Ana SayfaYazarlarÇarşamba saat 16:00 çağrısı

Çarşamba saat 16:00 çağrısı

HDP Eşbaşkanı Demirtaş, yarın (bugün), yani 2 Mart 2016 Çarşamba günü saat 16:00’da Diyarbakır’da bulunan herkesin, Sur ilçesi etrafındaki “abluka”yı kaldırmak için bulundukları yerden Sur’a doğru yürüyüşe geçmeleri çağrısında bulundu.

50’den fazla insanın ölümüne malolan 6-8 Ekim olayları da yine böyle bir Demirtaş çağrısıyla başlamıştı.

Bugün artık aklı başında hiç kimsenin sözünü bile etmediği, ama o günler özellikle de HDP çevresi kaynaklı “TC hükümetinin IŞİD teror örgütünü desteklediği” iddialarının köpürtülmesi üzerine kurulu kampanya, Erdoğan’ın “işte Kobani düştü düşecek” sözlerinin çarpıtılmasıyla, kurulmuş bir yay gibi patlamıştı.

Ancak kalkışma HDP/PKK’nın beklediği gibi kitleselleşmedi. Çağrı Kürtlerden destek görmedi ve sonunda elde kalan, “serhildan” yerine lümpen YDG-H çetelerinin yağma ve katliamlarının sergilendiği, özellikle de Hüdapar üyelerini hedef alan bir pogrom oldu.

Şimdi “Çarşamba saat 16:00 çağrısı”yla hedeflenen, yine bunun bir benzeri. Ancak bu sefer güvenlik güçlerini hedef alıyor.

Hedeflenen, 23 Temmuz 2015’de resmen başlayan bu son savaşın başından beri istenen, ama bir türlü başarılamayanın aynısı: kitleleri emniyet güçleriyle çatıştırmak; olayların içine daha da çok kişinin katılmasını sağlayacak, infial uyandırıcı bir katliama yol açmak…

Demirtaş’ın siyasi kariyerinin en azından bir kısmını demir parmaklıklar arkasında geçirmesine yetecek bu iki çağrısına ne kadar uyulacağını, yarın (bugün) göreceğiz.

Olasılıkla Diyarbakır’da bu çağrıya cevap verecek birileri çıkacak ve elbette ki bunların arasında, şu ana kadar eylemlere katılmayan veya katılmış olsa da tespit edilememiş/yakalanamamış HPG üyeleri de olacak.

Yarın için Diyarbakır Valiliğinin il genelinde bir sokağa çıkma yasağı önlemine başvurması tahmin edilebilir bir önlem; ancak bu satırlar yazılırken henüz konuyla ilgili bir açıklama yapılmamıştı.

Herhalde valilik bu önleme başvurup vurmamayı, çağrıya uyup sokağa çıkacakların nicelik ve nitelikleri ile güvenlik güçlerinin karşı-etkinliğine ve gücüne göre hesaplayacaktır.

Ancak hükümetin şimdiye kadarki çatışma politikasında, sivillerin olabildiğince az zarar görmesini önceleyen sağlamcı çatışma stratejisine bakıldığında, tahmin edilebilecek olan böyle bir yasağın geleceği.

Eğer “Çarşamba saat 16:00 çağrısı” Diyarbakır Valiliğince bir sokağa çıkma yasağı ile karşılanmaz ise, bundan anlaşılması gereken, Kürtlerin PKK’ya desteğinin artık tabana vurduğudur.

Her ne olursa olsun yarın çıkacak muhtemel olayların, Sur’a yapılan operasyonları engelleyemeyeceğini tahmin etmek zor değil.

Yine de HDP/PKK Demirtaş üzerinden bu çağrıyı yaptı ve sonuçları görülecek.

Bundan önce “Cizre 23 no’lu ev” üzerinden bir başka taktik denenmişti.

Cizre içinden çıkış bulamayan PKK, merkezinde 23 numaranın olduğu, birkaç başka binadan oluşan ve önceden tahkim edilmiş bir bölgede çatışmayı karşılamış; alan emniyet güçlerince tamamen temizlenene kadar, her zamanki gibi “sivillerimin kıyımı” odaklı bir kampanya yürütmüş; çağırıldığı halde güya gelmeyen ambulanslardan, infaz edilen yaralılardan, canlı canlı yakılmalardan dem vurulmuş; yine de kitleler hareketlendirilememişti.

“Cizre 23 no’lu ev” taktiği tümüyle PKK aleyhine gelişti ve çöktü. Bölgede çatışan tüm PKK’lılar ya yakalandı ya öldürüldü ve tüm bunlar, yaygın kampanyaya rağmen hiçbir kitlesel karşılık bulmadı.

Sur ise biraz daha farklı olabilir.

23 Temmuz’dan itibaren, TSK’nın hava harekâtı ve buna cevap olarak hazırlıksız yakalanan PKK’nın dağınık ve etkisiz eylemleriyle geçen, son savaşın birinci evresiydi.

İkinci evre ise, “demokratik bir hak” olarak satılmaya çalışılan özerkliğin kamuflajında, o güne kadar kırsalda çatışma yeteneğini çoktan yitirmiş PKK’nın kentlere yaptığı yığınağın kullanıldığı “Hendekler Savaşı” oldu.

Birinci evre, özellikle PKK’nın Irak tarafındaki kurumsallaşmış varlığını neredeyse çökertti ve örgütün Kandil merkez olmak üzere bölgeden tümüyle çekilmesine kadar kendi hattında süreceğe benziyor.

İkinci evrenin bitişi ise yakın ve belli ki Sur’da sonuçlanacak.

Cizre’deki PKK varlığının sonu olan ve bir tür fedai eylemi özelliği taşıyan taktik, bu sefer de Sur’da uygulanacak mı?

Yani ilçede kalan unsurlar sonuna kadar çatışacaklar mı, yoksa çıkış olmadığı açıkca anlaşıldığında teslim mi olacaklar?

Demirtaş’ın ağzından yapılan “Çarşamba saat 16:00 çağrısı” biraz da bunun sonucunu belirlemeye yönelik bir taktik hamle.

Olayların gidişatına göre içerideki militanların direnme iradesi güçlendirilip fedai eylemine yönlendirilebilirler; veya tam tersi, toplumsal desteksizlik algısıyla teslim olmaya yönlenebilirler.

Elbette PKK kurmayının istediği birincisi, yani Sur’da savaşan bütün PKK’lıların ölü ya da yaralı ele geçirilene kadar çatışmaya devam etmesi.

Çünkü canla başla savunup birleştirmeye çalıştıkları Suriye PKK/PYD kantonlarının geleceğinde, kantonlar birleşse de birleşmese de verecekleri daha çok savaş var; o savaşlarda, kahramanlık öyküleriyle bilenerek kendini PKK savaş ağalarının Kürdistanı için ölüme atacak savaşçılara ihtiyaçları var.

Suriye’deki PYD bölgeleri BAAS tarafından kendilerine terkedildiğinde 2000 civarı silahlı militanı olan örgüte 3000 kişilik desteği gönderen Türkiyeli Kürtler, onların vazgeçilmez kaynağı.

Daha en başında, Demirtaş’ı ve sekter söylemlerini öne çıkartıp İmralı tutanaklarını basına sızdırarak başlattıkları “barış sürecini provoke etme” stratejileri, sonunda kazanamayacaklarını başından bildikleri bir savaşa evrildiğinde, geri adım atmayıp Kürt gençlerini ölüme sürüklemekten vaz geçmemeleri bundandı.

Onlara varlıklarını sürdürebilecekleri bir hakimiyet alanı gerekiyor ve bu, artık ne Türkiye demokrasisinde ve ne de Irak’ta Barzani’nin karşısında tutunabilmeleriyle mümkün. İran ise tümüyle imkânsız.

Geriye, sadece kaos içine yuvarlanan Suriye kalıyor.

Herşey bittiğinde, kuzeylerinde olmadık acılara sürükledikleri bir Türkiye, güneylerinde nefretlerini kazandıkları Sünniler ile ne yapacaklarını, o kantonlarında varlıklarını nasıl sürdüreceklerini, halklarına nasıl bir gelecek vereceklerini düşünmek için henüz erken.

Şimdi savaş var ve onlar da zaten bir tek savaşmayı biliyor.

 

- Advertisment -