Yaprak Zihnioğlu

Dini referanslı iktidar olma biçimleri: Nereye kadar?

Benim görüşüm, dini referanslı hegemonyanın zamanla kaybedeceği ve daha “halk dini”ne, yaşanan dine, yerel deneyimlere, günlük yaşam pratiklerine uyarlanan inanç şekillerine geri dönüleceği yönünde.

İki cumhuriyet

“Nasıl bir cumhuriyet?” sorusuna o gün verilen yanıtlar arasında iki karşıt görüş öne çıkıyordu. Yavaş, mutedil, halkın katılımını önemseyen bir geçiş mi? Yoksa tepeden inme yöntemlerle, hızlı ve ani bir geçiş mi? Kaynağını tamamen Batı kültürüne dayandıran ve despotik yöntemlerle yürütülen bir aydınlanma süreci mi; “kendi” ögelerini korumaya çalışan bir değişim mi?

Baskılarla olmaz

Tek sesli, aykırı düşünenlerin olmadığı monolitik bir toplum tasavvuru, ham ve kaba bir hayal. Bu tür bir yaklaşımın yozlaşmaya, içten içe çürümeye ve iç yıkıma dönüşeceğini de öngörememek demek, aynı zamanda. Siyaset öngörülerle, toplumsal olanı hissedişle ve doğru içe bakışla yürür. Tıkandığı yerler ise artık toplumsal olanla bağının koptuğu anlara denk düşer. AKP de, kanımca, bir tıkanma noktasında.

Yeni kültlere ihtiyacımız yok

Aslında liderlik, yönetimin, bugünkü genişletilmiş terimiyle yönetişimin gerektirdiği sağduyu ve kapsayıcılığı hakkıyla yerine getirmek demek. Liderlik bir kült yaratmak demek değil. Lider kültü geleneğine yaslanmak, yeni bir şey söylememektir. Yeni bir lider kültü yaratmak, bugün her şeyden çok ihtiyacımız olan demokratik kültürü geliştirmeye yaramaz.

Rövanşizm ve siyaset

İktidarın nimetlerini karşıtlarınızdan (muhaliflerinizden) intikam almak için mi kullanacaksınız, yoksa Mandela gibi daha geniş bir özgürlük alanı yaratmak için mi? Bu, iktidarların karşısına çıkan ahlâkî sorulardan biri ve ayırımsız olarak tümü için de bir sınav sorusu. Görüyoruz ki AKP bu sınavda sınıfta kaldı.

Erkek egemenliği zorda

Dünya erkekliği yükselen kadın özgürlüğüne karşı tedbir alıyor. Rusya ve Polonya’da kadınların kürtaj hakkının el altından budanması gündeme gelebiliyor. Ayrıca Rusya’da, aile içi şiddetin (açıkçası, kadınlara erkek dayağının) suç olmaktan çıkarılması dahi söz konusu. Türkiye’yi alalım. AKP’nin ister kadın ister erkek kanaat önderlerinin, milletvekillerinin, lider kademesinin söylemlerinde, geçmişe özlem ve kadınların ikincilleştirilmesi hemen aynı ifadelerle yer buluyor. Ya da farklı düşünenler varsa bile, asıl bu tepkisel kesimin sesi çıkıyor.

“Hayır diyen kadınlar”

Sonuçta, muhafazakâr kesimlerin kemikleşmesine ve eleştirel siyasi tutumu alamamalarına; insan hakları ve özgürlükler, bir arada yaşama gibi demokratik değerleri benimseyememesine, muhalefetin aşağılayıcı, dışlayıcı, üstünlük iddiasındaki tutumu neden oldu. Ancak bu korkudan yararlanıp otoriter bir tek adam rejimi tesis etmek fırsatçılıktır. Kabul edilemez.

Bu kumaştan, demokrasiye bir elbise biçilemiyor

Güvenlik ve özgürlük, her zaman mı karşıtlık ve birinden birini seçme zorunluluğu olarak yaşanacak? Toplumların her dönemde ihtiyacı olduğu reformlar, yani eski sistemin artık yeni ihtiyaçları karşılamadığında başvurulacak düzeltmeler, her zaman mı kavgalı gerçekleşecek?

Fethullahçıların seküler aydınlar nezdindeki cazibesi

Sol-liberal aydınlar Cemaate yaklaşımlarında seçmeci bir tutumu benimsediler. Kemalist bakışın zorunlu sonucu olarak, Cemaatin “ılımlı İslâm” tezlerini, sözde “dinler arası diyalog” ve benzeri söylemlerini, “radikal Sünni İslâmcı” olarak gördükleri diğer cemaatlerden belirgin bir fark olarak yorumladılar. Bu söylemi İslâmda reform hareketi olarak değerlendirdiler. Desteğin nedeni, Cemaatin İslâmda bir değişim vaat ettiğine ve bunu gerçekleştirebileceğine inanmalarıydı.

Düşmanlaştırmaya karşı, acilen barışa ve saygıya yönelmeliyiz

Bombalar ve uzaktan kumandalı canlı bomba robotu olabilecek denli öğrenilmiş çaresizlik; “işlerini bitireceğiz, hepsini temizleyeceğiz” gibi kıyımcı söylemler; “hayvan gibi mağaralarda yaşayanlar” aşağılaması; Müslümanların çoğunlukla yaşadığı topraklardaki gayrimüslimlere karşı nefret dilini temsil eden bin küsur yıllık “gâvur” lakabı… Bütün bunlardan utanç duyuyorum ve artık yeter diyorum.

İslâm “dâvâ”sı

Osmanlıdan sonra baskılara, tanınmamaya, dışlanmaya, saygısızlığa karşı İslâmî karşı koyuş çeperlere taşındı. İslâma reva görülen bu muamelenin eninde sonunda belirgin bir radikalleşmeyi getireceğini öngörmek mümkündü. Ve olan oldu; İslâmî radikalleşme elinde kalaşnikoflu Leyla Halid’in temsiliyeti üzerinden yepyeni bir kimlikle ortaya çıktı.

Gücün yeniden örgütlenişi

15 Temmuz darbesi ve püskürtülmesinden, iki büyük gücün (Cumhuriyetle yaşıt laik kesimlerin ve son on beş yılda görünür hale gelerek güçlenen dindar ve muhafazakâr kesimlerin) anlaşmasından oluşan bir konsolidasyon ortaya çıktı. Bunun artı ve eksilerini değerlendirmek için zamana ihtiyaç var.

Güç yığılımı

Anadolu’nun uzun yıllar büyümesi engellenmiş kent ve kasabalarından 2002’den bu yana âdetâ duvarları ve önyargıları yıkarak ortaya çıkan yeni muhafazakâr zenginlerin ve çevrelerinin 2002’den beri biriktirdikleri güç, onları kentlere ve kamusal alana taşıdı. Ben muhafazakârlığın son yıllarda arttığı düşüncesinde değilim. Muhafazakârlığın tam da bu değişimle görünür hale geldiği fikrindeyim. Öyle veya böyle, bu grubun laik kesimlerden farkı yeni oluşu; doğası gereği belirgin bir iç devinime sahip olması. Demokrasi ve özgürlükler açısından düz veya ters her yöne gidebilen, fazla oturmamış, dolayısıyla değişken bir kesim söz konusu.

Baskıcı laiklikten demokratik laikliğe geçiş zemini

Savaş gibi kırılma anlarında veya toplumsal dönüşümler sırasında zarar görenlerin, mağdurların daha görünür hale gelmesi, tarihsel vakaları daha önce olmadık biçimde insan hakları bağlamına taşıdı. Zaman içinde Ermeni tehciri/soykırımı, Kürt isyanları ve devletin bu isyanları bastırma yöntemleri, Alevilerin günlük hayatta yaşadığı Sünni cemaatlerden gelen baskılar, gayrimüslimlerin uğradığı ayrımcılık ve haksızlıklar, dindarların toplumsal alandan dışlanışı ve daha nicesi fark edilmeye başladı.

Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay: Barış için kalemlere özgürlük

Devlet aklı, barış savunucularını, düşünce ve ifade özgürlüğü savunucularını “terörle mücadele” adı altında tutuklamakla büyük bir gaflete düşüyor.

Acil demokrasi HDP ile birlikte başarılabilir

Demokrasiden en sık söz edilen bugünlerde Kürtleri temsil eden HDP, Meclis’teki diğer üç partiden ayrı tutulmamalı ve HDP’ye Yenikapı mitingine katılması için iktidar tarafından çağrı yapılmalıdır.

Darbeye “fikrî ortam hazırlamak” suç olamaz

Tarihçiler gibi hukuk ve hukukçular da, herhangi bir eylem, söz veya yazının kastî sonuçları ile düşünülmemiş, kastedilmemiş, planlanmamış, kendiliğinden oluşmuş etki veya sonuçları arasında bir ayırım yapmak zorundadır.

Demokratikleşme zamanı

Bu darbe girişimine karşı 15 Temmuz gecesi sokaklarda canını göze alarak mücadele edenlerin, herkese öğrettiği önemli dersler var. Bunlardan biri, CNN-Türk kanalının kapatılmaması için insanların Doğan Medya’nın kapısına koşması ve kendini siper ederek yayını durduran askerlerle mücadele etmesi.

Sünni-Şii çatışması ve IŞİD (2)

IŞİD’in, hilafet kurumunun yüz küsur yıl önce ortadan kaldırılmasını fırsat bilerek halifelik ilân etmesi, dünyadaki maceraperest ve Müslüman olarak aşağılanmış çok sayıda gence cazip geliyor. Paris’in yoksul mahallelerinde ders veren bir arkadaşım, tümünü siyahların oluşturduğu sınıfında, eğitim bakanlığının genelgesi uyarınca Charlie Hebdo katliamını anmak için öğrencilerini saygı duruşuna davet ediyor. Sınıfta hiç kimse ayağa kalkmıyor. Kendilerini “onlar bizim ölülerimiz için saygı duruşunda bulundular mı?” diye savunuyorlar.

Sünni-Şii çatışması ve IŞİD (1)

Türkiye’deki “aşırı modernleşmiş”; dolayısıyla laikliği kullanılması gereken bir araç ve/ya devlet yönetimi biçimi olarak görmek yerine bir ideoloji haline getiren kesimlerin yapmak istemediği şey, Müslümanlığın bugünün dünyasındaki ve Müslümanların genel olarak Batı karşısındaki dezavantajlı konumunu anlamak, farkına varmak, tartışmak ve çözüm üretmek. Kemalistlerin devamında, Müslümanlığın (yani Sünniliğin) ortaçağdan kalma geri bir inanç sistemi olarak düşünce ve tartışma ufkundan silinmesi ve Müslüman dünyanın sorunlarının yok sayılması gerektiğine inanıyorlar.

Onur yürüyüşü

Bu olumsuz ortama yakın zamandaki Orlando katliamı da eklenince LGBTİ hareketi doğru bir karar aldı ve yürüyüşe katılacakları uyaran bir açıklama yayınladı. Bu, LGBTİ’nin, Alperen Ocakları’nın kaba saba, şiddet ve hakaret içeren tehdidine karşı şiddet içermeyen yanıtıdır. Müslümanların duyarlılıklarına saygılı olduklarını belirten LGBTİ’nin bu tutumu, aslında müminlere düşmanca yaklaşımın rekorlarını kıran otoriter laikçilere de önemli bir ders niteliği taşıyor.

Müslüman milliyetçilik sahnede

Önemli olan, böylesine zor zamanlarda krizlerin nasıl yönetildiğidir. Toplumsal gelişme düzeyine mi uyacaksınız, artık içi boşalmış, günün ihtiyaçlarına tamamen zıt, ama bildik ve tanıdık olan, eski kavramlara mı yaslanacaksınız? Yaratıcılık ve uzak görüşlülük isteyen sınavda AKP, yıllardır çiğnenerek özünü, anlamını yitirmiş, zamanın ruhuna da uymayan hazır modellerin konformizmine kapıldı.

Boşanma Komisyonu Raporu: Muhafazakâr aile politikası

Muhafazakâr aileyi savunmak ile bunun devlet politikası haline getirilmesi arasında önemli bir fark var. İlki görüş bildirmektir; ikincisi ise bu yönde baskıcı yasaların çıkması için zemin hazırlamaktır. Bu görüşte olmayan milyonlarca insana ve kadınlara “muhafazakâr aile modeli”ni zorla kabul ettirmek, akıl dışı bir girişim olarak önümüzde duruyor.

Boşanma Komisyonu Raporu kabul edilemez!

Özellikle TCK’nın 103’üncü maddesinde istenen değişiklik, açıkça çocuğun (yani kız çocuğunun) cinsel istismarda bulunan kişiyle evlendirilmesi ve onunla evli kalmasının, istismarcısının da bu yolla zaman içinde cezadan kurtulmasının yasal zeminini hazırlıyor. . Böyle bir yasa gerek çocuk ve gerekse kadın haklarına açık bir saldırıdır ve utanç vericidir.

Avrupa’nın İslâm’la sınavı

Bugün, asırlara dayanan bu dünya hegemonyasına karşı evrensel bir uyanışın olduğunu da görebiliriz. Bu olguyu görünür kılan ilk örnek, Batı’nın yüz yıldır dışlamaya ve altakonumlamaya çalıştığı İslamiyetin, Batı’nın çifte standartlılığını ortaya çıkaracak biçimde yeniden gündeme gelmesi. Çevre ülkelerdeki Müslümanların yüz yıllık ayrımcılığa ve dışlanmaya açık seçik karşı koyuşu, Avrupa ve Batı’nın önüne bir insan hakları ve inanç özgürlüğü sınavını getiriyor.

Çıkış yolu demokratikleşme

Siyasi aktörlerin ve hükümeti destekleyen kimi basının söylemlerine baktığınızda, bugün belirgin bir daralma, dışlama ve düşmanlaştırmanın hâkim olduğunu görüyoruz. Hükümet yanlısı basında kraldan çok kralcı tutumların belirmesi ciddiyetsizliğe ve savrulmaya işaret ediyor.

Kemalizmin veçheleri ve liberal görünümlü Kemalistler

O günün tabiriyle “Kamalizm”in liberalizme karşı mücadelesinin, kuruluş öncesine de dayanan uzun ve şiddet dolu bir tarihi var.

Kemalizmin çözülüşü ve muhalefet

Son on yılda bu ülkede olup bitenler köklü bir değişimin ağır sancılarından ibaret. Post-modern çağda ve dünyada, Kemalizmin iflası ve yeniye direnenlerin ümitsizce çabaları şimdiki adlandırılması zor ortamı yaratıyor. AKP muhafazakâr sekülerliği savunarak ve yaşama geçirerek, Kemalizmin kalesi olan milliyetçi, baskıcı ve tektipçi sekülerliği temellerinden sarsıyor. Kemalizmin Batı’daki müttefikleri ve ülkedeki alışılmış iktidar odakları ise buna karşı koymak için her yolu deniyor.

‘Milli’ değil ‘yerli’ demek istemiştim

Bu ülkede “milli” kavramı, uzanımları ırkçılığa, İslamiyet dışındaki inanç sistemlerine düşmanlığa ve yabancı düşmanlığına varan bir simge olarak kullanıldı. Yazımda, tam da bu simgeselliğe ve içeriğe karşı çıkmak için, Türkler/Müslümanlar dışındaki yerli halkların bu ülkenin asli ve en eski halkları olduğunu, yani bu ülkenin “sahip”lerinin yalnızca Türkler/Müslümanlar olmadığını, kültürel birikimimizi bu çoğulluğun yarattığı zenginliğe borçlu olduğumuzu ifade etmek için “yerli” kavramını kullanmıştım.

Meşru siyasî mücadeleyi de bombalamak: PKK’nın ahlâkî çöküşü

Bu yöneliş üç önemli hususu açığa çıkarıyor: İlki, canlı bombalarla, yalnızca bombaları patlatanların değil, örgütün de intihar eylemine giriştiğini; ikincisi, Kürtlerin statüsü dahil her türlü hakları için meşru ve siyasi mücadeleyi de bombalamak istediğini; son olarak, PKK’nın ahlâkî çöküş sürecinde olduğunu.