16 Nisan referandumunu analiz ederken, referandumun seyrini etkileyen en önemli faktör olarak 11 Mart tarihini esas alabiliriz. Türkiye ile AB arasında yaşanan referandum gerginliği 11 Mart’ta Hollanda ile diplomasi krizine dönüştü. Bu tarihe kadar nasıl yönetildiğimiz ekseninde seyreden tartışma, yerini dışarıya karşı nasıl tepki gösterdiğimiz yoğunlaşmasına bıraktı. O noktaya kadar, psikolojik üstünlük ve söylem üretme yeteneği Hayır cephesindeydi. Hayır cephesi daha enerjikti, daha yaratıcıydı, moral üstünlüğe sahipti. Ancak 11 Mart tarihinden sonra mücadeleye bir denge geldi. Çünkü Evet ve Hayır cephesinin birbirini etkileme yetenekleri ve stratejileri etkilendi.
Diplomatik krize kadar Evet-Hayır etkileşimi, Evet’den Hayır’a doğru bir seyir izliyordu. Zaten son 1 Kasım 2015 seçim sonuçları baz alındığında yüzde 60’ı bulan potansiyel Evet oylarının fiiliyatta yüzde 50-55 bandında seyretmesi de bu etkileşimi doğrulayan bir veri olarak önümüzde duruyordu. Kişisel kanaatime göre, etkileşim krizden sonra şu forma büründü: Kriz Evet’ten Hayır’a geçişi durdurdu. Ama en azından henüz, Hayır’dan Evet’e geçiş şeklinde bir seçmen davranışı doğurmadı.
Kararsızlar eşit etkilendi; ancak…
Diplomatik kriz kararsızlar üzerinde eşit bir değişim yarattı. Yüzde 15 olduğu ifade edilen kararsızların yarısı krizden dolayı Evet’e, diğer yarısı da Hayır’a sempati beslemeye başladı. Bu durumu yaratan da kararsız seçmen kitlesinin krizi ne şekilde algıladığı oldu. Kararsızların yarısı Avrupa’nın kendi değerlerini ayaklar altına alan tutumunun milli gururu rencide ettiğini düşünürken, diğer yarısı de Evet cephesinin oyları etkilemek için krizi kurguladığına hükmetti. Bu sonuca nereden ve nasıl ulaşıyorum? Krizden sonra Evet ve Hayır oylarında göze çarpan herhangi bir değişiklik yaşanmamasına bakarak.
Ancak bu eşit etkilenme hali, Almanya’nın hükümetten esirgediği miting hakkını 18 Mart’ta Frankfurt’ta PKK’ye tanıması, üstelik bu adımı diğer ülkelerin de izlemesiyle birlikte, artık değişmiş olabilir. Bu çifte standartlılık gösterisinden sonra, AK Parti’yi de aşan şekilde Türkiye’ye yönelik kastî bir tutum algısı oluşursa, kararsız seçmenlerin tutumunun, özellikle de Ülkücü karakterli kararsız seçmenlerin tercihinin Evet lehine değişmesi mümkündür.
Liberter muhafazakâr kadın profili
Diplomatik krizin referendum açısından etkilediği, ancak görünürlük kazanmayan bir diğer seçmen kategorisi kadınlar oldu. Krize kadar muhafazakâr dünyada, kendi değerlerini korumayı değil kendi değerlerini bir özgürlük formu içinde ifade etmeyi önemseyen bir kadın profili vardı. Bu profil, bazılarının zannettiği gibi muhafazakârlığa katı ve dogmatik yorumlar üzerinden bakmıyordu. Muhafazakâr değerleri daha özgür yaşam formları içinde ifade etmeyi tercih ediyor; AK Parti’yi de diğer İslâmî yapılara göre kendilerine daha fazla özgürlük imkânı sağlayan bir oluşum olarak okuyorlardı. O yüzden AK Parti’nin referandumu ve diğer kamusal etkinlikleri aşırı İslâmlaştırma eğiliminden pek hazzetmiyorlardı. Bence kararsızların üçte birlik bir kesitini bu şekilde, yani daha liberter düşünen muhafazakâr oylar oluşturuyordu.
Ancak diplomatik krizden sonra bu yapının hissiyatı değişti. Avrupa üzerinden AK Parti’nin sıkıştırıldığı zannına kapılan liberter eğilimli kadın seçmenler, yeniden kendi değerlerini korumayı ön plana aldı. O değerleri özgürlük formları içinde ifade etmeyi ise geri plana itti.
Ya 18’lik delikanlılar!
Referandumda seçmen yaşının 25’den 18’e indirilmesi uygulamasıyla birlikte oy kullanacak 7.5 milyon seçmenin hangi yönde hareket edeceğine dair, elimizde bir karine yok. O yüzden diplomatik krizin bu seçmen kesiti üzerindeki olası etkilerini veriler üzerinden konuşamıyoruz.
Ancak bazı varsayımlar geliştirebiliriz. Bence yüzde 12.9’luk bu genç seçmenin yarısı sandığa gitmeyecek. Zaten Metropol anket şirketi de bu oranı yüzde 46 olarak veriyor. Kendi durumlarından memnun olmama ruh halinin daha ön plana çıktığı genç seçmen grubunun, kendilerine oy imkânı tanıdığı için AK Parti’ye sempati geliştireceğini de iddia edemiyoruz. Çünkü bizi bu yönde düşünmeye sevk edecek bir tesbit yok.
Eylem ve değerin bilgisi
11 Mart Hollanda-Türkiye diplomatik krizinin referandum üzerinde hangi yönde etkili olacağının esas belirleyeni, bundan sonraki propaganda savaşları olacak. Evet cephesi “Türkiye ve Türkiye’ye karşı olan Batı” şeklinde bir algı oluşturmaya, özellikle kararsız kalan veya Hayır diyebilecek MHP’li seçmen üzerinde etkili olmaya gayret gösterecek. Hayır cephesi de, krizi “seçmen tercihini etkilemeye yönelik kurgu” şeklinde algılatmaya, böylece seçmende “araçsallaştırıldıkları” yönünde bir kanaat oluşturmaya çalışacak.
11 Mart, yapıp etmeyi belirleyen bir eylem ilkesiydi; seçmenin bunu nasıl algıladığı ise değer ilkesi (değerin bilgisi) olacak. Dolayısıyla gerçekliği nasıl gördüğümüz değil nasıl yorumladığımız, 16 Nisan sabahı seçmenin davranışını etkileyecek en önemli praksis olacak.