Ana SayfaYazarlarDüşünce üreten refleks yok

Düşünce üreten refleks yok

 

Son yazımı şu iki soruyu sorarak bitirmiştim:

 

(1) Saha çalışmaları Türkiye’nin PKK’ye karşı verdiği kayıpların yüzde 90’ına El Yapımı Patlayıcılar (EYP) ve bombalı araçlarla düzenlenen saldırıların yol açtığını gösteriyor. Devlet bu durumu görüp önlem almıyor mu? (2) EYP ve bombalı araçlı eylemler inanılmaz boyutlarda patlayıcıya ihtiyaç gerektirir. Bu kadar patlayıcı nasıl oluyor da Türkiye’ye çok  rahat  girebiliyor?

 

İlk sorudan başlayayım. Devlet bu durumu görmüyor değil. Görüyor. Ama güvenlik uzmanı Can Kasapoğlu’nun ifadeleri ile söylersem, öğrendiği dersleri mücadele birimlerine aktaracak iletişim ve koordinasyon ağlarında sıkıntı yaşıyor.

 

Bu duruma somut bir örnek vereyim. Merkezi Strateji Enstitüsü’nün Oktay Bingöl’e hazırlattığı PKK ve El Yapımı Patlayıcılar raporuna göre, Türkiye’nin PKK’ye karşı verdiği kayıpların yüzde 70’ini EYP’ler oluşturuyor.

 

Bu durumda şapkayı önünüze koyar, bu zafiyet üzerinde rasyonel bir şekilde çok yönlü düşünmeye başlarsınız, değil mi? Ama bizde bu böyle olmuyor. Ne konu üzerinde kafa yoruluyor, ne de bu konuya ilişkin çok yönlü bir düşünce geliştiriliyor.

 

Daha da vahimini söyleyeyim; bu konuya ilişkin kurulan ne bir merkez var, ne de bu konuya ilişkin belirlenecek stratejiyi tayin edecek bir koordinasyon kurumu. Gencecik pek çok insan hayatını kaybediyor, ama bu kayıpları nasıl en aza indirebiliriz şeklinde rasyonel düşünce üretecek bir refleks yok. Ortada sadece çarpışarak ölme imanı duruyor.

 

Eğer en büyük kaybınıza neden olan EYP ve bombalı araçlı eylemlere karşı yeterli bir hazırlık seviyesinde değilseniz, can kaybetmeye devam edersiniz. Ah, keşke hiç ölümler, ölenler olmasa.

 

Diğer ülkeler ne yaptı?

 

Türkiye’nin durumu daha iyi görülsün diye, EYP konusunda diğer ülkelerin ne yaptığına bakacağım. ABD Afganistan’da Taliban’a karşı mücadele verirken, 2004 yılından itibaren EYP yüzünden yaşadığı kayıplar giderek tırmanmaya başladı. 2004 yılında 12 kayıp (toplam kayıp içinde yüzde 44), 2005 yılında 20, 2006 yılında 41, 2007 yılında 78, 2008 yılında 152, 2009 yılında 275, 2010 yılında 368 kayıp yaşadı (toplam kayıp içindeki oranı yüzde 58). Ancak 2010 yılı kritik bir yıl oldu. ABD bunun nedenleri üzerinde çok yönlü bir düşünce ve tartışma geliştirdi. Ciddi önlemler aldı, faydalarını da gördü. 2011 yılında EYP kayıpları 252’e, 2012’de 132’ye, 2013’de 12’ye, 2015’te ise sıfıra düştü. 

 

Amerika nasıl başardı?

 

Amerika özetle şu önlemleri aldı:

 

(1) Savunma Bakanlığına bağlı JIDE (Joint Improvised Threat Defeat Agency) kuruldu. Bu kurumda 400’e yakın personel, 600 civarında araştırmacı ve mühendis görev aldı. Bütçesi 500 milyon dolar olarak belirlendi.

 

(2) EYP saldırılarına karşı korunmalı zırhlı araçlar, etkisiz hale getirme ekipmanı, personel için çelik başlık, çelik yelek, koruyucu gözlük, hattâ nano teknolojili iç çamaşırları geliştirildi. 12 bin adet zırhlı araç ülkeye gönderildi. (Bizde ise zırhlı araç sayısı 1000 dolayındadır.)

 

(3) Teknolojiye yatırım yapıldı. Araçların koltukları ve emniyet kemerleri, patlama ânında oluşan darbeleri azaltabilecek ve personelin dışarı fırlamasını önleyecek şekilde üretildi. Aracın içindeki bilgisayarın ekranından, olası EYP yerlerini izlemek de mümkün oldu. Zırhlı araçlar video kamera sistemleri ve yeraltını gösteren radarlarla donatıldı. Ayrıca EYP’yi bulmak için toprağı tırmıklayan aygıtlar geliştirildi.

 

(4) Çatışmayı yürütme şekli değiştirildi. Helikopterlerden ve diğer hava araçlarından fazlasıyla istifade edildi. Personel ve malzeme sevkiyatı ağırlıklı olarak havadan gerçekleştirildi. Karayolu kullanılacaksa öncesinde havadan keşif ve gözetleme, güçlü ve korumalı araçlarla yol temizliği yapıldı.

 

(5) İHA (İnsansız Hava Araçları), öncelikli olarak yol kontrol ve emniyet görevlerinde kullanıldı. Yerel istihbarat elemanları ve köy korucuları yollarda keşif ve gözetleme faaliyetlerinde görevlendirildi. 

 

Zırhlı araç sayısı çok yetersiz

 

Türkiye’deki şartlar Afganistan ile karşılaştırılamaz. Çünkü PKK alan hakimiyeti sağlayan yarı-konvansiyonel bir güce doğru evrilmedi. O yüzden kara ulaşımı Afganistan’dan daha fazla kullanılıyor. Buna rağmen zırhlı araç sayısının hâlâ istenilen seviyede olmaması büyük zafiyet yaratıyor. Yukarıda da bbelirtildiği gibi, ABD Afganistan’da 12 bin zırhlı araç kullanırken, Türkiye’deki toplam zırhlı araç sayısı (son verilere göre) 932. Zırhlı araç sayısının çok az olması kayıpların en büyük nedeni. Bu da yerli sanayinin geliştirilmesi, güçlendirilmesi, yeni yatırımlara imkân ve olanak tanınmasının ne kadar hayati olduğunu gösteriyor.

 

Bombalı araç eylemlerinin anatomisi

 

EYP’den sonra şimdi de bombalı araç eylemlerinin anatomisini vermeye çalışalım. Necdet Özçelik’in PKK ve Bombalı Araç Saldırıları başlıklı raporuna göre, 2 Ağustos 2015 – 25 Ağustos 2016 tarihleri arasında toplam 35 adet bombalı araç saldırısı meydana geldi. Bombalı araç eyleminin 26’sı sabit tesislere, 9’u hareketli hedeflere yönelikti. Yani çoğunlukla (yüzde 74 oranında) sabit tesisler hedef alındı.  

 

Neden sabit hedefler de hareketli hedefler değil? Çünkü hareketli hedeflere yönelik eylemler daima daha fazla risk içerir. Bu tür eylemlerden dolayı halkın zarar görmesi, örgüt ile halkı da karşı karşıya getirir. Özellikle bölgede bu tür eylemlerin azalmasının en önemli nedenini bu düşüncede aramak gerekir.

 

Bombalı araçlara yönelik olarak, sınır güvenliğinin yanı sıra geliştirilecek en önemli tedbir çok etkili bir çevre emniyetidir. Ama Türkiye’de yerleşke seçimleri hâlâ değişik patlayıcıların patlama yarıçapı ve emniyet mesafesi gözetilmeden yapılmakta. Örneğin bazı yerleşkelerin karayoluna yakın mesafede inşa edilmesi, eylemcilerin bu yerleşkelere ulaşabilmesini de kolaylaştırmakta. 

 

Buna rağmen Necdet Özçelik’in yaptığı tesbite göre, Türkiye’de bombalı araç saldırılarının daha detaylı (hedef, coğrafya, zaman ve yöntem temelli) saha çalışmaları yok. O yüzden detaylı veriler ışığında acil bir güvenlik ve tesis-araç tasarımı yapılmış değil. Yapılanların da yeterli olduğu söylenemez.

 

Patlayıcı nasıl ülkeye giriyor?

 

Gelelim ikinci soruya: Bu kadar patlayıcı Türkiye’ye nasıl çok rahat girebiliyor?

 

Patlayıcı konusunu iki bölümde inceleyebiliriz. Birinci bölüm PKK’nin patlayıcıya ulaşma yeteneği, ikinci bölüm patlayıcının Türkiye’ye sokulması. 

 

PKK  her türlü patlayıcıya çok rahat  ulaşabiliyor. Basına yansıyan güvenlik raporlarına göre, buna o imkânı Ortadoğu ve Rojava veriyor. Raporlara göre, patlayıcının büyük çoğunluğu Rojava’dan geliyor. Ama Rojava dışındaki, yerle bir olan, kanlı çatışmalar yaşayan Ortadoğu coğrafyasında da patlayıcılara ulaşmak artık o kadar zor değil.

 

PKK Rojava ve Irak’ta edinebildiği patlayıcıları iki yoldan Türkiye’ye sokuyor. Ele geçirilen patlayıcı haberlerini coğrafi koordinatlara yerleştirdiğimizde ve bunu yetkililerin basına yansıyan açıklamalarıyla birlikte düşündüğümüzde ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: Patlayıcının yüzde 60’ı Botan-Behdinan hattı üzerinden, yüzde 40’ı da Suriye üzerinden Türkiye’ye giriyor.

 

Bu sonuç şunu gösteriyor: Türkiye sınırlarını koruyamıyor.

 

Bir kamyonda 30 ton patlayıcı kullanılır

 

Patlayıcı konusu neden önemli? Çünkü en fazla canı patlayıcılar yakıyor. 15 Temmuz 2015 tarihinden bu yana 100 EYP ve bombalı araç saldırısı gerçekleştirildi. Bunlar HPG’nin en yaygın eylemleri değil. Ancak diğer eylem türlerine göre en fazla kayıp verdirten eylem çeşitleri. Necdet Özçelik’in PKK ve Bombalı Araç Saldırıları çalışmasına göre, EYP ve bombalı araç saldırılarının toplam HPG eylemleri içindeki oranı yüzde 33. Buna rağmen kayıpların yüzde 90’ına neden oluyor.

 

Her bir EYP eyleminde ortalama 2 ton patlayıcı (toplam 65 eylem), her bir bombalı araç eyleminde (35 bombalı araç eylemi) 30 ton patlayıcı kullanıldığını esas alırsak bu da toplam 1180 ton patlayıcı anlamına geliyor. Patlayıcı, hafif ama çok hacimli, geniş yer kaplayan bir madde. Bu kadar büyük miktarda patlayıcının sınırlardan Türkiye’ye sokulması, yeterli önlemlerin alınmadığı dışında, daha açık söylersek ihmal dışında izahı mümkün bir durum değil. 

 

Konuyu örneklerle daha anlaşılır kılayım. Güvenlik uzmanlarının yayınladığı çalışmalara göre, eğer bir eylemde hatch-back otomobil kullanılırsa yaklaşık 200-250 kilogram patlayıcıya ihtiyaç duyulur. Ki ölümcül patlama yarıçapı 30 metreye çıkabilsin. Uçuşan parçacıkların mesafesi 381 metreye ulaşabilsin. Eğer bu ağırlıkta patlayıcı için sedan otomobil kullanılırsa patlama yarıçapı 38 metre, uçuşan parçacıkların mesafesi 534 metre olur. Minibüs kullanılırsa, yaklaşık 500 kilo patlayıcıya ihtiyaç duyulur.  Ölümcül patlama yarıçapı 61 metre, uçuşan parçacıkların mesafesi 838 metreyi bulur. Yakıt tankeri kullanılırsa ölümcül patlama yarıçapı 137 metre. Eğer kamyon kullanılırsa 25-30 bin kilogram patlayıcıya ihtiyaç duyulur; ölümcül patlama yarıçapı 183 metreye, uçuşan parçacıkların mesafesi 2134 metreye çıkar.

 

Bu kadar büyük miktarlarda ve hacimlerde patlayıcı sınırlarınızdan çok rahat şekilde içeri giriyorsa, içerde o patlayıcıya ulaşmanız çok zordur. O yüzden sınırlardaki güvenlik ve kontroller üzerinde yeniden düşünmekte fayda var.

 

Türkiye’nin PKK ile mücadele stratejisi kaybederek kazanma cesaretine dayanmakta. Kaybetmeden kazanma mentalitesi ve rasyonalitesine henüz ulaşılmış değil. 

 

Ancak sahada yaşanan kayıplar, mücadeleyi PKK’nin kazandığı şeklinde bir algı oluşturmamalı. Türkiye savaş kayıpları değil, ihmal kayıpları vermekte. Kayıpların azalması, savaşın tek çözüm enstrümanı olduğu şeklindeki kesin inancı sorgular hale getirecek; barış dışında bir seçenek olmadığı yönünde de ciddi bir caydırıcı etki yaratacak.

 

- Advertisment -