Partilerin kapatılması hususunda toplum hemfikir ama dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda benzer bir durum söz konusu değil. Medya ve siyasi partiler, dokunulmazlıkların kaldırılmasına mesafeli duruyor fakat kamuoyu, parti kapatılmasına karşı çıkarken teröre açık destek veren, şiddeti teşvik eden, terörle bir şekilde bağı olan ve haklarında soruşturma başlatılan milletvekillerinin yargılanmasını destekliyor.
Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunu Cumhurbaşkanı Erdoğan gündeme getirdi; bu hususta Erdoğan’ın toplumun beklentilerine tercüman olduğunu söyleyebiliriz. Şüphesiz dokunulmazlık meselesi, HDP’lilerin düşünce ve ifade hürriyetlerini kullanmalarından doğan bir rahatsızlığın ürünü değil. HDP’li vekiller, herkes gibi siyasi görüşlerini rahatsız edici bir şekilde de olsa gündeme getirebilir, buna hakları var. “Siyasi beyan”, “düşünce” ve “ifade özgürlüğü” baskı altına alınamaz, yargılama konusu yapılamaz. Ancak çoğu HDP’li vekilin durumu “düşünce özgürlüğü” kapsamının çok ötesinde; bazı HDP’li yöneticiler, Türkiye’yi iç savaşa sürükleyecek bir faaliyetin içinde yer aldı. Toplumu iç savaşa kışkırtmak “düşünce suçu” kapsamına girmez; “terör suçu” sayılır. Kandil’in başlattığı iç savaş terörüne toplum desteği sağlamak düşünce faaliyeti değil. Çoğu HDP’li yöneticinin eylemi suç kapsamında. Başta da eşbaşkanların. Hatırlanmalı ki 6-7 Ekim olaylarında yaptıkları çağrıyla 50’den fazla vatandaşın hayatını kaybetmesine neden oldular. Bu yöneticilerin o eylemi “ifade özgürlüğü” kapsamına girmiyor. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamlarının ardından, sistematik olarak Kürt vatandaşları “silahlanmaya” ve “kendi güvenliklerini almaya” davet etmedi mi?
Terörü teşvik eden, terörizm övgüsü yapanları koruyan bir hukuk sistemi olamaz, olmamalı. Hendek terörünü savunan, öven, destekleyen ve bunun da ötesinde gençleri “hendek direnişine” davet eden siyasilerin ölümlerde en az PKK kadar sorumluluğu var. Gençleri teröre, hendeğe davet etmek düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamının dışında görülmeli.
HDP’li belediye başkanlarının “Güneydoğu’dan Türkiye’ye yayılacak şekilde bir iç savaş yürütüyoruz” açıklamaları hâlâ hafızalarda. HDP’nin belediye araçları, güvenlik güçlerine karşı mayın döşeme işlerinde kullanılmadı mı? Daha önceki gün HDP’li belediyeye ait araçta PKK’ya götürülen silah ve mühimmat yakalanmadı mı?
Dokunulmazlıkların kaldırılmasına medya ve siyasiler elbette haklı olarak mesafeli yaklaşıyor. Bu konuda pek de başarılı örneklere sahip değiliz. Fakat böyle diye iç savaşa toplumsal destek sağlayan HDP’li vekillerin fiilleri “düşünce özgürlüğü” kapsamında telakki edilmemeli. HDP, PKK’yla birlikte Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek istedi. PKK bu süreci derinleştirmeye çalışırken bazı HDP’liler, Kandil’e “toplumsal destek” sağlamaya çalışmakta.
Dokunulmazlıkların siyasi ve toplumsal fayda bakımından neyi sağlayıp sağlamayacağı iyi hesaplanmalı. Mühim olan doğruların kaybedilmemesi, gerçeklerin sağa sola çarpıtılmamasıdır.