Ana SayfaYazarlarDarbecilerin büyük balığı Lula da Silva mı?

Darbecilerin büyük balığı Lula da Silva mı?

 

Impeachment” yöntemini işletmek suretiyle Devlet Başkanı Dilma Rousseff’in 31 Ağustos itibariyle görevden alınmasında başrolde oynamış olan Brezilya Temsilciler Meclisi’nin eski Başkanı Eduardo Cunha’nın milletvekilliği, hakkında mevcut yolsuzluk/ kara para aklama suçlamalarından ötürü 10’a karşı 470 oyla düşürüldü. Geçen Mayısta Meclis Başkanlığı’ndan çekilmiş olan Cunha, 12 Eylül gecesi yapılan oylamayla dokunulmazlığını da artık yitirmiş bulunuyor. Dev petrol şirketi Petrobas yolsuzluğu bağlamında İsviçre’de kendisi ve ikinci karısı Claudia Cruz ’un adına kayıtlı aktifi milyonlarca dolar tutarında gizli hesapları ortaya çıkan 1957 doğumlu Eduardo Cunha, bundan sonra atılı suçlardan yargılanacak ve Meclis’in söz konusu kararı nedeniyle ayrıca 2027 yılına kadar da seçilme hakkından yoksun kalacak.   

 

Aslında görevinden alınan Bayan Rousseff’in anayasa gereği bir sonraki seçimlere (2018) kadar yerine geçerek Devlet Başkanı olan Michel Temer hakkında da Petrobas bağlantılı yolsuzluk iddiaları var. Petrobas’ın kollarından Transpetro’nun itirafçı olan eski başkanı Sergio Machado, aralarında Temer’in de bulunduğu on kadar siyasetçiye rüşvet verildiğini, ayrıca birçok politikacının seçim kampanyasının yasadışı olarak finanse edilmiş olduğunu öne sürüyor.

 

Bu gelişmeler, konuyla ilgili yazılarımda (Darbe kazandı, Brezilya kaybetti ve Brezilya tartışması) dile getirmiş olduğum gibi, Dilma Rousseff’in görevden alınmasının, asıl kendi üyeleri yolsuzluğa bulaşmış olması nedeniyle Meclis’in bir yolsuzlukla mücadele operasyonu değil, Devlet Başkanlığı’na yönelik bir darbesi olduğunu doğruluyor. Aslında darbenin nihai hedefinin de Rousseff değil, Brezilya ekonomisini dünya altıncılığına taşımanın yanı sıra, 30 milyon yoksula sınıf atlatmış olan efsane Başkan Lula da Silva ve İşçi Partisi PT (Partido dos Trabalhadores) olduğu anlaşılıyor.   

 

Büyük av, Rousseff değildi

 

Miguel Ángel Bastenier’in El País’te 13 Eylülde yayımlanan analizi bu başlığı ( Rousseff no era caza mayor) taşıyor.  Bastenier, Rousseff’i devlet bütçesinde ciddi usulsüzlükler yaptığı gerekçesiyle anayasa tekniğine uygunluğu bakımından tartışılmaz şekilde görevden alanların, bunu asıl hedef olan Lula de Silva’ya ulaşmak için mecburen yaptıkları görüşünde. Çünkü Lava Jato (ekspres yıkama) adı verilen yolsuzluk operasyonunun “büyük balığı” emanetçi Dilma Rousseff değil, 2018 başkanlık seçimlerinde yeniden aday olmaya hazırlanan efsane Başkan.

 

 

Kabul etmek gerekir ki Brezilya mucizesi Luiz Inácio Lula da Silva’nın Devlet Başkanlığı döneminde (2002-2010) gerçekleşti. Bu nedenle Lula da Silva’nın ekonomik politikasını, Profesör André Singer gibi,  “Lulismo” (Lulizm) olarak adlandıran akademisyenler de oldu.  Singer, Lulizm’in aslında sınıflararası muhafazakâr pakt olduğunu ve özünde bir önceki muhafazakâr Başkan Fernando Henrique Cardoso’nun ekonomi politikasının, gelir dağılımını iyileştiren önlemlerle desteklenerek sürdürülmesinden ibaret bulunduğunu vurguluyor. Ama bu politika, küresel konjonktürün elvermesinin de etkisiyle, konuyla ilgili yazılarımda ısrarla altını çizdiğim gibi, hem ekonomik, hem de toplumsal açıdan mucizevi bir başarıyı getirdi.

 

Lula da Silva, anayasa gereği ardı ardına üçüncü kez seçilmesi mümkün olmadığı için 2010 seçimlerinde yerini emaneten “manevi kızım” dediği Dilma Rousseff’e bıraktı. Ama o dönem hem küresel krizin etkisiyle, hem Gezi olaylarıyla eş zamanlı olarak başlayan sokak eylemleri ile Lula da Silva dönemini aratmaya başladı. 2011’de dünya altıncısı olan ekonomisi yavaş, yavaş küçülmeye başlarken toplumsal kutuplaşma da had safhaya ulaştı. Lula da Silva’nın bu ortamda adaylığını koymadığı 2014 seçimlerini ikinci turda Dilma Rousseff yüzde 51,6 oyla kazandı. Ama yardımcısı şimdiki Başkan Michel Temer ve eski Meclis Başkanı Eduardo Cunha’nın üyesi olduğu hükümet ortağı Brezilya Demokratik Hareketi Partisi PMDB’nin (Partido do Movimento Democrático Brasileiro) ihaneti sonucu geçen 31 Ağustos itibariyle görevden alınmış oldu.

 

Bu bağlamda Bastenier’in atıfta bulunduğum analizi büyük önem taşıyor. Kimilerinin sandığı gibi küresel Troika’nın Brezilya’ya yönelik darbesi Dilma Rousseff’in görevden alınmasıyla tamamlanmış değil. Halk desteğinden yoksun Michel Temer açıklamış olduğu gibi, 2018’de aday olmayacağı gibi, yolsuzluklara batmış partisi PMDB’nin de herhangi bir adayla seçim kazanma şansı pek yüksek görünmüyor. 2014’te Rousseff’e karşı muhalefetin adayını (Aécio Neves) çıkarmış olan 3. büyük parti konumundaki (sağa kaymış) Brezilya Sosyal Demokrasi Partisi PSDB’nin (Partido da Social Democracia Brasileira) başarılı olması için Lula da Silva’nın önünün kesilmesi gerekiyor.  

 

Savcılığın geçen Mart ayında Lula da Silva’ya servet saklama/sermaye aklama gerekçesiyle açmış olduğu bir dava var. Guaruja’daki üç katlı villası devletle yapılan sözleşmelerden yararlanmış bir şirkete ait. Bu şirket şimdi Petrobas yolsuzluklarıyla ilgili Lava Jato davası çerçevesinde soruşturuluyor.

 

Bastenier, Petrobas yolsuzluğu konusunda Temer’in açıkladığı özelleştirme politikasına dikkat çekiyor. Bu politika, bundan böyle devlet şirketi Petrobas’ın petrol sondajları ve işletmelerindeki özel (exclusif) yetkisini ortadan kaldırıyor. Bütün bu olan bitenler petrol alanlarının özel şirketlere açılması için mi şimdiden söylemek kolay değil ama bu politikaya şiddetle karşı çıkan tek ismin Lula da Silva olduğuna kuşku yok. Dolayısıyla darbecilerin Lula da Silva engelini ortadan kaldırmak istemeleri doğal. Ama bu kadar darbeden sonra Lula da Silva ve PT’nin seçmen nezdinde hâlâ önemli bir gücü var mı?

 

Bastenier, bu soruya ilk cevabın Ekimdeki (2 ve 30 Ekim) belediye seçimlerinde alınacağını söylüyor. Bu konuda en büyük göstergeyi de São Paulo’daki sonuçlar oluşturacak. Sadece ülkenin en büyük seçim çevresi olduğundan değil, aynı zamanda Lula da Silva’nın içinden geldiği yeni sendikal hareket ilk defa bu kentte ortaya çıktığı için de.      

 

 

- Advertisment -