Lluís Companys i Jover (1882-1940) bugün bağımsızlık cephesinde yer alan Katalunya Cumhuriyetçi Solu’nun (ERC/Esquerra Republicana de Catalunya) İkinci Cumhuriyet ve iç savaş (1931- 1939) dönemindeki lideri. Aynı zamanda Katalan özerk hükümeti Generalitat’ın 1934’ten 1939’a kadar Başkanı. İspanyol iç savaşı sonunda Fransa’ya kaçan ama orada Frankist rejimin talebi üzerine Gestapo tarafından yakalanarak İspanya’ya iade olunan Lluís Companys Savaş Konseyi’nin kararıyla kurşuna dizilen bir Cumhuriyetçi.
Bu yazımda İspanya’da şu sıralarda adı çokça zikredilen Lluís Companys’ten söz etmemin nedeni, İkinci Cumhuriyet sırasında bir özerklik statüsü elde eden (1932) Katalunya’nın bağımsızlığını ilan etmiş (1934) ve bu nedenle tutuklanmış bir politikacı olması. Başbakan Rajoy önceki gün (9 Ekim) yaptığı açıklamada, Puigdemont’un Companys gibi hapis cezasına mahkûm edilebileceğine dikkat çekmiş ve “tarih tekerrür etmemeli, umarım Puigdemont bağımsızlık ilan etmeye kalkışmaz” demişti.
Aslında İkinci Cumhuriyeti kuran 1931 anayasası ve dolayısıyla Núria Statüsü (Estatut de Núria) olarak bilinen ilk özerklik statüsü Katalunya’yı, “İspanyol devletinin özerk bölgesi” olarak tanımlıyordu. Oysa 1978 anayasası 2. maddesinde, “Neden herkese kahve kalmadı” başlıklı yazımda ayrıntılı olarak izah ettiğim gibi, milliyet/bölge ayırımı yapıyor. Bu nedenle Katalunya, gerek 1979 (Estatut de Sau), gerek 2006 (Estatut de Miravet) tarihli özerklik statülerinde “milliyet” olarak tanımlanıyor. Bu önemli fark, Katalanların 78 anayasası yapılırken “bölge” değil “millet” olarak tanımlanmakta ısrar etmelerinin nedenini ortaya koyuyor. Ama sonuç itibariyle üzerinde mutabık kalınan “milliyet” kavramı da bağımsızlık ilanını mümkün kılan kendi geleceğini belirleme (otodeterminasyon) hakkını içermiyor. (https://www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/neden-herkese-kahve-kalmadi-819696)
Companys neden bağımsızlık ilan etmişti?
Aslında Lluís Companys’in bağımsızlık ilanı, Puigdemont’un kayda geçirip askıya aldığı son bağımsızlık ilanıyla benzer koşullarda olmadı. Madrid ile Barselona arasındaki gerilim aşırı Sağın iktidarına kapıyı aralayan 1933 genel seçimleriyle başlamıştı. Bu seçimlerden özerk bölgeler sistemine karşı olagelen Katolik muhafazakâr, faşizan eğilimli Özerk Sağ (partiler) Konfederasyonu CEDA’nın (Confederación Española de Derechas Autónomas) birinci parti ve desteği olmadan hükümet kurulmasını olanaksız kılan bir siyasi tablonun çıkmasıyla Generalitat’la ilişkiler bozulmaya yüz tutmuştu. Samper hükümetine dışarıdan verdiği desteği bir süre sonra çeken CEDA’nın popülist Leroux hükümetinin ortağı olmasıyla da kriz patlak verdi.
Aslında o dönemdeki Katalan krizinin arkasında ayrılıkçılık değil, Companys’in toprak reformu vardı. Lluís Companys CEDA’nın karşı çıktığı bir toprak reformu yasasını özerk parlamentodan geçirmiş, Anayasa Mahkemesi iptal etmiş ama aynı içerikte yeni bir yasa daha çıkarmıştı. Samper’le bu konuda tam uzlaşıldığı sırada hükümet düşmüş, Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) İspanya’da “devrimci genel grev” ilan etmişti. Genel grev İspanya’nın birçok büyük kenti gibi Barselona’yı da paralize ederken, işçi gösterilerinde Leroux hükümetine tepki olarak “Katalunya Cumhuriyeti” pankartları taşınmıştı.
Companys o akşam (6 Ekim) Leroux hükümetine, kendi deyişiyle “Cumhuriyet’e bir süredir ihanet eden monarşist ve faşist güçlere” karşı “İspanya Federal Cumhuriyeti’nin Katalan Devleti’ni” ilan etmişti. İspanyol devletine değil ama Madrid’deki hükümete karşıydı ve bazı tarihçilere (José Luis De la Granja, Justo Beramendi ve Pere Anguera) göre asıl amacı da Katalunya’daki sosyal hareketlerin partisi ERC tarafından kontrolünün sağlanması için geçici bir bağımsız hükümet kurmaktı.
Ama asıl amacı ne olursa olsun, bağımsızlık ilanı nedeniyle Companys ve arkadaşlarının o sırada bulunduğu Generalitat Sarayı aynı akşam askerler tarafından sarılmış ve özerk polisle (Mossos d’esquadra) sabaha kadar süren çatışmalar sonunda da ele geçirilmişti. Companys, özerk hükümetinin üyeleri ve ERC ileri gelenleriyle birlikte cezaevi işlevi gören Barselona limanında demirlemiş Uruguay isimli gemiye götürülmüştü.
Paralel olarak Katalunya’da 6 ay için savaş hali ilan edilmiş, özerklik statüsü askıya alınmış, Generalitat mensupları yerine üyeleri Leroux hükümetince atanan bir Konsey oluşturulmuş, başına da Katalunya Genel Valisi sıfatıyla bir albay (Francisco Jiménez Arenas) getirilmişti. Ayrıca krizi tetikleyen toprak reformu yasası da tümüyle iptal edilmişti.
Puigdemont’a ültimatom
Birebir aynı olmamakla birlikte İspanya’da bugün ile 1934, Companys ile Puigdemont arasında benzerlik kurulması, Katalunya’nın bağımsızlığına izin verilmeyeceğini vurgulama amacı taşıyor. Başbakan Rajoy’un yukarıda atıfta bulunduğum sözlerinde olduğu gibi. Bu nedenle olsa gerek Generalitat Başkanı Carles Puigdemont da Salı günü özerk parlamentoda Katalunya’nın bağımsızlığını ilan edip bir sonraki cümlesiyle askıya aldığını açıkladı. Bağımsızlık yanlısı seçmende hayal kırıklığı yaratan bu manevrasıyla bağımsızlık ilanından vazgeçmeden diyaloğa zaman tanıdığı görüntüsü vermeyi düşündü belki ama geçen yazımda uygulanma olasılığının güçlendiğini belirttiğim 155. maddenin kılıcı hâlâ ve hatta daha keskin biçimde başının üstünde sallanıyor.
Başbakan Mariano Rajoy, Çarşamba günü (11 Ekim) bir açıklama yaparak, anayasanın 155. maddesini uygulayabilmek için Puigdemont’un bağımsızlık ilanının geçerli olup olmadığını sordu. Bu soru Puigdemont’un önce bağımsızlık ilan edip cebine koymasını boşa çıkarıyor. Eğer Generalitat Başkanı Salı günü yaptığının arkasında durursa, Halkçı parti PP, PSOE ve Katalan kökenli Ciutadans’ın desteğiyle 155. madde uygulamaya konulacak. Bir önceki yazımda da altını çizdiğim gibi, anayasanın bu uygulama için şart koştuğu Senato’nun üçte iki çoğunluğu bu üç partinin desteğiyle rahatlıkla sağlanıyor.
Bu durumda veya bu soruya makul bir süre içinde (en geç 19 Ekim saat 10 00’a kadar) yanıt verilmemesi halinde Carles Puigdemont ve özerk hükümet üyeleri görevlerinden alınacak ve yerlerine erken özerk parlamento seçimleri yapılana kadar görev yapmak üzere İspanyol hükümetine bağlı Devlet Sekreterleri ve Yardımcıları Komisyonu’ndan (Comisión de Subsecretarios y Secretarios de Estado) bir heyet atanacak. Bu yazımı kaleme aldığım sırada Puigdemont Başbakan Rajoy’un sorusuna daha yanıt vermemişti, belki de süre sonuna kadar vermeyecek.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse, Puigdemont’un Başbakan Rajoy’un sorusuna şu veya bu şekilde yanıt vermesiyle Katalunya’nın bağımsızlık macerası sonlanmış, 1978 anayasasının özerk toplulukların bağımsızlıklarına cevaz vermediğine ilişkin yazdıklarım ve söylediklerim doğrulanmış olacak. 1978 anayasası özerk topluluklara ne kadar geniş yetkiler tanırsa tanısın, bu yetkiler zaman içinde ne kadar artarsa artsın, ayrılıkçılığa kapalı bir anayasa. O bakımdan gerek Katalunya, gerek Bask Ülkesi’nin bağımsızlığının bu anayasa değiştirilmeden -ki bugün ve yakın gelecekte mümkün görülmüyor- imkansız olduğunu bir kez daha yinelemekte yarar var.