Başlangıçta sözünü ettiğimiz Marksist, genel olarak solcu, Marksist-Kemalist devrimler ve darbeler paradigması kabaca şu şekilde bir düşünüşe sahipti: Tarihin bir gelişme bir yönü vardır, bir üretim tarzından diğerine-klasik Marksist teoride bu çok belirgin– ve tarihin bu gelişme yönünü hızlandıran veya buna hizmet eden şeyler devrimdir, buna ters düşen şeyler ise karşı devrimdir.
İkincisi devrimlerin gelişimi içinde bir noktada devrimlerin karşısına önemli engeller dikilebilir. 1791-92’de devrim Fransa’sından kaçan aristokratik sığınmacılar Viyana’da, Berlin’de toplanırlar ve sonra Avusturya ve Prusya monarşileri tarafından organize bir biçimde finanse edilerek devrim Fransa’sına saldırırlar.
Bu olağanüstü bir durum yaratır. Devrimin varlığı tehlikededir. Onun için devrimin o an için gerekirse olağanüstü yöntemlere başvurularak savunulması başka her türlü aciliyetin, ihtiyacın ötesindendir.
Bu kriz nitekim Jakobenleri-Sain Just’ü, Robespierre’i- iktidara getirir. Jakobenler, Kamu Selameti Komitesi kurarlar, 12 kişilik bir komite olarak olağanüstü yetkileri ellerine alırlar. Ve istibdadı, otokrasiyi yıkıp demokrasiyi ve Cumhuriyeti kurmak için başlamış olan devrimin kendisi olağan demokrasiyi tehlike olarak görmeye başlar.
Bu aslında "devrimci yönetim teorisinin" tarihte ilk defa yaratılmasıdır. Devrimi koruma tehlikesi vardır ve bu nedenle devrimin yaşaması her hakkın üstündedir. Bu olağanüstü iktidar/yönetim teorisi Fransız Devrimi’nden Marx’a, Marx’tan, Lenin'e "Lenin’in Proletarya Diktatörlü’ğü" teorisi olarak akacaktır.
Leninist Proletya Diktartörlü’ğü teorisinin Robespierre ve Saint Just’de çok güçlü teorik izleri/kökleri mevcuttur. Burada devrimi kurtarmak için olağanüstü yöntemlere ihtiyaç duyulması, Fransız Devrimi’nin akışı içinde Jakobenlerin iktidara gelmesi ve 2-3 yıl boyunca çok yoğun şiddet yöntemlerine dayanarak ayakta kalması şeklini alıyor. Türkiye’nin yakın geçmişinde bu tarihsel durumun Türkiye özelinde Kemalist devrimi ve kazanımlarını korumak gerekçesiyle cereyan ettiğini görüyoruz.
Yani devrimi korumak ve Kemalist devrime karşı karşı devrimi önlemenin yolu ve yöntemleri bir yerden sonra yoğun olarak olağandışı darbe yöntemleri veya darbemsi yöntemler olarak görülmeye başlanıyor.
Aslında bu Cumhuriyet’ten de eski tabi. 1908 Jön Türk devrimi; ondan sonra ona karşı 31 Mart ayaklanması; İttihatçıların o andan itibaren uğrunda devrim yaptıkları hürriyeti giderek askıya almaya ve daha otoriter bir yönetime yönelmeleri; bununla yetinmemeleri 1912-1913’de Bab-ı Ali baskınıyla Enver Paşa’nın doğrudan iktidarı ele alması.
Arkasından 1923’ten sonra 1925-1927’de kendilerine karşı yükselen muhalefetten endişelenen Kemalist önderliğin Takrir-i Sükun Kanunu’yla- Terakki Perver Fırkasından endişelenen, Şeyh Said isyanından endişelenen, iktidarda muazzam bir merkezileşmeye yönelmesi ve arkasından 27 Mayıs, 12 Mart, 12 eylül ve son 10 yıl içinde yaşadığımız ortam.