Amerikan siyasetinde 18’inci asırda Demokrat Partinin sembolü eşek ve gene aynı asırda Cumhuriyetçilerin sembolü fil olarak seçilmiş. Amerika’da esas itibariyle iki parti vardır. Herhalde gene de bu semboller halkın kafası karışmasın diye yaratıldı diye düşünüyorum.
Amerika belki de dünyanın en şanslı ülkesi. Her iki tarafta okyanuslar tarafından korunurken kuzeyinde ve güneyinde “şeker” gibi iki komşusu var. Yeraltı ve yer üstü zenginlikleri harikadır. Turizm, gölleri, dağları ve nehirleriyle muhteşemdir. Kısacası her şeyi var.
18’nci asırda Amerika’ya giden Fransız tarihçi ve düşünür Alexis de Tocqueville Amerikan demokrasisi üzerine yazdığı kitapta demokrasinin özünün koşulların eşitliğine dayandığını ileri sürmektedir. Çünkü Tocqueville’e göre,” özgürlük, demokratik toplumlardan önceki toplumlarda da, her ne kadar sadece belli bir sınıfa, kasta ya da topluluğa ait olsa da bir biçimde var olur. O halde demokrasi, içinde sınıfsal ayrımların ve aristokratik eşitsizlik dogmasının ortadan kalktığı, tüm insanların birbirlerine benzer hale geldikleri ve böylelikle koşulların eşitliğinin bir ilke olarak genel kabul görüp, tüm yasalara, teamüllere ve alışkanlıklara nüfuz ettiği yeni bir toplum biçimidir.”
Fransa’daki o tarihlerdeki eşitsizlikten yakınan yazar eşitlikten hoşlanmış. Aslında ABD’de zencilerin durumu o zamanlar eşit değildi. İnsanlar dediği gibi, bir ölçüde benzer hale gelmiş.
Denize çıkışı olmayan Orta Amerika’da insanlar sabah işine gidip öğleyin hamburger ve Coca Cola tüketip, bahçeleri varsa çim kesip, akşam yemeğinden sonra varsa beyzbol izliyor ya da anlayamadığım “sit-com”lara gülüyor.
Ama resmen sınıfsal ayırım olmasa da gene paranın getirdiği ayırım var. Böyle zengin bir ülkede bir kısım insanların evsiz ve aç olmalarını kabul edemiyorum. Buna rağmen, Amerika’ya umut besleyip çok giden de var.
de Tocqueville’den bir asır sonra Amerika’da doğup Fransız aileden gelen Amaury de Riencourt, “The Coming Ceasers” (otokratları kastediyor) kitabında meseleye farklı yaklaşıyor.
Daha önce bu sütunlarda yazmıştım. Yazar ,otokratların doğuşunu tarihi ve felsefi bir gelişime bağlıyor ve kültür ile medeniyet arasındaki farkı vurguluyor.
Kültür ferdiyetçi iken onu zaman bakımından takip eden medeniyet fertleri arka plana atarak toplumları standart hale getiriyor. (Bizde de Sayın Cumhurbaşkanı tek tip gençlik yaratmak istemişti.)
Bu gelişmenin yani standartlaşmanın “Sezar”lara yol açtığı sonucuna varıyor. de Riencourt sıradanlaşmaya karşı. Helenistik geleneğinden gelen Avrupa’lı Amerikalı’dan farklı. Mesela Amerikalılar gibi şirketler vasıtasıyla toplu seyahat etmiyor. Ferdiyetçi. Avrupa’da iki parti yerine çok parti olması da bunun başka bir göstergesi.
Demokrasi aslında de Riencourt’un işaret ettiği gibi bir burjuva rejimidir. Çok zordur. Nehru da Churchill de buna işaret edip “ama daha iyisi yok” diyor.
Amerikan seçimleri bütün dünyayı etkiliyor. Amerikan halkı bu seçimde eşek ile fil arasında sıkışmış durumda.