Tüm dünyada sosyal ve ticari hayatı felce uğratan koronavirüs salgını, Türkiye ekonomisine de her geçen gün daha fazla zarar veriyor. Binlerce işletme salgın nedeniyle üretime ara verirken, turizm, inşaat ve hizmet sektörü gibi Türkiye ekonomisi için stratejik öneme sahip sektörler ise durmuş durumda. Hükümetin bugüne kadar gerek şirketleri gerekse çalışan kesimi korumak için açıkladığı tedbirler ise yeterli bulunmuyor.
İş dünyası 'daha fazla destek' istiyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan ve adına "Ekonomik İstikrar Kalkanı" denen önlem paketi ile sonrasında Merkez Bankası ve kamu bankaları öncülüğünde açıklanan faiz indirimleri ve kredi ötelemeleri, ekonomide oluşan tahribatı önlemekte başarılı olamıyor. Türkiye’nin en etkili iş dünyası örgütü olarak bilinen TÜSİAD’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mektup göndererek, salgına karşı ekonomide daha sıkı tedbirler alınmasını ve daha büyük bir devlet desteği talep ettiği basına yansırken, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) tarafından hazırlanan raporda ise hükümetin salgın krizine karşı başta İşsizlik Fonu olmak üzere kamu kaynaklarını etkili biçimde kullanmadığı eleştirisi yapıldı.
Peki Türkiye ekonomisi için bundan sonra hangi adımların atılması gerekiyor?
DW Türkçe'ye konuşan ekonomistlere göre, ya hükümet kararı ile Merkez Bankası para basmalı ya da IMF’den mali yardım talep edilmeli.
"Para basılıp hanelere dağıtılmalı"
Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Erinç Yeldan'a göre, bugün karşı karşıya olunan ekonomik kriz, bundan önce yaşanan hiçbir krize benzemiyor. Salgın nedeniyle tüm ekonomi aktörlerinin durduğunu ifade eden Yeldan, "Bu ne sadece finans, ne sadece üretim, ne de sadece talep krizi. Hepsinin aynı anda yaşandığı bir kriz" diyor. Hükümetin ise bu krize karşı açıkladığı önlem paketlerinin geçmiş krizlere dönük bir içeriğe sahip olduğunu dile getiren Prof. Yeldan, "Türkiye hiç vakit kaybetmeden açıklanan önlemlerin çok ötesinde, tüm hanelere direk yardım sağlayacak geniş bir mali yardım paketi oluşturmalı" ifadesinde bulunuyor.
"Servet vergisi uygulanmalı"
Bunun için gerekli kaynağın Merkez Bankası’nın para basması ile sağlanabileceğini ifade eden Prof. Yeldan, "Para basma ile oluşabilecek yüksek enflasyon ise bu dönemde öncelikli sorun olmamalı.
Önce işsizliğin, gelirsizliğin yaratacağı sosyal sorunları çözmek gerekiyor. Ama basılan para, hanelere değil bankacılık sistemine akıtılırsa, kimseye faydası olmaz" şeklinde konuşuyor. İktidarın ekonomide alması gereken önlemler konusunda geç kalmaya başladığını kaydeden Yeldan, "Kaybedecek bir gün bile yok. Türkiye, bir iki ay sonra maaşları ödeyemeyecek konuma bile gelebilir" diyor. Yeldan, bu dönemde kaynak yaratmak için bir 'servet vergisi' de konulması gerektiğini savunuyor.
Moody's: ABD ve Euro Bölgesi küçülecek
Salgının küresel ekonomide yarattığı şok, 2020 yılının dünya ticaretinde 'kayıp yıl' olacağını gösteriyor. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, salgın nedeniyle küresel ekonominin bu yıl yüzde 0,5 daralacağını, 2021'de ise yüzde 3,2'lik büyüme göstereceğini öngördü. Bununla birlikte ABD ekonomisinin bu yıl yüzde 2 küçülmesi beklenirken, Euro Bölgesi’nin de aynı dönemde yüzde 2,2 daralacağı tahmin ediliyor. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Genel Sekreteri Angel Gurria da, geçen hafta yaptığı açıklamada, dünyanın koronavirüs salgınını ekonomik olarak atlatmasının yıllar süreceğini söyledi.
"Basılacak para ihtiyacı olana gitmeli"
Bilgi Üniversitesi Finansal Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ege Yazgan, dünya ekonomilerinde yaşanan ağır tahribatın Türkiye’yi de derinden etkileyeceğini belirterek, "Hem para basma hem de IMF ile anlaşma gibi seçenekler masada olmalı" diyor. Türkiye’nin şimdiye kadar salgınla mücadele için şirketlere finansal kredi desteği verme yolunu tercih ettiğini hatırlatan Prof. Yazgan, "Şimdi, asıl bundan sonra gelecek paketler önemli.
Tüm bu önlemleri finanse etmek için Hazine’nin Merkez Bankası’na borçlanması yolu tercih edilebilir" diye konuşuyor. Salgın nedeniyle geliri kesilen insanlar için mutlaka bir yardım paketi hazırlanması gerektiğini vurgulayan Yazgan, şunları dile getiriyor: "Bir an önce harekete geçilmesi gerekiyor. Bu yardım, ticaretin de devamını sağlar ve şirketleri de ayakta tutar. Basılacak paranın nereye gittiği de son derece önemli. Eğer para gerçekten ihtiyacı olan insanlara dağıtılırsa, ilerideki enflasyonist etkisi de az olacaktır."
IMF: 1 trilyon dolarlık kredi hazır
Salgın nedeniyle ekonomisi ağır zarar gören ülkelerin başta gelen çözüm yollarından biri de Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) kredi sağlamak. IMF’nin aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 189 üyesi bulunuyor. Bugüne kadar salgından etkilenen yaklaşık 80 ülke, IMF'ye mali destek için başvurdu. IMF Başkanı Kristalina Georgieva, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, salgından zarar gören ekonomiler için 1 trilyon dolarlık tüm kredi kapasitelerini kullanmak için hazır olduklarını belirtti. Fon, salgın ile ilgili ilk kredisini de Kırgızistan’a sağlama kararı aldı. Ancak IMF, her yardım talebine olumlu karşılık vermiyor. Venezuela’nın yardım talebini 'iktidarın belirsiz olması' gerekçesiyle reddeden IMF yönetiminin yardım talebini resmen ilan eden İran’a ise ne yanıt verdiği bilinmiyor.
"Erdoğan, IMF ile masaya oturmak istemiyor"
Uzmanlara göre, Türkiye'nin IMF ile bir anlaşma yapması sıcak para girişi açısından doğru bir adım olur. Ancak iş dünyası kulislerinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın IMF’ye yeşil ışık yakmasının zayıf bir ihtimal olduğu belirtiliyor. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak da 19 Mart’ta katıldığı bir TV programında, IMF’den yardım istenip istenmeyeceğine ilişkin bir soruya, "Türkiye'nin IMF'ye ihtiyacı yok. IMF'lik bir durum söz konusu değil" yanıtını vermişti.
DW Türkçe’ye konuşan İstanbul Kültür Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Alçın da, Türkiye’nin yardım için IMF’ye başvurmayacağı görüşünde. Saray’ın ve ekonomi yönetiminin alacağı tedbirler konusunda IMF’siz çözümleri zorlayacağını dile getiren Prof. Alçın, şunları söylüyor: "Unutmayalım ki hükümet, Ağustos 2018’deki döviz şokundan sonra bile IMF’yi tercih etmedi. O dönemde Türk şirketlerinin 225 milyar doların üzerinde kısa vadeli dış açık pozisyonu vardı ve IMF kapı da aralamıştı yardım için. O zaman bile borç alınmadı. IMF neden tercih edilmiyor bilmiyorum, ama bu kez de tercih edilmeyeceğini düşünüyorum."