12 Mart 1971 askeri müdahalesi sırasında askeri mahkemelerde yargılanırken, birçok sol örgütün temel savunma tezleri, ’emperyalizm’in uzun bir tahliliyle başlardı. Biri çıkar emperyalizmin 3. bunalım döneminde olduğundan, başka biri geberen kapitalizmden söz eder, haklarında suçlama yapılan eylemlerini ‘ikinci milli kurtuluş savaşı’nın parçası olarak savunurlardı. O dönemde bunun maddi ve toplumsal bir arka planı vardı.
Vietnam, Laos ve Kamboçya’da yürütülen mücadeleler ‘Amerikan emperyalizmi’ni zor duruma sokmuş, ABD onca para ve silah gücüne rağmen yenilgiye uğramanın eşiğine gelmişti. Afrika’da sömürgeciliğe karşı bağımsızlık bayrakları çoğunlukla sosyalistlerin öncülüğünde dalgalanıyordu. Rüzgar, 1980’lerde bir anti kapitalizm seçeneği olarak görülen Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla durdu. Sosyalizm, iddialarını yerine getiremedi. Yoksulluğa çare bulamazken, yolsuzluğa, despotizme, diktatörlüğe teslim oldu.
İnsanlar, sosyalizm adına yaşadıkları tecrübeleri sorgulamaya giriştiler. Özellikle tek parti diktatörlüğü, fikirlerin zorla bastırılması ve otoriterleşme şeklinde biçimlenen sosyalist ülkelerde yaşananlar tartışma konusu haline geldi. Bunlar masaya yatırılırken, sol içinde bir kesim ise ders çıkarmak yerine, sorgulayanları hedef aldı. Kimisine ‘liboş’, kimisine ‘dönek’ diyerek suçlama yolunu seçti.
Muhafazakarlar
Muhafazakarlar içinde de benzer bir süreç yaşanıyor. Muhafazakarlar tek particiliği, inançlara uzak duran sert laikliği, geçmiş jakoben yönetimleri eleştiriyorlardı. Evrensel insan hakları değerleri, basın ve ifade hürriyeti bu kesimin de ana talepleriydi. Orada da bir değişim umudu yeşeriyordu. Geçmişlerindeki içe kapanmacı, yabancı düşmanı tutumları masaya yatırıyorlardı.
Fakat tıpkı sosyalizm deneyimi gibi muhafazakarların iktidar deneyiminin de devletçiliğin sınırları içinde kalarak statükonun egemenliğine yenildiğini görmekteyiz. Demokrasi karşıtı argüman üretmek noktasında ulusalcıların bir kesimiyle muhafazakarların paralel bir dil bulduğu da ortada. Geçmişte Avrupa Birliği üyeliğini, AB değerlerini savunan muhafazakarlar, AB karşıtlığı noktasında, katı ulusalcılarla benzer bir dil kullanıyor, benzer tepkileri gösteriyorlar.
‘Dönek’, ‘liboş’ suçlamasını her iki tarafın da benimsemesi ilginç. Batıyı bütün değerleriyle yalnızca ’emperyalizm’ olarak anlayan ve anlatan bir ortak dilin oluşması insana “Nereden nereye?” sorusunu sordurtuyor. Amerika olsun, Avrupa Birliği olsun, ülkeler olarak, yönetimler olarak birçok insanlık suçunun ortağıdırlar. Bu ülkelerin halkları, aydınları, sivil toplum kuruluşları ise bu ülkelerin içinde muhalefet eder, diğer ülkelerin demokratlarıyla dayanışma kurar.