Hepimiz buradayız, burada, dünyada,
Tanrı’nın evindeyiz,
Oyuncakçı dükkânında, O’nun…
Hepimiz Tanrı’nın sanatıyız,
O’nun kozmik aklının ürünleri,
O’nun tasarımları…
Avrupalı, asyalı, afrikalı…
Öz, üvey yok aramızda,
Hepimiz O’nun bahçesindeyiz,
Hepimiz o bahçenin çocuklarıyız,
O’nun çömezleriyiz,
O’nun çırakları ve kalfaları…
Her yer, her şey hepimizin,
Kimsenin yok, kimseye
Üstünlüğü ve önceliği,
Misafirsek, hepimiz misafiriz,
Evin sahibiysek, hepimiz ev sahibi…
Aslına bakarsanız,
Hem misafiriz, hem ev sahibi,
Hem de evin kendisiyiz,
Evin kendisi…
Hem oyunuz, oyunun kendisiyiz,
Hem oyuncağız kaderin oynadığı,
Hem oyuncakçı dükkânıyız,
Hem oyuncakçıyız,
Hem oyuncakçının çırakları…
Oyunlar oynuyoruz, oyunlar kuruyoruz,
Oyuncak yapıyoruz.
Çömezleriyiz, çıraklarıyız
Büyük oyuncakçının.
Herkese ayrı bir ses verilmiş,
Herkesin sesi kendine özgü
Ve her sesin ayrı bir rengi var, ayrı bir tonu,
Her çığlığın ayrı bir derinliği,
Her şarkının ayrı bir güzelliği…
Bu olabilir, olmalıdır da;
Ama yerden göğe yükselen ses
Hepimizin sesi,
Yeryüzünün sesi,
İnsanlığın sesi.
Bugünden geleceğe taşan,
Hayatın çöllerini aşıp
Sanatın vadilerine ulaşan,
Topraktan, insandan, zamandan süzülüp
Tanrı’ya doğru akan
Irmağın çağıltısıyız biz;
Tel tel dereciklerin,
Tek tek çavlanların,
Çağlayanların değil, değil,
İnsanlığın sesiyiz,
Yeryüzünün sesi,
Yerin ve göğün şenliği,
Varlığın senfonisi…
21 Kasım 2010
‘Pas Söken Düşünceler’ Kitabı