Ana SayfaYazarlarEgemenlik biçimi olarak şiddet

Egemenlik biçimi olarak şiddet

Bugün üniversite öğrencisi genç bir kız, yarın bir başka kadın, cinayete kurban gidiyorsa, insanlığın elinin kesildiğine ve kanatlarının yakıldığına üzülerek şahit oluyoruz. O kadar ki, olayın faili babasıyla işbirliği yaparak suçu işleyince, durum daha dramatik bir hâl aldı.Baba ve oğulun birlikte cinayeti örtbas ettikleri ya da gerçekleştirdiği, belki de birlikte tecavüz ettikleri bir toplumda yaşıyoruz. Bu toplumda her şeyden önce duygu ve sevgi pınarı ölmüş; eğitim konusu hantallaşmış demektir. Çünkü sevgi ve eğitim, ailede başlaycaksa, bu durumda toplumun temel biriminde, ailede hastalık zuhur ediyor demektir. Zaten şiddet, bulaşıcı sosyal ve psikolojik bir hastalık değil midir?Oğul babadan; baba kendi büyüklerinden şu cümleleri duyarak büyüdü: “Kadın kısmı cinsel metadır; erkek adam, beğendiğini alır…” Hal böyle olunca, şimdilerde insanlık erozyonu yaşarken, iz bırakmadan suça karışıp yakayı ele vermemek de erkekliğin şânından olarak kabul görecektir.Delikanlılık, kanında delice gezen elektronlar olan ve hataları yiğitlik olarak kabul edilen bir kimlikse, bu erkekliği yüceltmekten, dolayısıyla kadını da gölgelemekten başka bir şey değildir.Her şeyden önce suçun yaptırımı olmalıdır… Katilin, suçu gizleyip, elini kolunu sallayarak yaşayabileceği inancı üzerine gitmemiz gerekir. Öyle ya, İstanbul’un göbeğinde liseli bir kızı canice öldüren Cem Garipoğlu’nun 10 yılda hapisten çıkacağını bilen suça yatkın kişiler, bu zamanı hayallerinde daha da kısaltırlar ve karanlık emellerine ulaşırlar.Şüphesiz ceza iyi bir eğitim metodu değildir; ancak bir yandan caydırıcı olabilmesi öte yandan da mağdurların yaralarına cevap verme bakımından gereklidir. Esasinda ceza sırasında eğitim çok etkili olacağı için, hapiste âtıl tutuklama yerine, bu kişiler rehabilite edilmeye çalışılmalıdır. Adeta tehlike saçan ve iyileşmeyenler de, topluma salıverilmemelidir.Bu toplumsal sorun, belki de en derin yaramızdır. Kadını erkeğin egemenlik alanı dahası kendini ifade ettiği doğal varlık konumundan kurtarmadığımız sürece, insanlığımız güdük kalacaktır. Bu bilincin çok erken yaşlardan verilmesi, dahası zihinlere yerleştirilip, algılarda işlerlik kazandırılması gerekmektedir.Mesele, sadece kadın sorunu değil esasında. Çünkü bir süre önce de Mert’i kurban olarak vermiştik. Ancak yine amaç aynıydı yine şiddetti, yine karanlık emellerdi…Bütün toplumsal olaylar gibi kadına yönelik şiddet de çok boyutlu bir olaydır. Dahası içiçe girmiş karmaşık ve katmanlı bir yapıdır. Bilgi çağında kadınların ve kızların eğitim konusunda istekli dahası başarılı olması alkış beklerken; neredeyse ceza ile karşı karşıya bir hâl almıştır.Son yaşanan olayda bir üniversite öğrencisinin kurban olarak seçilmesi tesadüf değildir. Arabesk kültür olarak ifade edebileceğimiz bir toplumsal katmanın bireyi olarak katil, eğitime kim bilir hem sempatisi hem de ulaşamadığı için içten bir kızgınlığı vardı… Zaten minübüs şoförlüğü yapmaktan memnun olmadığını da ifade etti bizlere… Beğendiği kadınların eğitimli oluşu ve Özgecan’ın teslim olmayışı onda var olan kini iyice tetiklemiş olabilir… Hatta üniversite öğrencisinde namus kavramının buharlaştığı zannı da katilin, kurbanı seçmesinde etkili olabilir. Mahalleden bir kızın ailesi belki kan davasının izini sürecek; oysa zaten özgür olduğunu ve namussuz varsaydığı üniversiteli kim vurduya giderdi… Kim bilir…İçinde bulunduğu olumsuzluklara isyan içindeki katil, adeta hesapsız ve güdümsüz, oraya buraya çarpma tehlikesi olan mayın konumundadır… Gözlemler bunları düşündürtüyor ancak bu sorunları eken toplumun sorgulanması gerekmektedir.Öte yandan kapitalist pazarın kadını her geçen gün daha çok öne çıkarması ile bizim toplumsal yapımızın cinselliği karanlık dehlizler olarak bastırması arasındaki gerilimi de göz ardı edemeyiz. Asıl çelişki, her şey sıradanlaşırken, cinayet bile neredeyse normalleşirken! bu barbar areneda namus adı altında cinselliğin gölgelenmiş olmasıdır.Güvensizliğin tırmanışta olduğu günümüzde, toplu taşıma araçlarına ilişkin hatlar, isteyen herkese verilmemelidir. Ruhsal, bedensel ve cinsel sapkınlığının olup olmadığı belirlenmeli ve sıkı kontrolden geçirilmeliler.Ülkemizde toplu taşıma konusu masaya yatırılıp, üzerinde düşünülmelidir. Özellikle de eğitim kadrosunun taşımacılığı bilinçli olarak yönlendirilmelidir. Ana-okulundan başlayıp liseye varıncaya kadar, servis işlevi gören araçları kullanacak kişiler öfke kontrolünden tutalım da, cinsel sapkınlık denetimine varıncaya kadar farklı yoklamalardan geçmelidir. Çocuk sapkınlığına yatkınlığı olanı, servis şoförü yaparsak, kuzuyu kurda teslim etme riskiyle karşılaşırız. Dahası şiddet ve kötü muameleyle, taşınma esnasında tanışan öğrenci, belki de telafisi imkânsız yaralar alacaktır. Çünkü eğitim, sadece okulda yüklenen bilgi değil, hayatın bütününe nüfuz eden canlı ve sürekli değişime açık bir sarmaldır.Eğitim konusu toplumun ihtiyaçlarına göre olmalıdır. Biz ilkokuldan başlayarak cinsellik eğitiminden ziyade, cinselliğin doğallığını daha önemlisi de kadın ve erkeğin insanlığını nakış nakış işlemeliyiz. Kadının dişiliği değil, kişiliği öne çıkarılmalı. Hem kişilikli kadın kimliği bakımından, hem de nesillere kadının salt dişi olmadığını vurgulama bakımından, bu konu son derece önemlidir.Bu değişim kuşkusuz uzun vadede gerçekleşecektir. Ancak kemikleşen algıdaki zinciri kırmanın ve algıyı zayıflatarak yerine sağlıklı olanı ikame etmenin yolu acil başlangıçlarla ve uzun vadeli planlamalarla mümkündür.Şiddet ve sonuçları dahası nedenleri üzerinde düşünme külfetinden kaçmaya devam edersek, bazen kurban veririz, bazen protesto ederiz ancak sonuçta unutur gideriz. Yenilenince de tekrar başa sararız. Şiddet, şiddeti besleyeceği gibi; günah keçisi mantığıyla, kötülükleri de belalılara yıkıp, kendimiz sütten çıkmış ak kaşık olursak, şiddeti üretir dururuz. Kısacası toplumsal sorunlardan hepimiz sorumluyuz…

- Advertisment -