Asya’dan vatan toprağı bellediğimiz Anadolu’nun kadim medeniyetlerini yok saydığımız gibi, evimize sığınanları yok sayarak göçmen olduğumuzu unutacağız böylece… Oysa; bu yer, bu gök, her canlıya yaşam hakkı verecek şekilde tasarlandı. Tasarlandı, tasarlanmasına da bunu cehenneme çevirmek için ‘büyük insanlık’ devreye girdi. Bize de ‘başka bir dünyanın mümkün’ olduğu, olabileceği hayali kaldı.