Ana SayfaYazarlarDolar ve büyük resim

Dolar ve büyük resim

 

Krizi doğuran esas faktörler krizi kolaylaştıran zeminlerle buluşunca ortaya dolar krizi çıktı. Ama dolar krizini tartışanlar her nedense Kürt sorununu bu fotoğrafın içine dahil etmeyi unuttular.

 

Doğrudur, makro ekonomik göstergelerde duraklama var. Türkiye’nin büyüme hızı, gayri safi milli hasıla artış oranı geçen yıllara göre ilerleme kaydetmiş değil. 

 

Doğrudur, kaynaklarımızı yatırıma dönüştürürken rasyonel bir plan dahilinde hareket edemedik. Daha çok inşaat sektörüne ve tüketim kültürüne yöneldik. Katma değer kazandıracak, bilim ve teknoloji üretecek alanlarda neredeyse hiçbir yatırım yapamadık. Türkiye’nin ihracatında yüksek teknolojili ürünlerin payı sadece yüzde 3. 

 

Ancak gözlerden kaçırdığımız iki husus var. Bir, tüm bu faktörler krizi kolaylaştıran tali nedenler, yani kolaylaştırıcı zeminler. İki, gayri safi milli hasıla, ihracat, ithalat, cari açık gibi hayati kalemlerde geçmiş yıllara göre radikal bir alt üst oluş yok. Buna rağmen Türk Lirası, 15 Temmuz askeri darbesinden sonra ABD Doları karşısında yüzde 20 değer kaybetti. Değer kaybı, tüm acımasızlığıyla sürüyor. 

 

O yüzden, krizin kolaylaştırıcı zemini olan yapısal mali sorunlara odaklanan bakış açısının dolar krizine tatmin edici bir açıklama getirdiğini düşünmüyorum. Daha büyük resme bakmamız gerekecek. Yani krizi doğuran esas faktörlere.

 

Çıkarlar, beklentiler ve hamleler

 

Türkiye kendi oyun planını uygulamak için Suriye’ye girdi. İki hedefi var. Bir taraftan kendisini Ortadoğu’ya kapatacak, içeride ciddi ulusal güvenlik riski yaratacak Kürt koridoru oluşturmamaya çalışıyor. Diğer taraftan bu hamle ile Esad rejimini zayıflatmayı amaçlıyor. Ancak sahada birinci amacını gerçekleştirirken ikinci amacının Rusya engeline takıldığını gördü. Bunun üzerine oyun stratejisinde değişikliğe gitti. Rusya ile işbirliğine yöneldi.

 

Bu yeni hamlesi ABD’nin hoşuna gitmedi. Çünkü ABD Ortadoğu’da yeni bir Kürt siyasi coğrafyası yaratmak, gelecekte bu coğrafyaya dayalı eylem planları oluşturmak istiyor.

 

Türkiye’nin yeni stratejik eylem planı, Körfez ülkelerinin de hoşuna gitmedi. Çünkü Türkiye’nin Rusya ile işbirliğine girmesinden sonra muhaliflerin Esad rejimi üzerindeki etki gücü zayıflamaya başladı. Büyük kısmı muhaliflerin elindeki Halep şehri, Rusya, İran ve Esad rejimi tarafından düşürülmenin eşiğine getirildi.

 

Diğer taraftan tam bu sırada ABD’de yeni bir yönetimin alt yapısı oluşturulmakta. Yeni yönetimin uygulama mekanizmalarına gelecek isimler daha şimdiden yapacakları hamlelerin pazarlıklarını yapıyor, altyapısını kurmaya çalışıyor. Tabii bu pazarlıklar ve altyapı kurma çalışmalarında (özellikle İran’la ilgili olarak) Türkiye’ye de çok stratejik bir rol düştüğünü iyi biliyorlar.

Kaos girdisi

 

Şimdi biraz geri çekilelim. Manzaraya kuş bakışı bakalım. Bir tarafta Suriye… Diğer tarafta Suriye ekseninde ABD öncülüğünde gelişen yeni Kürt coğrafyası… Bunun Türkiye’de yarattığı kaygı, Amerika’da oluşturduğu heves… Körfez ülkeleri, Esad rejimi, İran ve Rusya… Tüm bu aktörlerin birbirleri ile etkileşimleri ve mücadelelerinin zirve yaptığı bir sırada, bakıyorsunuz dolarda tuhaf dalgalanmalar oluyor. Dolar dünyada en yüksek değeri Türkiye’de kazanıyor. Ama ekonomik göstergeleri Türkiye’den yüz kat, bin kat daha kötü olan ülkelere bir şey olduğu yok.

 

Amerika kendine muhtaç bir Türkiye oluşturmak, Suriye politikalarında davranış değişikliği yaratmak, böylece Kürt koridorunu kabul ettirmek için dolar kartıyla oynuyor, eşzamanlı olarak Körfez sermayesi Türkiye’yi terk ediyor olabilir mi? Bu şüpheler maalesef büyük bir gerçeklik payı taşıyor.

 

Sistemden para çıkışı var

 

Türkiye, dünyanın ilk yirmi ekonomisi arasında yer almasına rağmen, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında 2015 yılında 20. sıradayken 2016 yılında 32. sıraya geriledi. Sıcak para, Suriye’de muhalifler desteklendiği için teşvik edilen kayıt dışı yabancı kaynaklar ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları, Türkiye’ye gelmediği gibi Türkiye’yi terk ediyor.

 

Bunun Türkiye’nin demokratikleşme standartlarının gerilemesinden kaynaklandığını iddia eden görüşler var. Yanlıştır demiyorum ama bir karşılaştırma belki bize daha geniş bir ufuk verir. Gayri safi milli hasılası (GSMH) 330 milyar dolar olan Mısır, doğrudan yabancı sermaye yatırımları sıralamasında 2015’te dünyanın 15. sırasındaydı. Ancak 2016 yılında dünyada 5. sıraya yükseldi (bkz Financial Times’ın 2016 yılı doğrudan yabancı sermaye yatırımları raporu). 

 

Türkiye’nin demokratik standartlar açısından yaşadığı negatif gelişmeleri ekonomideki parametreler için bir neden olarak sunanlar, her nedense bu faktörün Mısır için geçerli olmadığını unutuyorlar. Demokratik standartları Türkiye’den daha kötü olan Mısır, sıcak para ve yabancı sermaye yatırımına boğulurken, Mısır’dan daha demokratik standartlara sahip Türkiye’yi sıcak para ve yabancı sermaye terk ediyor. Ekonomisi 800 milyar dolarlık katma değer üreten Türkiye’den 330 milyar dolar ile hayli geride olan Mısır, her nedense dolar krizi ile çalkalanmıyor.

Kürt sorunu ve ekonomi

 

Ne var ki sadece küresel aktörlerin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini görür, Kürt sorununun dolar krizi içindeki belirleyiciliğini görmezsek, hakikati bulma çabamızı yine eksik bırakmış oluruz. Çünkü ekonomik krizlerin geçmişte de, bugün de Kürt sorunun yarattığı maliyetle bağı oldu, oluyor.

 

Türkiye otuz yıl boyunca çatışmalı bir süreç yaşadı, yaşamaya da devam ediyor. Bunun Türkiye’ye maliyeti 1.2 trilyon dolar oldu. Üçüncü Boğaz Köprüsü’nün ise Türkiye’ye maliyeti 3 milyar dolar. Yani biz kaynaklarımızı savaşa harcamasaydık tam 400 adet üçüncü köprü inşa edebilecektik. Tam teşekküllü, modern tıbbi cihazlarla donatılmış bir hastanenin maliyeti 5.6 milyon dolar. Eğer biz bu parayı hastanelere yatırmış olsaydık tam 214,285 adet hastane inşa edebilecektik. Bir kişiye iş ve aş bulmak için gerekli yatırım maliyeti kişi başına 400,000 TL. Eğer biz bu 1.2 trilyonu savaşa değil iş ve aş hacmini arttırmaya harcasaydık tam 10,526,315 kişiye istihdam sağlamış olurduk. Bunlar inanılmaz rakamlar. Biz bu rakamları hiçbir getirisi olmayan bir savaşta berhava ettik. Alın bu otuz yılı, bakın ekonomik göstergelere! Her iki yılda bir, her üç veya dört yılda bir ciddi kriz çıktığını göreceksiniz.

 

Temmuz 2015’ten sonra Çözüm Süreci çöktü. O tarihten sonra, 1990’lı yılları da geride bırakan bir şiddet dalgasının içindeyiz. Aradan yaklaşık 17 ay geçti. Sizce biz bu süre içinde çatışmalara ne kadar harcadık? Resmi veriler yok. Ancak direkt ve endirekt etkilerin hepsi göz önüne alındığında, bu harcamaların 17 milyar dolar olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Buna bir de 24 Ağustos 2016’da başlayan ve yaklaşık dört aydır devam eden Fırat Kalkanı operasyonunu ilave edin. Tamam, milli onurun parasal bir karşılığı olamaz. Ama otuz yılda muazzam paraları, kaynakları Kürt sorununa gömdük. Bir otuz yıl daha o kaynakları Kürt sorununa gömmek rasyonel bir tercih olamaz. Sanırım şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürt sorununu çözmek için neden ezber bozan cesur girişimlerde bulunduğunu — ve neden Erdoğan’a bu sorunu çözdürtmediklerini daha iyi görebiliyoruz.

 

Dolar krizi daha çok politik

 

Türkiye’nin yapısal mali sorunlarında diğer yıllarla kıyaslandığında radikal değişiklik yaşanmış gibi değil. O yüzden dolar krizini tetikleyen temel faktör burada aranamaz. Dolar krizini tetikleyen temel parametreleri, küresel aktörlerin Türkiye ilgisi ve beklentisinde ve ayrıca, kıt ekonomik kaynakları yutan Kürt sorununda aramak daha gerçekçi olur. Ancak iç ekonomik bünyenin, ekonomik kaynakları yönetme tercihlerinin de bu krizde “kolaylaştırıcı bir zemin” rolü oynadığını unutmamak gerekir. 

 

- Advertisment -