Yedinci bölüm, yedi bambu önünde, beyaz gömlekle çekilecek” derken hem mekân değişti, hem de gömlek…
Zaten önünde kitap da bulunmuyordu.
Rica ediyorum “Neden bahsediyor acaba?” demeyin.
10 dakikada 50 bin kişi tarafından izlenen ancak nedense ülkede yaprak bile kımıldatmayan Sedat Peker videolarından bahsediyorum.
Muhakkak ki Sedat Peker ve “normal” bir ülkede değil yalnızca istifaları, hükümet değişikliğine neden olabilecek kalibrede iddiaları, halkın büyük kısmının gözlerini açıp neler olduğunu sorgulamaya başlamasına neden oldu. Devlet, mafya ve medyanın içine bulaştığı kirli ağ, sadece siyaseti değil, geleceğimizi bulandırıyor.
Halk ve özellikle de gençler sorumluların görevlerini yerine getirmesini bekliyor. Artan sayıda insan “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyor. “Bu böyle gidemez” diyenlerin sayısı kritik eşiği aşmak üzere gibi.
Üstteki cümleleri okuyup inandıysanız, size bir haberim var. Hiçbir şey değişmeyecek. Halkın gözünün açılıp açılmadığını bilmiyorum. Olanlardan sonra bir gıdım bir şey değişecek diyenler, nereden biliyor? Geçmiş örneklere bakacak olursak, pek bir şey değişmeyecek. Çünkü görünen o ki “Devlette devamlılık esastır.”
Öyle olmasaydı Susurluk yeniden konuşulmaz, Mehmet Ağar gücünden pek bir şey kaybetmemiş gibi gezinmezdi.
Sedat Peker tek sorun mu? Sorunun sembolü mü? Düzeltmek için ne yapılacak? Sorunun düzelmesi için ilk etapta kimlere görev düşüyor? Hedefinde olan içişleri bakanı istifa etse ne değişecek?
Tek adımda elbette düzelmeyecek. Gemi bile limana yanaşırken tek manevrada yanaşamaz. Dolayısıyla doğru yöne atılmış bir adım önemli. Ancak yeterli değil.
En azından belki gerisi gelir.
Vergi Neydi? Vergi emekti…
Hayatımızın her anında kazandığımız parayı harcarken, karşılığını almaya çalışıyoruz. Türkiye’de bunu yapmadığımız tek yer var, o da vergilerimizi harcaması için seçtiğimiz temsilcilerimiz. Yaşanılır bir ülkede yaşamak, muhakkak ki vatandaşa bir sorumluluk gerektiriyor. Eğer kendisini vekil olarak seçtiğiniz kişi, sizin 10 yılda kazandığınız paradan daha değerli bir arabaya biniyorsa, vekil olarak seçmediğiniz oğlu/kızı lüks bir hayat sürüyorsa sorgulamanız gereken şeyler var demektir. 10 gün kadar önce Avustralya’da federal bütçe açıklandı. Hazine bakanı çıktı ve 2021-22 bütçesinin kalemlerini açıkladı. Bakanın açıkladığı kalemler arasında milyar dolarlık kalemler dışında, birkaç milyon dolarlık programlar da vardı. Siyasiler halktan alınan her kuruşun hesabını vermekle mükellef. Şok, şok, şok!
Vatandaşlar o sırada televizyondan veya internet sitelerinden açıklamayı canlı takip edip, kendilerine düşen vergi indirimlerini hesapladı.
Ardından yorumcular ekranda hükümeti eleştirdi veya destekledi. Kimi hükümeti pandemi yüzünden bonkör olmakla, çok para vermekle suçladı. (Hayır, şaka değil.) Muhalefet bir gün sonra çıkıp, para musluklarının daha da açılmasını, olan paranın çevre dostu teknolojiler geliştirmek için kullanılması gerektiğini söyledi.
Uzmanlar pandemi yüzünden verilen destek fonların doğru sektörlere gidip gitmediğini yorumladı. Bazıları çıkıp hükümetin çocuklarımızın ve torunlarımızın vergisiyle bonkörlük yaptığını anlattı.
Biz Peker olayında sorulması gereken şu soruyu soramaz mıyız mesela: Emniyet Müdürlüğü raporlarına göre 253 adamı olan organize suç örgütü liderli olmaktan hükümlü bir kişiye polis koruması verilmesinin mantığı nedir? Çünkü polis memurunun maaşını veren halk bunu sorma hakkına sahip. Aslında bu bir hak değil, sorumluluk da. Sormazsan harcarlar bildikleri gibi.
Babam bana harçlık verirken, “Gereksiz şeylere harcama” derdi. Demokratik bir ülkede, gizlice bin odalı bir cumhurbaşkanlığı külliyesi yapılamaz. O külliyenin her odasının hesabı tutulmalı. Siyasinin tek işi aslında bu; “Halkın ihtiyaçlarına göre vergilerin yönetimi.” Halkın memuru ve siyasetçisi vergilerden zenginleşmez Zen-gin-le-şe-mez!
Halkın memuru vergilerden dört maaş alamaz. Maaşlardan bazılarını yardım kuruluşlarına dağıtamaz. Başkasının parasıyla cömertlik yapamaz. Kendilerini, kendi paraları ile ortamlarda görmek isteriz tabii…
Demokratik bir ülkede altın varaklı bir koltuğa oturan lider gördünüz mü diye soracağım ama Donald Trump’tan sonra bu tür örnekleri dikkatle seçmek gerekiyor.
“Çimlere Basma Morrison!”
2020 başında Avustralya’yı kasıp kavuran orman yangınları sırasında, yangınlardan etkilenen kasabaları ziyaret eden Başbakan Scott Morrison, küfürlerle karşılandı hatta bazı yerlerden kovuldu.
Evet, “Defol!” dediler. Küresel ısınma politikaları zayıf olan, yangınlara tatili sırasında yakalanan Morrison, tabi eleştirilerin altında kalmadı. Korumaları ve danışmanı birkaç kişiyi önce tekmeledi. Morrison çıkıp bu kişilerin aslında Avustralya’yı bölmeye çalışan Yeni Zelandalılar olduğunu söyledi. Ayrıca Yeni Zelanda ile aradaki denizi biraz daha genişletecek çılgın bir şeyler söyledi.
Yok be! Küfrü yiyince, başını öne eğip tıpış tıpış arabasına bindi ve uzaklaştı. Kısaca, burada halk işveren görevi görüyor. Halkın önünde de siyasetçilerin ‘biraz’ mütevazi olmazı gerekiyor.
Yangından etkilenen bir başka yerde basın açıklaması yaparken de biri çıkıp, “Çimlerime basma, yeni ektim onları” diye uyardı başkanımızı. O da efendi efendi kaldırıma geçip, basına konuşmaya devam etti. O canlı yayını ülkenin devlet televizyonunda izledik.
Pandemi sırasında da eleştiri oklarını üzerine çekti. Konuşurken el hareketlerine ve küfürlere maruz kalmaya devam ediyor. Burada siyaset yapmanın bir parçası bu.
Kardeşlerim !
Bu hafta konuşmam değişti, şimdilik idare edin…
Avustralyalı siyasetçiler, Türkiyeli siyasetçilerden daha mı kaliteliler? Sanmam. Ancak siz birine paranızı verip, “İstediğin gibi harca, ben karışmayacağım” dediğinizde ve o da istediği gibi harcadığında yapacak bir şey kalmıyor. O kadar özgürlük herkesi bozar.
40 arabalık konvoylarla dolaşmak Avustralya başbakanının yapabileceği bir şey değil mesela. Halk “Kimin parasıyla kime hava atıyorsun” der. Sorumluluk işte buradan başlıyor.
Torunların ödemeye devam edeceği devlet-özel sektör iş birliği projeler de burada mümkün değil. Belki bir kere yapılır ve sonra bu projeden sorumlu siyasetçi Yeni Zelanda’ya kaçar.
Hoş, aslında dünyanın en sempatik başbakanına sahip olan Yeni Zelanda’ya gitmek de pek fena olmaz.