Evlilik ve boşanma dendiğinde gözümün önüne gelen bir Anadolu kadını var. TRT’nin ödüllü Ömür Dediğin programında evliliğinde altmış yılı devirmiş yaşlı bir kadına soruyorlardı, ‘nasıl hiç tanımadan evlendiğin bir adamla bunca yıldır geçiniyorsun’ diye. Cevap boşanmaların baş döndürücü bir sayıya ulaştığı günümüz için çok manidar doğrusu; ‘bizim zamanımızda anlaşamamak diye bir şey yoktu kızım’ diyordu teyzemiz.
Şimdiki zaman itibariyle boşanma oranımız Avrupa ve Amerika’daki gibi yüzde ellilerde olmasa da, yüzde yirmibeşlere ulaştı ki bu hiç küçümsenecek bir rakam değil. Aydın Üniversitesi Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin gerçekleştirdiği Boşanma Çalıştayı’nda mesele enine boyuna tartışıldı ve aileye destek vermenin yolları üzerine konuşuldu.
Anlaşamama elbette yeni icat edilmiş değil. İnsanlar nice mutluluklar yaşarken öte yandan da ayrılığın toplumsal sonuçlarıyla, sonraki yaşamın daha da karanlık ihtimalleriyle baş etmenin güçlüklerini tartıyor, nice kem sözü, anlayışsızlığı, uyumsuzluğu, kadirbilmezliği sineye çekiyorlardı. Bunu her iki taraf için de söylemek mümkün. Fakat şu bir gerçek ki boşanmaların faturası daha çok kadına çıkarılır. Televizyondaki evlilik programlarına katılan yüzlerce boşanmış erkek, “çöpsüz üzüm” tabiriyle sahne alırken, çocukların annede olduğunu ve bu yönüyle çocuk problemi olmayıp yalnız bir aday olduklarını vurgularlar.
Araştırmaların gösterdiği çarpıcı gerçeklerden biri de boşanmada engelli çocukların annede kalması ve erkeğin bu mübarek emanetin gündelik yaşamdaki bakım ve problemlerine katkı vermek şöyle dursun, masraflarının karşılanmasına destekten bile imtina etmesidir, sorumluluklarını hakkıyla gerçekleştirenler müstesna elbette.