Sanırım Kürt sorununda çözümün sınırını konuşmanın zamanı geldi. Bu sınırı devletin vereceği azami tâviz, Kürtler adına yola çıkan siyasi öznelerin ise kabul edebileceği asgarî kazanç olarak belirleyebiliriz.
Bu sınır ve eşikte yaşanan belirsizlik ve kaygılar, çözümü gerçekleştiremeyişimizin en önemli sebebidir.
Devlet açısından azami tâviz sınırı, üniter devlet yapısının riske sokulmamasıyla belirlenir. Bu güvence oluşturulabilirse, katı ulus-devlet yapılanmasının esnetilmesi tartışılabilir. Örneğin kollektif hakların tanınması; Bask benzeri “bölgesel devlet” düzlemli açılımlar değilse de belki Korsika benzeri yerel yönetim özerkliği gibi öneriler gündeme gelebilir.
Kürt siyasi özneleri açısından meseleye baktığımızda, bu öznelerin elde edebileceği minimum kazanç, kendi ifadeleri ile “demokratik özerklik” olabilir. Bu modeli Irak’ta Barzani benzeri bir yönetim modeli, bir tür bölgesel devlet olarak düşünebiliriz.
* * *
Kürt sorununda, yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığımız bu eşik ve sınırda bir mutabakattan bahsedilemez. Çünkü devlet, “bölgesel devlet” taleplerine kesinlikle açık değil.
Devletten gelebilecek Korsika benzeri yerel yönetim özerkliği önerilerinin ise, güçlendiği ve gücü ile rakiplerini yenebileceği düşüncesine kapılan PKK’de karşılığı yok.
O yüzden biz şimdi güçlerin kendilerini karşı tarafa kabul ettirme mücadelesini seyrediyoruz.
* * *
Ama ben bir adım daha ötesine bakmak istiyorum. Bakacağım sınır, çözümün sınırının da sınırı; çözüm değerlerinin de yeniden değerlendirilmesi.
Beni buna, “aşılan ulus-devlet ortamında Kürt milliyetçiliği hangi başarıyı elde ederse etsin ertelenmiş ödüllendirme ve tatmin duygusu yaşamaktan kurtulamaz; dolayısıyla Kürt milliyetçiliği artık tatminsiz bir arzunun uzamıdır” sorgulaması zorluyor.
Varsayalım ki devletin (Korsika modeli) veya PKK’nin (bölgesel devlet) taleplerinde uzlaşmaya varıldı. Bu “çözümün sınırının sınırı”nda durulacak mı?
Bence kamuoyunu ve çözüm için kafa yoran resmi görevlileri en fazla meşgul eden konu bu.
Uzlaşılan konularla yetinilecek mi? Yoksa mutabakata varılan çözüm formülü de mi esnetilecek?
Örneğin devletin önerisi olabilecek yerel özerklik, “bölgesel devlet” örgütlenmesine evrilir mi? Çözümden sonra da bu yönde baskı, bu yönde eylemler, bu yönde kamusal düzeni alt üst eden gösteriler olur mu?
Bir adım ötede, PKK’nin önerdiği “bölgesel devlet” yapılanması kabul edilirse, bu sefer bu yapılanma bağımsız bir devlet karakterine bürünür mü?
İşimiz gerçekten zor. İnsan Irak’taki Barzani deneyiminin yaşadığı tarihsel sürece de şahitlik edince, bu sorgulamaya yersiz ve gereksiz gözüyle bakamıyor.