Ana SayfaYazarlarErkek egemenliği zorda

Erkek egemenliği zorda

 

1970’lerin başından bu yana Batı’da yükselen yeni feminizm dalgası (ya da İkinci Dalga Feminizm), kimi duraklama ve iç tartışmalara karşın, dünyada kadınlar lehine belirgin bir değişim yaratmış görünüyor. Bu gelişme, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve her sınıfı, devleti ve/ya milliyeti enlemesine keserek bu sistemin sürmesini sağlayan erkek-egemenliğinin tartışılıp temellerinden sarsılmasına yol açtı. Bu dalganın bir karşıt akımı da olacaktı elbette. Erkekliğin bugünkü cinsiyetçi biçiminin imtiyazlarından yararlanan orta sınıf beyaz erkeklerin yeni feminizme yanıtı sert oldu. Öyle ki, son yarım yüzyılda, cinsiyetçi sistemin altını oyan yeni feminizmin kadınlarda yarattığı özgüven ve ayrımcılığa karşı mücadele duygusuna cevaben, eski düzenin “hâkim” erkeklerinin huzursuzluğuna, mutsuzluğuna ve kayıp duygusuna tanık olduk. (Ülkemizde kadın cinayetlerinin artışı da belki bu nedene bağlanabilir.)

 

Bu eril memnuniyetsizlik, aslında son onlu yıllarda yükselen yeni popülizm dalgasının da araçsallaştırdığı bir siyasi unsur. Zülfü Dicleli’nin Küyerel’deki iki yazısı bu konuda iyi bir analiz sunuyor (http://kuyerel.org/yazarlarimizYaziGoster.aspx?id=2745&yazarId=50 ve http://kuyerel.org/dosyaDetay.aspx?id=82).

 

Trump’dan başlayıp geriye doğru gidersek, dünya çapında “eril erkekliğin yıpranması” sürecini siyaset alanındaki söylemin değişiminden takip edebiliriz. Avrupa’daki geleneksel sol ve sağ partiler arasındaki iktidar savaşında, aradan fırlayan yeni muhafazakâr ve ırkçı partiler, örneğin… Fransa’da, Almanya’da, Hollanda’da, Avusturya’da, İspanya’da ve daha nice Avrupa ülkesinde yükselen yeni sağ ve yeni popülizmin söylemlerinde birinci sırayı mültecilerin sorunsallaştırılması alıyorsa, bunu hemen kadın/feminizm düşmanlığı ve beyaz orta sınıf erkeklerin “geçmiş güzel günlere” olan özlemi takip ediyor.

 

Farklı etnik-dini geçmişleriyle dünyayı kuşatan çok sayıda coğrafyada, devlette ve toplumda yeni feminizmin erkeklerde açtığı “yara”yı iyileştirme çabaları, eril memnuniyetsizliğin bir “sorun” olarak öne çıkarılması, nihayet bu “sorun”a çareler öneren yeni muhafazakâr ve popülist erkek siyasetçilerin seçimlerdeki başarısı dikkat çekiyor. Trump’ın açık kadın düşmanı dili, ABD’deki milyonlarca erkeğin sesi haline geliyor. Rusya’da, Polonya’da kadınların kürtaj hakkının el altından budanması gündeme gelebiliyor. Ayrıca Rusya’da, aile içi şiddetin (açıkçası, kadınlara erkek dayağının) suç olmaktan çıkarılması dahi söz konusu. Velhasıl dünya erkekliği yükselen kadın özgürlüğüne karşı tedbir alıyor.

 

Batı dünyası böyleyken İslâmî coğrafyada neler oluyor? Aynı halin daha açık sözlü tekrarı… İslâmî muhafazakârlığın eril ve patriyarkal karakteri, en çıplak haliyle, sözünü sakınmadan ortaya çıkıyor.

 

Türkiye’yi alalım. AKP’nin ister kadın ister erkek kanaat önderlerinin, milletvekillerinin, lider kademesinin söylemlerinde, geçmişe özlem ve kadınların ikincilleştirilmesi hemen aynı ifadelerle yer buluyor. Ya da farklı düşünenler varsa bile, asıl bu tepkisel kesimin sesi çıkıyor. Bu, söz konusu reaksiyon dalgasının bir devamı ya da İslami açıdan yorumlanması. Kadınların yüksek sesle kahkaha atamayacaklarından tutun da tayt giymenin, makyaj yapmanın şeytana uymak olduğuna; kadının görevinin kocasını memnun etmek olduğundan tutun da çocuk yaştaki kız çocuklarının evlendirilmesinin vacip olduğuna kadar uzanan bir ataerkil söylem var. Kadınlık ve sınırları üzerine konuşan erkek zevat, Ortaçağdan kalma âdetleri kadınlara çekincesizce dayatıyor.  

 

Bu dalganın (yukarda tanımladığım kesimlerin, onun yanında “ılımlı” kaldığı) en uç boyutunu, sözde “İslam devleti” (IŞİD) oluşturuyor.  Kadını köleleştirmeye varan vahşi uygulamaları, sözünü ettiğim dalganın en alt boyuttaki, en aşırı ve en gerçek halini yansıtıyor. Batıda ve diğer yerlerde “politik doğruculuk” ve feminist mücadelenin kazanımları nedeniyle tamamen açıkça dillendirilmeyen kadın düşmanlığının en yalın, en açık hali, tartışmaya bile yer vermeyecek denli dümdüz ve doğrudan uygulamaya konuyor.

 

Peki, bütün bu olan bitene karşı dünya kadınları ne yapıyor? Bulundukları her yerde şiddetsiz mücadelelerini sürdürüyorlar. Ve bu 8 Mart’ta büyük bir kadın grevine hazırlanıyorlar. Bu 8 Mart, öyle anlaşılıyor ki, farklı olacak. Dünya çapında bir kadın grevini örgütlemek üzere her ülkeden kadınlar, sınır tanımadan bir araya geliyor ve birlikte daha güçlü olmak için “Bu 8 Mart yeni hayatımızın ilk günü olacak” sloganı etrafında birleşiyor (bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. http://catlakzemin.com/8-mart-yeni-hayatimizin-ilk-gunu-olacak-kadinlar-uluslararasi-greve-gidiyor/ ve http://catlakzemin.com/8-martta-militan-bir-uluslararasi-grev-icin/).

 

8 Mart Uluslararası Kadın Grevi’ni yazmaya devam edeceğim.

 

- Advertisment -