1 Aralık 1981. 25 yaşındayım. Oğlum dört gün önce doğmuş. Annem, eşim, oğlum ve ben evdeyiz. Saat gece yarısını geçmiş. Sokağa çıkma yasağı başlamış. Sırtlanlar beyaz Reno’larla şehirde av peşindeler. Üç gün önce partiye operasyon başlamış. Her akşam değişik mahallelerden arkadaşlarımızın gözaltına alındığı haberleri geliyor. Sorgu demek, işkence demek…Otomobilin kapılarının kapanma sesini duydum. Annem pencereden baktı “geldiler” dedi… “Geldiler”… Öyle söylenirdi o zamanlar. Kimse “kim geldi” diye sormazdı. Ankara, Çankaya’da girişin bir altında balkonlu bir apartman dairesinde yaşıyorduk. Paltomu aldım, çıplak ayak balkondan atladım, bahçelerden bahçelere geçerek bir sokağa daldım, ilk gördüğüm apartmana girip sabahı bekledim. Böyle başladı kaçak günleri. Üç yıl sürdü. Eline silah değmemiş insanlardık. “Bir sınıfın diğer sınıflar üstünde tahakküm kurmasını sağlamak için örgüt oluşturmaktan” aranıyorduk.Herkes benim kadar şanslı olamadı. Yüz binlerce insan, aylarca süren gözaltılarda ağır işkencelerden geçtiler. Öldüler, sakat kaldılar, aşağılandılar… Senelerce hapis yatanlar, idam edilenler, mülteci hayatına savrulanlarla ağır yaralı bir toplum yaratıldı…Faşizm toplumun bütün hücrelerini çürütür. En yakın akrabalarınızın sizden köşe bucak kaçtığını görürsünüz. İşkenceciye kızmayı unutup, işkenceden perişan olmuş; ayaklarını sürüyerek polislerle evinize gelen en yakın yoldaşınıza öfkelenirken yakalarsınız kendinizi. Şiddetin bedenlerdeki izleri silinir belki, fakat insan ruhunda yarattığı yıkım onarılır gibi değildir. Bunu en iyi Diyarbakır cehennemini yaşayan Kürtler bilir. Belki de o nedenle, bugünlerin değerini onlar daha iyi anlıyorlar.Dün mahkûmiyet kararından sonra internette dolaşan mesajlara göz attım. Evren, Erdoğan benzetmeleri üzerine ucuz zibidiliklerden geçilmiyordu. Öyle günlerden geçiyoruz ki, sıradan zamanlarda utanç duyulması gereken cahillikler, muhalif cemaatlerde alkış topluyor. Adamın biri Kenan Evren’den hesap sormak için otuz beş yıl beklediğimizden yakınırken, bu günün “diktatörü” için ne kadar bekleyeceğimizi sorabiliyor. Cemaatinin hiçbir köşesinden bu ağır cehalete makul bir uyarı gelmiyor. Bilgi, taraftarlığa kurban ediliyor. Propaganda, doğru düşünebilmekten daha yüksek bir erdem sayılıyor. Gerçekten hüzün verici.Bugünün gazetelerinde okudum; Evren kararı anlayamamış. Anlasaymış üzülürmüş. Bu kararı anlayamayan sadece Evren mi? Üzülen bir tek o mu? Bir bakın çevrenize; kafayı AKP’ye takmış “Cumhuriyetçi”lere, “sosyal demokrat”lara, kendini “devrim”e adamış “solcu”lara. Kararı değersizleştirmek için nasıl çırpındıklarına…Evet, balkondan atlayıp kaçtığım günü düşündüm. İçinde polisin, işkencenin eksik olmadığı kâbuslu gecelerimi hatırladım. Yakılan fotoğraflarım, yıkılan arkadaşlıklarım, büyük hayal kırıklıklarım geçti aklımdan. Evren’in o meydan okuyan, madeni, köşeli sesi kulaklarımda çınladı.Nasıl kendilerinden emindiler. Nasıl güçlü bir korku imparatorluğu kurmuşlardı.Fakat işte, “keser döner sap döner, gün gelir hesap döner”…Bugünleri de gördük…O “evet” oyu helal olsun.
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik