“Hepimiz yıldız tozundan yapılmışız.”
Popüler bilim eserlerinin popüler yazarlarından Carl Sagan’ın “veciz” sözleri bunlar. Aslında fiziki/kimyasal bir gerçeklik olarak düşünürseniz veciz bir durum yok: Sagan vücudumuzdaki kemiklerin, kasların, organların vs hangi maddelerden oluştuğuna ve bu maddelerin nereden geldiğine bakarak bunu söylüyor. En basit haliyle ve ben yanlış anlamıyorsam eğer, dünya oluştuğunda dünyada bulunmayan, hidrojen atomlarının füzyonu sonucunda oluşup dünyaya gelen atomların insan vücudunun da önemli bir bölümünü oluşturduğundan hareketle kuruyor cümlesini. Yani, esas olarak yıldızlardan gelen “tozlar”dan oluşuyoruz ve bu fiziki bir gerçeklik. Bu gerçeklikten romantik sonuçlar çıkarmak da biz insanları diğer canlılardan ayıran en önemli özellik aslında. Metaforik ifadeleri, çağrışımları sevmek gayet insanî bir durum.
Her insanın içinde yıldızlardan bir parça vardır diye algılıyoruz kolaylıkla bu cümleyi. O zaman bu metafor üzerinden giderek, her insanda o parlak ışığın yandığı anları takip edebilir hâle geliyoruz. Yıldız tozları arada bir parlayıveriyor, seviyoruz o ışıltıları görmeyi.
İşte bu veciz söz bazı insanları görünce daha bir anlamlı hâle geliyor. Ve son dönemlerde ışıldayan, gözümüzü kamaştırmasına rağmen yine de bakmaya doyamadığımız, yıldız gibi biri diye sorarsam, pek çoğumuzun aklına bir isim gelecek: Ebrar Karakurt
Ebrar, 21 yaşında, 1.95 boyunda, artık İtalya’daki spor hayatında “ülkemizi başarıyla temsil eden,” şu aralar pembe saçlı bir Balıkesirli. Sosyal medya hesaplarından gördüğüm kadarıyla yaşıtlarının çok tipik ama büyük ihtimalle duruşundan/kendisini neşe ile ifade edişinden dolayı çok çekici bir temsilcisi. Yani, spordaki başarılarına ve kendi olma ayrıcalığına sahip insanların ışıltısına ek olarak, sınırları belirsiz bir dünyadan geldiğini anladığımız “neşesi yeter” bir ışıltısı da var. Olduğu yere, çoğunlukla voleybol sahasına, sokaklara, Instagram’a, şimdilerde İtalya’ya neşe saçıyor, renk katıyor.
Böyle bir genç “yıldız”ı, popüler ve göz kamaştırıcı insanı reklam figürü haline getirmek herhangi bir reklamcının aklına hemen gelecek bir fikir kuşkusuz. Üstelik, yazın uzunca bir maceramız oldu voleybolcu genç kadınlarla.
Önce Tokyo… Kazanılan/kaybedilen müthiş maçlar… Olimpiyatlarda, yaşı müsait olanların mesela Muhammed Ali maçlarından hatırlayacağı bir şeyi yıllar sonra yeniden yaptık, saati kurup sabaha karşı uyanıp maç izledik. Sonra Avrupa Şampiyonasında kadın voleybolcuları izlemek geçirdiğimiz zor yazın en güzel anlarını oluşturdu çoğumuz için. Bir zamanlar, biz henüz futboldan çok sıkılmamışken, Fatih Terimler, Saffet Sancaklar, Hakan Şükürler, Ardalar, Buraklar bu kimlikleriyle ortaya saçılmamışken, futbol bu denli “bıçkın” bir spor değilken, hepimizin dilindeydi: “Futbol sadece futbol değildir.” Son yıllarda ise giderek daha çok şunu söylüyoruz; “kadın voleybolu sadece voleybol değildir.” Maçlara ve daha çok da oyunculara bakıp bakıp hariçten ya da içeriden gazel okuyoruz hep birlikte. Herkes meşrebine göre bir şeyler söylüyor. Cinsel yönelimlere dinsel yorumlar, sekülerlik ya da Atatürkçülük karşısında muhafazakarlık, batılı görüntü ile taşranın harmanlanması, takımın “milli” olması nedeniyle ilgimizi milliyetçilik olarak görenler…
Velhasılı, vakit kadın voleybolcuların vakti. Sportif başarılarıyla, sağlam ve hayat dolu duruşlarıyla kendilerine kocaman bir alan açtılar hayatlarımızda.
Tabii ki, bazı markalar bu fırsatı değerlendirir.
Elidor adına Ebrar’ı reklam yüzü yaparak değerlendirdi bu fırsatı bir reklam ajansı. Ebrar’ın sosyal medya paylaşımlarında da yer alan, adıyla şarkılarıyla “tam yeni nesil” bir müzik grubunun, (“Dolu Kadehi Ters Tut”) çok sevilen bir şarkısına, (“Madem”) referansla, bana göre güzel bir reklam filmi yaptılar: “Dedim, olabilir.”
“Dolu Kadehi Ters Tut”un “Madem”inden bir kupleyi de, yeni nesil ile ne kast ettiğim hakkında bir fikir vermesi için buraya bırakayım:
“Simsiyah bir gecede yalnızdın, aydan bile beyaz
Seni ilk gördüğümde dedim
‘Bu kız lütfen biraz benim olabilir mi?’
Dedim ‘Olabilir’
Sordum ‘Olabilir mi?’
Dedin ‘Olabilir’
Kıskananlar oldu, üzülenler oldu, delirenler oldu
Dedim ‘Olabilir’”
Bu konuyu, yani Ebrar’ın reklam figürü hâline getirilmesinin arkasında yatan mantığı, sanıyorum ki Türkiye’de sadece “anlamamak için direnen” dar bir grup anlayamadı. Bunlardan biri büyük büyük iletişimcilerimizden Ali Atıf Bir…
Acaba “Global marka Elidor eşcinselliği mi savunuyor”du? “Muhafazakar değerlere meydan mı okuyor”du? “Elidor’u yöneten Bilkentli Tedli kadın marka yöneticileri CHP’nin yapmaya korktuğu şeyi mi yapıyorlar”dı?
Bir, bir iletişimciyi bırakın, kadın voleybolcuları biraz izlemiş birinin bile asla anlam veremeyeceği böyle bir “ıskalama” tweet’i attı. Evet, artık bir nevi trolleme alanı her türlü medya, pek anlam arayışına girmemek lazım. Evet, çok da ince bir durum yok, gayet alıştığımız düz bir yanlama durumu… Yine de bari “iletişimci” olmasaydı bunu söyleyen diye düşünmeden geçemiyoruz…
Reklamda Ebrar soruyor: “Elidor reklamında kısa saçlı kız mı olur dediler? Dedim, olabilir.” Sonra, hayallerin peşinden koşmak, yükseklerden uçmak, eleştirileri kabul etmek… Ebrar hepsine olanca neşesi ve hayat doluluğuyla cevap veriyor: “Dedim, olabilir.”
Kısacası reklam, aynı Ebrar gibi, tam olması gereken yerden, ihtimallere açık, umutlu, yaşamaya can atan, kendiyle barışık, neşeli yerimizden yakalıyor bizi.
26/07/2020 tarihli “Gökkuşağı görünce aklınıza ne geliyor?” başlıklı Serbestiyet yazım da homofobinin ve diğer farklı cinsel yönelimlere düşmanlığın özellikle bazı Ak Partili siyasetçilerin gözünü nasıl gereksiz yere kör ettiği üzerineydi. Gökkuşağı denince o müthiş doğa olayı, nefis renkler değil de, farklı cinsel yönelimlere olan düşmanlıklarını hatırlayan insanların durumuna üzülmek lazım diyordum mealen.
Durum yine aşağı yukarı aynı. Ebrar deyince aklınıza sadece farklı cinsel yönelimler geliyorsa, bu işte bir tuhaflık var. Biz, hayatı her halükârda sevmeye meraklı insanlar, koskoca bir neşe ve umut görüyoruz çünkü, yıldız tozundan yapılmış bir genç kadının ışıltısı ve hayatın binbir rengine açık hâli bizi sevindiriyor.