Türkiye için, Suriye bombardımanı öncesi ve sonrasındaki tutumuna bakarak, “fayda odaklı denge siyaseti”ni terk edip “aktif taraf” desteğine geçti diyebilir miyiz?
Ben diyemiyeceğimiz kanaatindeyim. Ancak, Türkiye’nin bombardımana sevinç ve memnuniyet düzeyinde onay vermesinin de, hem içerde hem dışarıda yönetilmesi gereken hassas durumlar yarattığını kabul etmek gerekir. Gene de bu kabul, Türkiye’nin şimdiye kafdarki politikasıyla çelişkiye düştüğü değerlendirmesine yol açmamalı.
Batının Esad’ı cezalandırma girişimlerinin, Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt koridoru veya devleti oluşturmayı amaçladığını sık sık seslendirdik. Şimdi ise, teröre destek vermekle suçladığımız aynı Batı ile işbirliğine gidiyor gibiyiz. Kamuoyu bunu çelişki olarak algılar. Ayrıca bu, iç kamuoyunu konsolide etmenin bir aracı olarak kullandığımız “üst akıl” kavramlaştırmasının da içini boşaltır.
Yanlış anlamalara yol açmamak için bunun izah edilmesi gerekir. Erdoğan şu ana kadar Batıya karşı dik duran bir siyasi fenomendi. Yeni Suriye politikasından sonra muhalefet Erdoğan’ın bu imajına zarar vermek için yıpratıcı bir spekülasyona yönelebilir. Örneğin, madem ki üst aklın kuşatmasından şikâyetçisiniz, neden üst akılla işbirliğine gidiyorsunuz tezini işleyebilir. Bir de PKK-YPG Suriye’nin kuzeyinde teritoryal bir saha edinirse veya ABD’nin YPG’ye silah yardımı sürerse, politika değişikliğinin kamuoyu açısından yaratacağı maliyet daha da büyük olabilir.
Kaygılanmalı mıyız? Evet!
Türkiye’nin bombardımanda takındığı tutumun dışarıdaki olası yansımalarına gelince… Bombardımana sempati, en çok Rusya ile ilişkilerde problem alanları yaratabilir. Suriye’de Rusya ve İran ile sürdürülen işbirliği derinleşerek devam edecek mi? Biz istesek bile karşı taraf isteyecek mi? Putin, Erdoğan’ın telefonuna çıktığına ve Türkiye’nin Suriye’deki desteği Rusya için önemli olduğuna göre, Rusya’nın Türkiye’nin tutumuna içerlese dahi işbirliğini sürdürme taraftarı olduğunu, en azından Putin’in bu yönde bir izlenim yarattığını söyleyebiliriz. Ayrıca Kremlin sözcüsü Dimitriy Peskov da Türk-Rus ilişkilerinin etkilenmeyeceğinin işaretlerini verdi.
Aksini düşünmek dahi istemiyorum. Türkiye Suriye’nin siyasi haritasının kendi ulusal güvenliğine zarar vermeyecek şekilde şekillenmesini arzu ediyorsa, Rusya ile stratejik diyalog ve ilişkileri önemsemek zorunda. Aksi bir tutum, kendi eliyle kendisini zora sokmak olur.
Esad’ı devirmeyi değil zayıflatmayı içeren bir müdahale yüzünden Rusya-İran ile alınan yolu terk etmek, İbrahim Karagül’ün twitter’da yaptığı değerlendirmelerde vurguladığı gibi, Türkiye’ye kendi elleriyle PKK koridorunu kurdurmakla kalmaz; Türkiye’yi Afrin’i bile elinde tutamaz hale getirebilir. En son yazımda belirttiğim gibi, Rusya-İran hattının yardım derecesi Kürt sorununu yönetilemez bir hale de getirebilir.
Görüldüğü gibi, Suriye bağlamında Türkiye’nin fayda odaklı denge siyaseti izlemesinin hem içerde hem dışarıda oluşturduğu zorluklar var. Bu zorlukların yönetilmesi gerekiyor. Bu da kamuoyunu oluşturan analistlerin karmaşayı iyi okuyup güçlü tezler üretmelerini gerektirmekte.