sen bunları yazarken, a ruhun,
kocaman kanatlı
bir çayır kelebeği olup da uçsun
istiyorsun kaleminin ucundan
yerinde duramayan yüreğin,
öyle değil mi?
yahut bir dağ armudu olup da düşsün
istiyorsun yolcunun önüne,
yahut, dünyanın en kalabalık düğünü
gibi görünsün, patlayan nar tazeliğiyle,
geçkin kızların, küskün kızların düğünlerinde,
öyle değil mi, öyle değil mi?
yahut bir opera aryasına dönüşsün
vuruntusu, yüreğin,
yıldızsız bir gecede cehennemden yükselen
ve ‘alevleriyle cenneti aydınlatan’…
öyle değil mi ama, söyle,
öyle değil mi?
30 Temmuz 2009
ŞİİR PRENSİ
ağustos böceği gece boyunca
dili tutuşuncaya kadar öter,
sürter çenelerini taşa,
sürter çenelerini taşa
taş tutuşuncaya kadar.
şiir prensinin ruhu
içini döker onun diliyle,
belki günahlarını döker,
belki utançlarını,
belki sevdalarını…
olmaz bir sevda uğruna,
taşa gömülmek isteyen
gururlu bir prens, bu,
kederi, gömüldüğü taşın
renginden anlaşılan!
30 Temmuz 2009