AK Parti, 2018 genel seçimlerinde % 42.56 oy aldı. Kamuoyu araştırmalarına göre, aradan geçen üç yılda bu oy oranında büyük çaplı bir düşüş yaşandı. MetroPoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin “Türkiye’nin Nabzı: Ağustos 2021” başlıklı raporuna göre, AK Parti ilk defa, kararsız oylar dağıtılmadan % 25 seviyesine inmiş durumda. % 25, son beş ayda dört defa % 30’un altına düşen AK Parti’nin şimdiye kadar ölçülen en alt düzeye inmesi demek.
İbrahim Uslu da, Yeni Journal’dan Çınar Ayser Çınar’a verdiği mülakatta, AK Parti’nin “kurulduğu günden bu yana sahip olduğu en düşük destek seviyesine indiğini”belirtiyor. Uslu’ya göre AK Parti, kendisi açısından “önemli bir direnç noktasını kaybetti.”
(https://www.yenijournal.com/roportaj/ittifaklar-arasindaki-makas-kapandi-h7348.html)
İktidarın oy yitirmesinde en önemli rolü ekonomik sorunlar oynuyor. İşsizlik, yoksulluk ve iktisadi durgunluk, iktidar partisini derinden sarstı. Keza son dönemlerde yaşanan orman yangınları, sel baskınları ve yeni göçmen dalgalarıyla oluşan krizleri yönetmedeki zafiyet de iktidarın desteğini aşındıran bir işlev gördü. Gerek ekonomik problemlerin ve gerek acil tedbir gerektiren hadiselerin çözümünde “yetersiz”olduğu algısı yayıldıkça, AK Parti’nin oy kaybı da hızlanıyor.
Çekim merkezi olmayan muhalefet
Ancak hatırı sayılır oranda bir oy yitirmesine karşın AK Parti halen Türkiye’nin en büyük partisi. % 25, aslında, geçmiş performanslarıyla kıyaslandığında, AK Parti’nin yere çakılması anlamını taşıyor; fakat dibi görmesine karşın AK Parti hala birinci parti. MetroPoll’e göre, kararsız, protestocu ve cevapsız oylar dağıtılmadan % 25 alan AK Parti’yi 6 puan geriden % 19 ile CHP takip ediyor. İYİ Parti’nin oyu % 12, HDP’nin oyu % 10 ve MHP’nin oyu da % 9 gözüküyor.
AK Parti’nin oy kaybına karşın birinci parti konumunu sürdürmesi ve muhalefetin -bahusus ana muhalefetin- bir çekim merkezine dönüşememesi çok net bir tablo ortaya çıkartıyor: AK Parti’nin zayıflığı CHP’yi güçlendirmiyor; iktidar kaybederken muhalefet otomatik olarak kazanmıyor. Çünkü AK Parti ile arasına mesafe koyan seçmen hemen bir başka adrese gitmiyor, kararsızlar durağında beklemeye başlıyor.
Gönül rahatlığı
MetroPoll’ün Ağustos 2021 verilere göre; kararsız, cevapsız ve protestocu seçmen kitlesi % 21 seviyesinde duruyor. 2018 genel seçimlerinde aldıkları oylara göre hesaplandığında, bu seçmen grubunda AK Parti’nin 8, CHP’nin 3, İYİ Parti ve HDP’nin 1’e puanı bulunuyor. Kararsızların % 37’sini AK Parti seçmeni oluşturuyor ki; bu, şu ana kadar kararsızlar arasında görülen en yüksek AK Partili oranına tekabül ediyor.
Araştırmada, kararsızlar grubuna “Mevcut partiler arasında birini tercih etmek zorunda kalsanız hangisini tercih ederdiniz?” şeklinde bir soru da yöneltilmiş. Kararsızlar bir tercih yaptıklarında AK Parti ve CHP’nin oyu 1,5 puan, İYİ Parti’nin oyu da 1 puan artıyor. Burada üzerinde durulması gereken nokta; AK Parti’nin kararsızlar içinde 8 puanı bulan kendi kararsızlarından sadece 1,5 puan alabiliyor olmasıdır.
Dolayısıyla AK Parti’ye kapıyı kapatmış olan seçmenlerin eski partilerine tekrar kapıyı açmaları “zor” görünüyor ama başka bir kapıya da gönül rahatlığıyla gitmeleri söz konusu değil.
Velhâsıl-ı kelâm, iki önemli gerçek var önümüzde: Bir, oyu erimesine rağmen AK Parti memleketin toplumsal tabanı en geniş partisi olma vasfını koruyor. Ve iki, Türkiye’de büyük bir kararsızlar havuzu var ve bu havuza en çok seçmeni AK Parti akıtıyor.
Gri bölge
Peki, bu seçmen neden kararsız? Bu kadar fazla sayıda seçmeni kararsız kılan sebepler nelerdir? İki noktaya değinilebilir: Birincisi, AK Parti’nin özellikle son beş yılda izlediği siyasetten duyulan rahatsızlıktır. İktisadi, hukuki ve siyasi alanda cereyan edenlerden hoşnut olmayan bir seçmen grubu var; bu alanlarda yapılıp edilenlerden memnuniyetsizlik büyüdükçe seçmenin partisiyle bağları da gevşiyor.
İkincisi, muhalefetin bu seçmenlerin taleplerine denk düşen bir siyasi tasavvur üretmemesidir. O nedenle kendi partilerinden giderek daha fazla kopsalar da başka bir partinin seçmeni haline gelmiyorlar. Çeşitli endişeleri ve bilhassa AK Parti’nin iktidardan düşmesi halinde kamusal alanda elde ettikleri kazanımları kaybedecekleri korkusu, onları gri bölgede tutuyor.
Bu korkuları canlı tutan iki odak var: Biri, iktidar ve medyasıdır. İktidar ve medyası, muhafazakâr ve dindar toplumsal grupların haklarını ve kazanımlarını AK Parti ile özdeşleştiriyor, bunların varlığını AK Parti’nin iktidarına bağlıyor, iktidarın kaybedilmesi halinde bunların tamamen yok olacağını vurguluyor. Korkuyu pompalayarak seçmenin yerini değiştirmemesini sağlamaya çalışıyor.
Diğeri ise bazı muhalif odaklardır. Sosyal medyada, sivil toplum örgütlerinde ve son olarak Edremit’te görüldüğü üzere bazı belediyelerin faaliyetlerinde, toplumun dindar kesiminin hassasiyetlerini kaşıyan işler yapılıyor. Başörtünün kamuda kullanılmasından duyulan rahatsızlık, rencide edici bir dille açığa vuruluyor. Tesettürlü olmak, gericilik ve bağnazlıkla bağdaştırılıp bunun temsilleri yapılıyor, vs.
Keyfiniz bilir!
Bu ve benzeri eylem ve söylem sahiplerinin gür çıkan sesleri, muhafazakâr kesimleri daha derin endişelere sevk ediyor. Seçmen hareketliliğini azaltıyor. Siyasi tercihini değiştirmeyi düşünenlerin cesaretini kırıyor ve bazılarını da yeni bir mecra aramaktansa emin bildiği, kendini güvende hissettiği yerde kalmaya itiyor.
Babacan’ın ve Davutoğlu’nun son günlerdeki açıklamalarını bu arka plan üzerinden okumak gerekiyor; onların seçmenin hassasiyetini gözetmeleri ve onlara itimat telkin etmeye çalışmaları hem doğal hem de doğru. Onların bu tavırlarını hedefleyeh eleştirilerde ise, seçmenin endişelerini küçümseyen ve erken havaya giren bir dil var.