Aslında bu Elon Musk’ın Trump’a sunduğu ilk istifa değil. Elon Musk, 2016 seçimlerini kazanan Trump’ın ekonomi danışma kurulunda yer almış, 2017’de Trump’ın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi üzerine görevinden istifa etmişti.
Elbette sekiz yıl önce “İklim değişikliği gerçektir” diyerek ilk Trump yönetiminden istifa eden Elon Musk ile bugün Trump’ı Epstein listesinde olmakla suçlayacak kadar gemileri yakan Elon Musk aynı kişi değil.
Elon Musk 2016 seçimlerinde Hillary Clinton’a, 2020 seçimlerinde ise Joe Biden’a oy verecek kadar Demokrat Partili, Trump’a karşı muhalefet çizgisini Californialı bir aktivist edasıyla iklim krizinden çekecek kadar da liberaldi.
Hatta 2024 seçimlerinde iklim kriziyle mücadele edilmemesi, Biden’in ABD’yi yeniden soktuğu Paris İklim Anlaşması’ndan bir daha çıkılmasını savunan Trump ve Cumhuriyetçilerin kazanması için yaklaşık 288 milyon doları cebinden harcadı.
Fakat bu büyük yatırım şimdilik boşa çıktı. Zira Elon Musk ile Donald Trump belki de dünya tarihinin en maliyetli boşanma sürecine girdi.
İki isim de seviyeyi herhangi bir sabah programında birbirine bağıran kavgalı amca oğulları gibi düşürdüğü için her ne kadar bu mücadele Şokopop’un (popüler kültür belgeselleri yapan genç bir Youtuber) “kavga, polemik, skandal” tekerlemesiyle başlayan bir siyasi magazin içeriğini andırsa da dünyanın en zengin adamıyla en güçlü adamını karşı karşıya getiren şey ego savaşı değil, tam tersine iki tarafında ideolojik önceliklerinin, çıkarlarının ve emellerinin farklı olduğu büyük bir iç savaşın başlangıcı.
Musk sayesinde

Elon Musk’ın Trump ile gemileri yaktıktan sonra sarf ettiği ilk sözlerden biri “Ben olmasam seçimleri kazanamazdın” oldu. Bu hususta Musk hem haklı hem haksız. Musk her ne kadar 2022 ara seçimlerinden itibaren Cumhuriyetçi adaylara milyonlarca dolar aktarmaya başlasa da Trump trenine en son atlayan isimlerden. Hatta 2024 Cumhuriyetçi başkan adaylığı önseçimlerinde Trump’a “kazanacak aday” olmadığını belirterek gençlerin önünü açması ve adaylıktan çekilmesi çağrısında bulunmuş, uzun bir süre Florida’nın genç ve karizmatik valisi Ron DeSantis’in yakın ekibinde yer almıştı.
Elon Musk’ın Trump trenine atlaması için açılan davalara ve suikast girişimlerine rağmen Trump’ın halktaki desteğini koruması ve önseçimi kazanmasının kesinleşmesi gerekti. Aslında Musk Cumhuriyetçi başkan adaylığının kesinleştiğini anlayınca Trump’a yatırım yaptı. Bu nedenle Elon Musk ile Trump arasındaki bağın ideolojik olmadığını, pragmatik ve sonuç odaklı olduğunu, bu yüzden de aslında ilk başta kırılgan bir şekilde kurulduğunu söylemek mümkün.
Seçim gününe kadar iki isim için de bu ittifak oldukça makuldu. Trump İsrail lobisi dışında kendisine milyonlarca dolarlık yatırım yapan bir bağışçı bulmuş, Elon Musk’ın sahibi olduğu Twitter (X) aracılığıyla büyük bir propaganda gücü elde etmiş, özellikle sosyal medyada ciddi bir hakimiyet kurmuştu. Musk’ın bir diğer artısı ise Musk’a hayran olan, “sabah 6’da soğuk duş, Çince Rusça öğren ve yazılımcı ol” hayalleri kuran genç erkeklere ulaşma şansıydı; Trump bu genç erkeklerin dinlediği podcast dünyasına Musk’ın tavsiyesiyle girmişti. Hatta ABD’nin en çok dinlenen podcast yayıncısı Joe Rogan’ın desteğini bile programa çıkarak Rogan’ı ikna eden Musk sayesinde kazanmıştı.
Elon Musk da bu alışverişten kazançlıydı. Kendisini elektrikli araçlar hakkındaki toplantılara bile çağırmayan, Rekabat Kurulu’nun başındaki solcu Lina Khan ile Silikon Vadisine denetimlerin ve soruşturmaların artmasını savunan Biden yönetiminin aksine doğrudan erişebileceği, bizzat rol alabileceği bir ABD hükümetinin parçası olacaktı.
Nitekim Elon Musk’ın parasıyla, Trump’ın siyasi başarısıyla Cumhuriyetçiler hem başkanlığı hem Senato’yu hem de Temsilciler Meclisi’ni kazandı. Musk sadece Trump’a değil, senatör ve vekil adaylarına da bağış yapmış, Trump’ın Kongre’de de hakim olması için çaba harcamıştı. Trump da özellikle işçi sınıfını önceleyen, “Önce Amerika” sloganıyla göçe, fabrikaların yurtdışına açılmasına, dış ticaret açığına karşı kurduğu siyasi söylemiyle Demokratların kemik seçmenine ulaşmış; Hispanik erkeklerin, işçi sınıfı beyazların desteğini almış, seçmen demografisini geçmişteki herhangi bir Cumhuriyetçi adayın aksine oldukça çeşitlendirmişti. New York, New Jersey gibi Demokrat kalelerinde rekor seviyede oyunu arttırmış, Demokratları eğitimli, şehirli ve liberal seçmene hapsetmişti.
Evet, Musk Trump’ın kazanmasını kolaylaştırmış, fakat diğer bir yandan da seçmenleri ikna etme konusunda becerikli bir siyasetçinin trenine binerek kendini Beyaz Saray’a atmıştı.
Trump Ocak 2025’te yemin edip göreve başladıktan sonra tam da tahmin edildiği gibi Elon Musk’ı yanından ayırmadı, Musk yabancı ülke liderleriyle en kritik görüşmelere katılan, kabine toplantılarına girip konuşan bir “vesayet kurumuna” dönüştü. İşte tam da bu noktada işin rengi değişti.
Musk’a rağmen
Elon Musk’ın resmi görevi, yasayla değil başkanlık kararnamesiyle kurulan Verimlilik Departmanı’nın eş başkanlığıydı. Normalde herhangi bir büyükelçi bile Başkan tarafından aday gösterilip Senato tarafından onaylanmadan göreve başlayamazken, resmi sıfatı “danışmanlık” olan Musk hiçbir şekilde Senato sorgusundan veya onayından geçmedi.
Seçilmeyen veya onaylanmayan biri olarak Elon Musk, farklı ülkelere gıda, ilaç yardımı yapan USAİD’i kapattı, Musk’ın 20-30 yaşındaki genç mühendis çalışanları deneyimli bürokrat ve diplomatları 15 dakikalık mülakatlara alıp işten atılıp atılmayacaklarına karar verdi, Eğitim Bakanlığı dahil bakanlıkların bütçelerini kıstı, yaklaşık 100 bin kamu görevlisinin atılmasına veya istifa ettirilmesine sebep oldu. Bütün bunlardan dolayı Musk, Trump yönetiminin en tepki çeken yüzüne dönüştü, kamuoyu destek oranı Trump’ın gerisine düştü. Musk en radikal hamleleri dezenformasyon ve ötekileştirici bir dille savunan bir vitrin yüzüne evrildi.
Elon Musk’ın Trump için bir yüke dönüşmesinin bir diğer boyutu da Trump’ın seçmenlerine karşı, Musk’ın ise maddi çıkarlarına karşı sorumlu olması. Trump’ın destekçileri ABD’ye göçü azaltmak üzerine bir kampanya kurguladığı için kalifeyeli yabancı şirket çalışanlarına verilen H1B vizesinin de kısıtlanmasını isterken, Musk kendi şirketi gibi teknoloji şirketlerinin özellikle Hint göçmen çalışanlar nedeniyle daha iyi işlediğini ileri sürdü ve Verimlilik Departmanı’nın diğer eş başkanı Hint asıllı Vivek Ramaswamy ile birlikte Trump’ın ulusalcı kanadına karşı H1B vizesinin korunmasını tutkulu bir şekilde savundu. Nitekim Trump da Musk’ın yanında konumlandı ve bugüne değin bu vize türüne pek dokunmadı.

Fakat Musk, Ramaswamy ile de anlaşamadı ve Verimlilik Departmanı’ndan ayrılmasını sağladı. Musk’ın Verimlilik Departmanı’nda çalışan genç mühendislerden birinin Hint göçmenleri hakkında nefret söylemlerinin ortaya çıkması, ardından istifa edip sonra geri dönmesi de Musk’a yönelik eleştirileri arttırdı.
Musk ile Trump tabanını karşı karşıya getiren bir diğer husus ise Trump’ın Nisan ayında başlattığı gümrük vergi savaşı oldu. Kendi ve iş dünyasının ekonomik çıkarları için serbest ticareti savunan Elon Musk bu gümrük vergilerine ciddi bir şekilde karşı çıktı, vergi savaşının mimarı danışman Peter Navarro’ya “salak” dedi.

İpleri koparan olay ise bu hafta yaşandı. 22 Mayıs’ta Temsilciler Meclisi’nin 214’e karşı 215 oyla kabul ettiği “One Big Beautiful Bill” (Büyük Güzel bir Yasa) adlı bütçe yasası, Musk ile Trump’ı karşı karşıya getirdi.
Trump’ın gündelik kelime seçimlerini başlığında taşıyan bütçe yasa tasarısının, on sene içerisinde federal hükümet borcunu 2,8 trilyon dolar arttırabileceği öngörülüyor. Yasa tasarısı, aslında tam olarak Trump’a seçim kazandıran vaatlerinin bir karşılığı. Savunma bütçesini 150 milyar, göçle mücadele bütçesini ise 175 milyar dolar arttırıyor, özellikle bahşiş gelirlerine vergi muafiyeti getiriyor, birçok hususta vergi indirimi öngörüyor. Diğer bir yandan ise federal sağlık sigortasının kapsamını daraltıyor, yaklaşık 8 milyon kişinin sağlık sigortasını kaybetmesine sebep oluyor. Elon Musk’ı en çok sinirlendiren teklif ise elektrikli araç satışlarına yönelik teşvik ve vergi indirimlerinin bir kısmının kesilmesi. Musk’ın Tesla şirketinin bu tasarı nedeniyle yaklaşık 1 milyar dolarlık bir kayba uğraması öngörülüyor.
Musk, Biden’in elektrikli araç alımını kolaylaştırılması ve iklim kriziyle etkin bir şekilde mücadele edilmesi için öngördüğü teşviklerin kaldırılmasından, bütçe açığının artmasından ve devletin harcama yapmasından rahatsız.
Bu nedenle önce yasa tasarısını eleştirdi, ardından Trump Musk’a yanıt verip “deli” diyince de Trump’ın görevden azledilip yerine başkan yardımcısı JD Vance’nin geçmesini, yeni bir siyasi parti kurup Cumhuriyetçilere alternatif adayların ortaya çıkmasını savundu. Ve son olarak çok ağır bir şekilde ABD’nin en azılı pedofili hükümlüsü Epstein belgelerinin seçim vaatlerine rağmen kamuoyuna açıklanmamasının sebebinin Trump’ın da bu belgelerde olması olduğunu söyledi ve ekledi: “İyi günler Trump.”
Bu polemik sonucu Musk’ın şirket hisseleri ciddi oranda değer kaybetti, şirketlerinin akıbeti sallantıya girdi.
Eski mesajlara bakıp “nerede o eski sevgilim” diyen divane bir aşığın toksik bir ilişkiyi sonlandırdığı ve seviyenin yerlere düştüğü bir ayrılığı andıran bu polemiğin ardında ise Musk karşıtı Trump destekçilerinin sessiz ama istikrarlı bir şekilde dile getirdiği bir “darbe” ihtimali var.
Ve bu bir komplo teorisinin de ötesinde apaçık bir olasılık.
JD Vance, Truva Atı mı?

Seçim sonrası yazılan kitaplardan da anlaşılacağı üzere Trump’ın başkan yardımcısı tercihi kendisine en kolay soruları soran, söyleşileri Kuzey Kore spikerlerinin övgü seanslarına dönen Fox sunucusu Maria Bartiromo’ydu. Daha sonrasında özellikle Musk’ın eski ortaklarından ve Silikon Vadisi’nin ilk Trump destekçisi iş insanlarından Peter Thiel’in, Musk’ın ve oğlunun da baskısıyla Trump Ohio’nun genç ve karizmatik senatörü JD Vance’i seçti. JD Vance her ne kadar uyuşturucu bağımlısı yoksul bir anne tarafından tek başına büyütülen, işçi sınıfı bir mahalleden Yale Hukuk’a uzanan bir başarı hikayesinin kahramanı olsa da siyasete girişine bu hikaye değil, Peter Thiel’in şirketlerinde yöneticilik yapıp onun desteklediği bir isim olması vesile oldu. Eskiden Trump’a “Hitler” diyecek kadar Trump karşıtı olan JD Vance de Musk gibi Trump trenine kazanacağını anlayınca binenlerden. Trump’ın aksine Hint göçmeni eşi, sonradan Katolik olacak kadar dindar bir hayat ve mirasyedi şımarık bir iş insanı olmak yerine yoksul bir aileden gelmesiyle Trump seçmenine doğrudan ulaşabilecek biri, Trump’tan daha başarılı bir Trumpçı. Özellikle Trump’ın fikirlerini somutlaştırabilecek, daha iyi üzerinde taşıyabilecek bir isim. Birçok konuda ise Trump’tan daha radikal. Özellikle üniversitelerin özerkliğinin azaltılması, yargı kararlarının uygulanmaması konusunda çok daha tutkulu. Aynı Elon Musk gibi.

Zaten Elon Musk da Trump’ın bütün mitinglerine siyah bir MAGA (Make America Great Again) şapkasıyla katılmış ve kendisinin “karanlık” bir MAGAcı olduğunu belirtmişti. Yani açıkça Trump’tan daha radikal bir konumda olduğunu söylüyordu. Musk’ın ideolojisi de oldukça karanlık.
Musk, devletin küçülmesini ve liberteryen görüşe göre bir gece bekçisi olmasını istiyor. Arjantin’in çılgın lideri Javier Milei’ye hayran. Eşcinsel muhafazakar iş insanı Peter Thiel ile birlikte Musk’ın en büyük akıl hocası ise Curtis Yarvin. Seçimlerden hemen sonra New York Times kapaklarını süsleyen ve Trump dönemi tekno-liberteryenizmin Rasputin’i olarak ilgi çeken Yarvin, Amerika’nın Singapur gibi bir CEO tarafından yönetilmesi, demokrasinin askıya alınması, üniversitelerin, elitlerin ve medyanın tasfiye edilmesi gerektiğini savunuyor. Yarvin’e göre, elitlerin adalet ve demokrasiye yönelik kaygıları nedeniyle ABD’nin gücü azalıyor, güvenlik ve asayiş bozuluyor. Bozulan bu düzeni yeniden tesis etmek içinse her çözüm önerisini yavaşlatan demokrasinin rafa kaldırılması, hayatın gerçek sorunlarını çözebilecek girişimci ruhlu yeni teknoloji şirketlerinin önünün açılması, yani pragmatik bir CEO monarşisine geçilmesi şart. Tekno-liberteryenler devletin müdahalesinin azaltılması, özel şirketlerin etkin olmasını savunuyor; geleceğe dair projeksiyonlar yaparak projeler geliştiriyor. Thiel, Yeni Zelanda’da yapmaya çalıştığı yer altı tesisiyle zenginler arasında sığınak furyasını başlatan ilk isimlerden biri. Yine Amerikalıların çok daha fazla çocuk yapmasını teşvik ediyor; hattâ bu yüzden Elon Musk gibi isimler her yere çocuklarıyla birlikte gidip insanları özendirmeye çalışıyor. Thiel ve arkadaşlarına göre gelecekteki her sorun teknolojiyle çözülebilir nitelikte. Bunun içinse devletin ve demokrasinin teknolojik gelişmelerin önüne çektiği engellerin kaldırılması gerekiyor. Bu yüzden Trump yönetimi bu görüş doğrultusunda yapay zekaya yönelik eyalet denetim ve kurallarının 10 sene boyunca durdurulmasını Temsilciler Meclsi’nden geçirdi. Zira Musk ve akıl hocalarının talebi net: Devletin gücünü kısıtlamak, gelişimin önünde engel gördükleri “demokratik kurumları” yıkmak, şirketlerin gücünü arttırmak, halkın vergileriyle biriken hazineyi şirketlere devlet teşviği olarak kullanmak ve ABD’nin başına “kukla” bir CEO getirmek.

İşte tam da bu nokta da olası bir Truva atı olarak sahneye JD Vance çıkıyor. Thiel’in eski üst düzey yöneticilerinden biri olan Vance, “belki de Musk, Thiel ve Yarvin gibi “karanlık” MAGAcıların aradığı CEO olabilir mi” sorusunun ileri sürülmesi şu anda pek şaşırtıcı değil. Musk’ın kavganın ilk saatlerinde ileri sürdüğü şey de tam olarak Trump’ın görevden azledilmesi ve yerine Vance’nin geçmesi. Buna ek olarak da yeni bir partinin kurulup, Trumpçı Cumhuriyetiçilerin karşısına Musk’ın parasıyla desteklediği Cumhuriyetçilerin konulması. ABD’de Senato ve Temsilciler Meclisi ara seçimleri 2026’da. Bu seçimlerde Trump pusulada yok, bu nedenle Cumhuriyetçi adaylar Demokratlara nazaran şansız. Görevdeki başkanın ara seçimleri kaybetmesi olağan bir durum. Halihazırda zaten Cumhuriyetçiler hem Senato hem Temsilciler Meclisi’nde kıl payı çoğunluğa sahip. Elon Musk milyonlarca dolarıyla bir iki seçim bölgesinde bile dengeleri değiştirse Kongre’nin kaybedilmesi kaçınılmaz. Bu durumda Demokratların ilk yapacağı iş ise anayasayı defalarca delen, yargı kararlarını açıkça uygulamayan Trump’ı ilk döneminde iki kez yaptıkları gibi azletmeye çalışmak olacak.
Temsilciler Meclisi’nin bir başkanı itham etmesi için basit çoğunluk, Senato’nun bu itham sonucu başkanın suçlu olduğuna kanaat getirip başkanı görevden alması içinse 2/3 ile karar vermesi gerekiyor. Bu noktada Trump’tan rahatsız Cumhuriyetçiler ve Elon Musk’ın müttefiki senatörlerin Trump’ı yarı yolda bırakması ciddi bir senaryo. JD Vance bugüne değin Trump’ın yanında duruyor gibi gözükse de arka planda Trump’ın azledilmesi için çalışabilir, Trump görevden azledilerek tasfiye edilebilir, JD Vance iki dönem daha aday olma şansını saklı tutarak başkanlığa yükselebilir.
Böylece tam olarak Yarvin’in savunduğu şey gerçekleşir. Halkın doğrudan oyunu almayan bir isim (her ne kadar başkan yardımcısı pusulada bulunsa da seçmenlerin Trump’a öncelik vererek oy attığı bariz) Thiel’in eski bir yöneticisi ABD’nin başına CEO olarak gelebilir.

JD Vance polemiğin yükseldiği gün önce olayı “neler oluyor arkadaşlar, gündem yoğun” diyerek ti’ye alsa da Trump’ın yanında olduğunu net bir şekilde belirtti. Fakat Trump’ın özellikle kamuoyundan tepki çeken bir skandala imza atması, ekonomik gerilemenin başlaması gibi kritik aşamaları bekleyen bir Truva atı olması pek de imkansız değil.
Yine Trump’ın anayasanın açık hükmüne rağmen üçüncü dönemi zorlayacak söylemler bulması, kendisine sadık birini 2028’de başkan adayı yapıp kendisinin başkan yardımcısı olarak seçimlere girmesi ve ardından başkanın istifa ederek Trump’a koltuğu vermesi gibi bir anayasayı dolanma projesinin Steve Bannon gibi ulusalcı Trumpçılar tarafından dile getirilmesi de aslında tam da bu olasılıktan kaynaklanıyor. Trump’ın ulusalcı kanadı, Trump’ın iş insanı dostlarından rahatsız ve Trump’ın seçmen koalisyonunun taleplerinin karşılanması için Trump dışında bir alternatif görmüyor, JD Vance ve iş insanlarına her şeye rağmen hala güvenmiyor.
Trump için “onlardan ama bizi savunuyor”, JD Vance içinse “bizden ama onları savunuyor” diyorlar.
Bu yüzden aslında en başından her şey ulusalcılarla Musk gibi tekno-libertenyenlerin, küreselcilerin kaçınılmaz iç savaşına bağlanıyordu. Nitekim Musk ve Trump arasındaki bu kavga da bu nedenle ego mücadelesi değil, ideolojik bir savaş.
Kaçınılmaz bir iç savaş
Elon Musk, dünyanın en zengin insanı. Trump ise en güçlü siyasetçi. Ne kadar trajik ki Trump, Elon Musk ve arkadaşlarının milyonlarca doları karşısında Amerikan demokrasisini koruyabilecek nadir kişilerden. Trump kendi çıkarları uğruna anayasayı, yargı bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını, azınlık ve göçmen haklarını ayaklar altına alırken, Musk karşısında “ehven-i şer”. Zira Trump en azından halka karşı sorumlu, ikna etmesi gereken seçmenler var. Bu nedenle bir daha aday olamasa bile kendi çizgisinin ve mirasının devam etmesi, belki de aileden birinin seçimleri kazanması için kendisini başkanlığa taşıyan seçmeni yüz üstü bırakamaz. Musk ise hiçbir şekilde halka hesap vermeyen, fakat halkın kişisel verileri, vergilerinden biriktirdiği devlet teşvikleriyle şirketlerini büyüten, dünyanın agorası olan X’i tek başına istediği gibi yöneten, belki de hepimizin DM’lerini sıkılınca kafasına göre dolanan bir “süper zengin”. Hesap verdiği kimse yok, uyduğu hiçbir kural yok. Trump’tan daha çok öngörülemez. Uyuşturucu bağımlılığı ve dengesiz özel hayat, şahsi takıntıları da ekleyince Trump’tan daha da tehlikeli. Sadece çocuğuyla yaşadığı polemikten dolayı eşcinsellere yönelik kampanya başlatacak kadar “şahsi gündem” odaklı. Dengesiz. Tuhaf. Cringe.
Trump bütün radikalliğine rağmen Musk’a nazaran daha ılımlı. Nitekim Musk da kendine bu yüzden “daha karanlık MAGAcı” diyor ve siyah şapkayla dolaşıyor, itici bir gülümsemeyle “dark side’a hoşgeldiniz” diyor.
Fakat Musk’ın radikalliğine rağmen siyasi gücünü pekiştiren şey parası. Musk gerçekten de milyonlarca dolar bağış yaparak kendisine bağlı siyasetçileri Cumhuriyetçi Parti içine yerleştirebilir, partiyi bölebilir, önseçimler bir iç savaşa dönebilir. Nitekim şu anda bile birçok Cumhuriyetçi Trump’ın pusulada olmadığı 2026 ara seçimlerinde sıkıntıya düşmemek için boşanma arifesindeki çocuklar gibi “anne ve baba” arasında kaldı, iki isme de övgülere devam ediyor, tutum almakta zorlanıyor, Trump ve Musk’ı barıştırmak, yasalaşması için Senato onayı gereken bütçe tasarısını yumuşatmaya, “biz okumadan oy verdik” diyerek Musk’a göz kırpmaya çalışıyor.
Gerçekten ne Trump’ı eleştiren ne de Musk’ın öfkesini çeken, rakibi Musk tarafından fonlanan bir Cumhuriyetçinin önseçimleri kazanma şansı düşük. Bu noktada bu iç savaş Trump’ın Kongre’de çoğunluğu kaybettiği bir topal ördek olmasına yol açabilir.
Bu iç savaş sulh olunmazsa iki tarafa da zarar verecek ve Demokratları önplana çıkaracak bir gelişme gibi duruyor. Bu nedenle her şeye rağmen içlerinden hala alternatif bir aday veya şehirli liberal seçmen dışında birilerini heyecanlandıracak bir ideoloji, söylem çıkaramayan Demokratlar ellerinde patlamış mısır keyifli kavga, polemik ve skandalları izliyor, ABD sosyal medyası şaka tweetleriyle dolu. Demokratlara göre seçimlerden sonra Texas’taki bir Trump otelinin önündeki bir Tesla’nın patlatılma sahnesi her şeyin özeti: “Patlatın birbirinizi, yiyin birbirinizi.”

Bugüne kadar Trump, parti içindeki muhalefeti, Kongre’deki kıl payı çoğunluğa rağmen farklı düşünenleri Musk sopasıyla korkutuyor, Musk’ın parasıyla rakiplerinin desteklenebileceğini düşünen Cumhuriyetçiler Trump’ın önünde hizaya geçiyordu. Musk’ın muhalefete geçmesi bu nedenle 2026’dan önce de Trump’ı zora sokabilir.
Fakat bu iç savaş halihazırda yol ayrımında olan Trump’a paha biçilemez bir fırsat da sunuyor. Kendisine seçimleri kazandıran “Önce Amerika” diyen ulusalcı işçi sınıfına doğrudan ulaşmayı tercih edebilir. Bunu yaparken de dünyanın en zengin iş insanıyla açıktan kavga ederek Musk’ı şeytanlaştırabilir, halk ile bağını güçlendirebilir. Bu nedenle Trump’ın ulusalcı kanadının en etkin kanaat önderlerinden Steve Bannon hızlı bir şekilde Musk’ın vatandaşlığı alma şartlarının incelenip sınırdışı edilmesi ve şirketi SpaceX’e olağanüstü güvenlik yasaları uyarınca el konulmasını istiyor. Böyle bir şey yaşanmasa bile Bannon, Musk ile kavga etmenin sırada Amerikalılardaki etkisinin oldukça farkında.
Bunun çok daha ötesinde, Trump Musk yükünü sırtından atarken dış politika hamleleriyle Neocon, müdahaleci, müesses nizam Cumhuriyetçilerin ve en önemlisi İsrail lobisinin de yükünü paralel bir şekilde yavaş yavaş atıyor. İsrail’in daha düne kadar bombaladığı Suriye’ye yaptırımları kaldırıyor, büyükelçiliği açıyor, Türkiye ile ilişkileri pekiştiriyor, Netanyahu’nun açık itirazına ve tehditlerine rağmen İran ile müzakere masasına oturuyor, Netanyahu ile ilişkilerin seviyesini düşürüyor.
Trump, söz verdiği üzere Ukrayna-Rusya ve Filistin-İsrail barışını taraflara dayatır ve çatışmaları, Gazze soykırımını durdurursa kendi seçmeninin istediği gibi Amerika’yı içine sürüklendiği savaşlardan, Ortadoğu’dan çekip alabilir ve Çin ile rekabete odaklanabilir. Bu noktada kendi ekonomik çıkarları uğruna küreselci bir Cumhuriyetçi gibi konumlanması düşünüldüğünde Musk’ın adaya vedası dünya için de olumlu bir gelişme.
Nitekim son bir ayda İsrail’i destekeyen bazı bürokratların da görevden ayrılması, Rubio yerine Witkoff, Tom Barrack gibi Trump’ın diplomat olmayan emlakçı ve pragmatik kankalarının dış politika süreçlerinde öne çıkması gibi gelişmeler de Trump’ın bulunduğu yol ayrımını gösteriyor.
Evet, Musk-Trump savaşı oldukça çetin geçecek. Fakat Trump, eğer rasyonel davranırsa ve bu yol ayrımında doğru rotayı seçerse bu iç savaşı kazanabilir, bir cephesi Musk bir cephesi İsrail’e destek ve İran müzakereleri olan ulusalcı-küreselci çekişmesinde kendisine elitlere öfkelendiği için oy veren sıradan Amerikalıların sesini Beyaz Saray’a taşıyabilir, kendi açısından “iyi” bir miras bırakabilir.
Ne trajik ki bunun için bu çekişmeli boşanma sürecinde Trump’ın göreve geldiği ilk günden beri ayaklar altına aldığı demokrasiyi, denge ve denetleme mekanizmalarını, halkın hesap sorabildiği anayasal bir hukuk devletini Musk’a karşı koruması gerekecek.
Nereden nereye, değil mi?