CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Diyarbakır’da iki gün boyunca sıkı bir mesai yaptı. Partisinin yakın tarihiyle kıyaslandığında, görkemli bir şekilde karşılandı. Şehirde bir konvoyla tur attı. Ayağının tozuyla Diyarbakır Anneleri ile bir araya geldi. Aralarında Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi ve yerine kayyum atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Selçuk Mızraklı’nın eşi Zeynep Mızraklı’nın da bulunduğu on bir kadınla kahvaltı etti. Esnaf ziyaretleri yaptı. Dengbejleri dinledi. Muhtarlar ve sivil toplum temsilcileriyle konuştu. Gençlerle buluştu. 12 Eylül’ün ardından Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceye maruz kalan dört kişi ile görüştü.Meydanlara girdi, halkla sohbet etti.
Kılıçdaroğlu ve partisi adına başarı hanesine kaydedilebilecek bu ziyaretin, biri uzun ve diğeri de kısa vadeli olmak üzere başlıca iki amacının olduğu söylenebilir. Uzun vadeli amaç, helalleşmektir. Kılıçdaroğlu, bir süre önce dile getirdiği bu kavrama uygun bir siyaset izlemeye gayret ediyor. Türkiye’de devletin de CHP’nin de gadrine uğrayan ve helalleşilmesi gereken birçok grup var. CHP, uzunca bir süredir bu helalleşme listesinde önemli bir yeri işgal eden Kürtlerle irtibatı koparmıştı. Bölgeye alaka göstermemiş, sahneyi başka aktörlere terk etmiş ve bunun sonucunda da bölgede bir tabela partisine dönüşmüştü.
Kılıçdaroğlu bu tabloyu değiştirmek istiyor. Başta dindar-muhafazakârlar ve Kürtler olmak üzere partisinin geçmişte mağdur ve ihmal ettiği kesimlere dönüyor, onlarla bağ kurmaya çabalıyor. Oluşan yıkıcı tahribatı tamir etmeyi ve bu kesimlerle partisi arasındaki siyasi mesafeyi azaltmayı hedefliyor. Zor bir iş bu ve Kılıçdaroğlu da bunu biliyor. Nitekim partisine üye katılım töreninde yaptığı konuşmada, yıllar içinde oluşan enkazın sorumluluğunun kendilerinde olduğunu ve bunu kaldırmaları için çok çalışmaları gerektiğini belirtiyor:
“’Cumhuriyet Halk Partisi bu bölgeye fazla gelmedi onun farkındayım. CHP’nin Diyarbakır’da fazla oyu yok, onun da farkındayım. Ama bunun kabahati Diyarbakırlılarda değil, bunun kabahati bizde… Ankara’da oturduk, güzel güzel laflar ettik, niye bize oy vermiyorlar. Oy istiyorsan gideceksin, vatandaşın derdini dinleyeceksin, sofrasına oturacaksın, çayını içeceksin, derdini dinleyeceksin; ondan sonra diyeceksin ki, ben sizin dertlerinizi çözmeye talibim, buraya geldim, sizin dertlerinize talibim, sizin dertlerinizi çözeceğim, beraber çözeceğiz, birlikte çözeceğiz, huzur içinde bunları sağlayacağız.”
Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü
Kısa vadeli amaç ise, erken veya vaktinde olsun fark etmez, yapılacak olan ilk seçimde Kürtlerin desteğini yanında tutabilmektir. Kritik bir seçime gidiyor Türkiye, iktidar namzedi iki ittifakın oyları birbirine yakın; dolayısıyla Kürtlerin ve HDP’nin tercihi tayin edici bir pozisyonda duruyor. Son yerel seçimler, Kürt oylarının belirleyiciliğini teyit etmişti.
İşte Kılıçdaroğlu da, kendilerine seçim kazandıran bu durumu sürdürmeyi hedefliyor. 2019’da olduğu gibi Kürt oylarının Millet İttifakı’nın çevresinde durmasını sağlamak için ter döküyor. Helalleşme çağrısı, HDP’nin Kürt meselesinin çözümünde meşru muhatap olduğunu açıklaması ve altılı ittifak fotoğrafının ardından HDP’nin asla dışlanmadığının belirtilmesi bu çerçevede değerlendirilebilir.
Peki, Diyarbakır ziyaretindeki görüntülerle birlikte değerlendirildiğinde, Kılıçdaroğlu bu hedeflerine varabilir mi? Cevap babında üç hususa değinilebilir.
Birincisi, Kılıçdaroğlu güç bir vazifeye soyundu, işi kolay değil ama bu, attığı adımların hiçbir netice doğurmadığı manasına da gelmez. Zira kısa bir süre öncesine kadar esamisi okunmayan CHP’nin bölgedeki moral desteği yükseliyor. Genel başkan ve partinin diğer yöneticileri, farklı toplumsal kesimlerle görüşüyorlar ve herhangi bir tepki görmüyorlar. Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü bir karşılık buluyor ve CHP’ye teveccüh artıyor. İktidar olma ihtimali güçlendikçe partiye katılım da artıyor ve CHP’nin bölgedeki halkası genişliyor. Ezcümle, CHP silkeleniyor ve üzerindeki ölü toprağını atıyor.
Yeni bir sayfa
İkincisi, evet, insanlar Kılıçdaroğlu’nun söylemlerine müspet nazarla bakıyor ve CHP’ye olan ilgi de büyüyor. Lakin bundan, CHP’nin bölge oylarında keskin bir çıkış yakalayacağı sonucu çıkarılmamalıdır. Olumlu bulmak ve ilgi duymak başka, oy vermek başkadır. Hâlihazırda CHP’nin HDP’ye oy veren veya AK Parti ‘den uzaklaşan seçmen için bir cazibe merkezine dönüştüğü söylenemez. Bu nedenle, mesela önümüzdeki milletvekili seçimlerinde CHP’nin bölgedeki siyasi dengeleri değiştirecek düzeyde bir performans göstermesi beklenmemelidir.
Üçüncüsü, dün HDP seçmenlerinin ikinci tercihi AK Parti idi. Bugün AK Parti’nin yerini CHP aldı ve AK Parti HDP seçmenine en uzak parti haline geldi. HDP seçmenlerindeki bu radikal değişim hem yerel seçimlerde hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’ye büyük bir avantaj sağlıyor. Mevcut şartlarda CHP ve Millet İttifakı için hayati olan, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürtlerin oylarını alabilmektir. Gerek Kılıçdaroğlu’nun nispi doğruları ve gerek Erdoğan’ın haddinden fazla yanlışları nedeniyle, böyle bir vasat oluştu.
Eğer muhalefet aday tespitinde çok büyük bir yanlışın içine düşmez ve Erdoğan’dan da oyunu değiştirecek çapta bir hamle gelmez ise, CHP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki -Kürtlerin oyunu almak anlamındaki- hesabının tutacağı söylenebilir. Elbette bu da, Türkiye siyasetinde yeni bir sayfa açacak derecede önem taşır.