Bilinir,
Prof. Dr. Baskın Oran, bir akademisyen titizliğiyle hazırladığı tüm yazılarına, görüşünü dayandırdığı linkler ekler ve böylece ne kadar da sağlam kanıtlarla fikri beyanda bulunduğunun duygusunu geçirir okuyucuya…
17 Nisan tarihli “Diyadin’e dair ne yazılsa zaittir” başlığını koyduğu yazısını da tam 17 link vererek yıkılmaz doğrulukta bir zirveye tırmandırmış.
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/baskin_oran/diyadine_dair_ne_yazilsa_zaittir-1337301
İncelediğimizde görülüyor ki, linklerden biri kırık/gecersiz, yani çalışmıyor.
Bir diğeri youtube tarafından kaldırılmış bir videoya ait . Tahminen birçok insanın izlediği, şu askerle bölge halkından biri arasında yaralıların taşınması sırasında geçen ve askerin “bize hesap sormayın, nihayetinde emir kuluyuz” minvalinde konuştuğu o kısa video.
Tabii 15 link de az buz kanıt oluşturmuyor. Ahmet Hakan makalesinden T24 haberine, Taraf gazetesinden Zaytung’a uzanan geniş bir skaladalar…
Baskın Oran yazısına; “Demokrasi, hukuk, ahlak ve devlet düzeni açısından bir çöküşün örnek-olayı olarak Diyadin hadisesi mümtaz yer tutacak” diye başlıyor ve devamında konuyla ilgili bilgilerin eksik, karışık ve tutarsız olduğuna göndermeyle asıl vuruşunu yapıyor; “Artık bunların üstüne herhangi bir şey yazmak lüzumsuzdur, fazlalıktır,“zaittir..”
“Bunlar” dediği ise birer Zaytung espirisi olduğunu yazının sonunda açıklayacağı şu iki metin;
1) “Yüksek Seçim Kurulu, 330 milletvekili için gereken minimum şehit sayısını belirlemek üzere toplanacak.”
2) “Milli Savunma Bakanlığı, resmî internet sitesinden bu akşam saatlerinde yayınlanan duyuruyla, 7 Haziran seçimlerine kadar ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde olmak üzere şehit kadrosunda görev yapacak 300 sözleşmeli er ve erbaş alımı yapılacağını açıkladı.”
İnsan ölümleri, çatışma, savaş üzerinden aklınca komik olmaya çalışan “Zaytung” adlı sitenin, daha öncesinde de tepki çeken örneklerine rastlanan “haberleri”ndeki bu pespaye yaklaşım, Baskın Oran’ın yazısının da ana gövdesini oluşturuyor ve yazısının kalanı için (mealen) “…zait ve şu aşağıdakileri yazmaya da aslında gerek yok” diyerek devam ediyor.
Kabaca ana fikir, tahmin edilebileceği gibi;
“Küçük bir köyde ağaç dikme/bahar şenliği yapılacaktı, PKK’liler de gelecekti.
Bunu duyan “Devlet” seçimlerde milliyetçi kesimden oy devşirebileceği türden ve içinde yeterince şehidin bulunmasının da planlandığı bir çatışma tezgahladı, bu niyetle de oy devşirmek, için köye operasyon düzenlendi.”
“Aklımızla alay etmeyin, bize bunları yutturamazsınız!”
Yetinmiyor Prof. Dr. Baskın Oran ve yazısına derin hukuk bilgisiyle bir de suç duyurusu ekliyor;
“…bu Diyadin Olayı insan vicdanına hakarettir, zekamızla alay etmektir, herkesi eşek yerine koymaktır. Bu haliyle “Türk milletini alenen aşağılamak”tan TCK Md. 301/1’e girer.”
Burada, meselenin aslına vakıf olmak için Ağrı/Diyadin olayını kısaca incelemek gerekir;
Meseleyi hareketlendiren, 4 Nisan’da, Ağrı Dağı eteklerindeki Doğubeyazıt’a bağlı bir köyde, Öcalan’ın doğum haftası kutlamalarına katılan PKK’lilerin silahla sahne alıp tehditvari sözlerle halka “Oylar HDP’ye verilecek” demesi..
“Barış Süreci” dikkate alınarak olaya anında müdahale edilebilecekken edilmiyor ve Diyadin’de aynı şeyin tekrarlanacağı istihbaratı alındığı için de güvenlik sağlamak niyetiyle, sabah erken saatlerde (04;00) yaklaşık 300-400 kişilik jandarma gücü bölgeye intikal ediyor.
21 kişilik gruplar halinde bölgeye dağılan timlerden biri devriye bölgesinde, ormanlık alanda bir çadır görüyor. Kimlik sormak için uzaktan uyarı yaptığında ise ateşle karşılık veriliyor ve askerlerin yaralanması da bu aşamada gerçekleşiyor.
Belli ki asker, çok erken saatte indirme yaparak PKK’lilerin bölgeye intikalini caydıracağı düşüncesinde ancak hesaplanmamış olan oluyor ve o bölgeye PKK’nin askerden önce varıp kamp kurduğu görülüyor.
Askerin bölgede, halihazırda PKK bulunduğunu bilmesi durumunda bu hal tarzında davranmayacağı belli. Doğubeyazıt’da çatışma çıkmasın diye müdahalede bulunmayan askerin, Diyadin’deki amacının PKK propagandasını engellemek olduğu da belli.
Sonrasında yaralıları almaya gelen helikoptere daha üst bir mevziden ateş açılmasıyla, bir sürprizle daha karşılaşılıyor. Bölgede diğer PKK güçlerinden başka özellikle de helikopterler üzerinde etkili bir de Doçka uçaksavar konuşlanmıştır.
Burada askerin elinde iki seçenek bulunuyor.
1) Askerin sahadan ve dolayısı ile yoğun ateş altından çekilerek, Doçka mevzii ile diğer PKK unsurlarının hava kuvvetleri marifetiyle imhası ve bölgede hakimiyetin sağlanması.
2) Çatışmanın/olayın olabildiğince az zararla atlatılması ve PKK unsurlarının bölgeden uzaklaşmaya zorlanması.
Tüm bunlar olup biterken, yaralı askerler başlarında refakatçi subaylar ve timdeki diğer askerlerle birlikte ateş altındalar ve onları kurtarmayı 5 kez deneyen helikopterin inişi de Doçkanın atışlarıyla engelleniyor.
İşte bu sırada çatışmanın gürültüsüne gelen siviller bölgeye varmaya başlıyor ve iki ateş arasına giriyorlar. Birkaçı yaralanırken aralarında ilk gelenlerden Cezmi Budak, hayatını kaybediyor.
Bundan sonra ölü ve yaralılar ile bu insanların sivil asker ya da PKK’li oluşları ve sayılar konusunda iki taraf açıklamalarında tutarsızlıklar bulunuyor ancak konumuz bu değil.
Olayda açık olan, hesapta hiç olmayan bir karşılaşmanın gerçekleşmesiyle çatışma çıktığı ve insanların yaralanıp öldüğü.
Ne Jandarma ve ne de PKK’nın amaçlamadığı bir sonuç bu ve değerli Prof’umuz Baskın Oran’ın iddialarını Zaytung espirilerine dayandırarak yükselttiği gibi “Birkaç asker şehit edilsin” filan istenmiyor.
Kaldı ki değil asker ölümünün arzulanması, bölgede hatırı sayılır yığınak yapmış olduğu görülen PKK’ya karşı da bir imha/süpüme operasyonu, bu satırların yazıldığı ana kadar yapılmış değil ve yapılacak gibi de görünmüyor.
Sonuçta sivillerin bölgeye intikali ile çatışma duruyor, PKK dağa doğru çekiliyor ve bölgedeki asker ile siviller birlikte, yaralıları helikopterlere taşıyorlar, olay da bu şekilde bitiyor.
Ama hayır.
Kimse Prof. Dr Baskın Oran’ı kandıramaz.
Ona göre asıl istenen, bölgede tertiplenecek bir provokasyonla çatışma çıkartılarak asker ölümlerinin gerçekleşmesi ve bu sayede milliyetçi oyların AK Parti lehine devşirilmesi.
Ancak Baskın Hoca şunu hiç sormuyor;
“Madem amaç asker ölümüydü, niye hiç ölen asker yok?”
(TSK 5 PKK’linin öldüğünü ve birinin de yaralı ele geçirilerek helikopterle hastaneye yetiştirildiğini açıkladı. PKK bu kaybını her zamanki gibi kabul etmese de açıklamasında asker öldürdüğünü iddia etmiyor.)
Ama Baskın Hoca için bunlar bir şey ifade etmiyor.
Ona göre saat 04;00’de yapılan harekat, “şenliğe baskın” oluyor,
Askerin kurtaramadığı yaralıları HDP’liler kurtarıyor,
‘S. Demirtaş’ın “Kim silah gücüyle oy topluyorsa Allah onun bin defa belasını versin” demesi, meseleyle ilgili yeterli kanıtı oluşturuyor,
Ve en önemlisi de, şu cümlelerinden anlaşılacağı gibi;
‘Seçim ortamında, partisiz-sorumsuz cumhurbaşkanı sabah-akşam benim vergilerimle meydanlara çıkıp kendisinin ve partisinin propagandasını yapıyorken, Diyadin’in bir köyünde HDP propagandası yapılacakmış diye köy basmak neyin nesidir?’
Halkın yarısından fazlasının oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’nın sesiyle bir PKK Doçka’sının tarrakası arasında, onca bir fark bulunmuyor…
Hoca haklı.
Birileri kesinlikle aklımızla dalga geçiyor.
Olayı, örgüsünden başlayarak çarpıtıyor, değerlendirmeyi sulandırıyor, verileri dikkate almadan olgular, hesap kitap ve giderek niyet ilan ediyor ama bu, TCK Md. 301/1’e girecek bir suç değil.
Belki biraz ahlakla, dürüstlük ve ciddiyetle, ama en çok da “aydın sorumluluğu” ile ilgili bir durum denebilir.
Peki suç değilse nedir?
Bunun taktiri de Hoca’nın sadık okuyucusuna kalsın.