Ana SayfaYazarlarİflah olmaz kötümserlik

İflah olmaz kötümserlik

Dünya gümbür gümbür değişiyor.

20. Yüzyılın son çeyreğinde ulusal sınırların aşıldığı, mal/hizmet/sermayenin serbest dolaşıma girdiği “küreselleşme” gerçeğiyle tanıştık. Aralık 1989’da Berlin Duvarı yıkılırken duyduğumuz ses dünya siyasi tarihinde yeni bir çağı haber veriyordu. Doğu’da Çin yükselirken, Avrupa, birliğini geliştirmeyi tartışıyor; ABD, Orta Asya ve Orta Doğu’ya ordu göndermeyi göze alan emperyal ataklar yapıyordu. Ardından Mağrip ve Mezopotamya ayaklandı. Sosyolojiler, haritalar, ideolojiler… Her şey yanı başımızda ve içimizde değişiyordu…

 

Türkiye de 80’li yıllarla birlikte kabuğunu kırmaya yöneldi. Küresel açılımlar içeride büyük direnç gördü. 2000’li yıllarda adım adım statüko aşıldı.

 

Bugün oyun yeniden kuruluyor ve ülkemiz de dışında kalmasının imkânsız olduğu bu oyunun aktörlerinden birisi…

Üç beş cümlede özetlemeye çalıştığım bu hal ne anlama geliyor? Bugün yeryüzünde var olan toplumların; siyasetçileriyle, aydınlarıyla ve sıradan insanlarıyla daha önce bilmedikleri, belirsiz, kaotik yeni bir deneyimin içinden geçtikleri anlamına geliyor.

 

Kavimler göçünü hatırlatan büyük nüfus hareketlerinin yaşandığı, din üzerinden üretilebilen şiddetin yeryüzünde “güvenli medeniyet alanı” bırakmadığı, büyük güçlerin ellerini ordularına attığı tekinsiz zamanlarda yaşıyoruz. Hiçbir aktörün işi kolay değil. Akla, sağduyuya, ölçülü cesaretlere, önyargısız tartışmaya, dayanışmaya ve galiba en çok da umuda ihtiyaç var.

 

“Sol muhalefet” adına söz alanlardan iki pasaj seçtim.

“Gele gele, insanlığın yüzde birini yüzde doksan dokuzundan daha zengin yapmış bir düzen kurabilen, her türlü kötülüğün anası bir vahşi kapitalizme varabilen Batı uygarlığıyla, gele gele, menfaat düşkünü, ahlâksız üçüncü sınıf Üçüncü Dünya siyasetçisiyle kafa kesen, tecavüzcü IŞİD'çi kombinasyonuna varabilen İslâmcılık, elbirliğiyle yerinden yurdundan ettikleri insanları hangi toplama kampında tutsak diye anlaşıyor, bunun karşılığında biri ötekine para ve çıkar temin ediyor. Daha nasıl karanlık çağ olsun? (Ümit Kıvanç: Haysiyet meselesi-öyle bakalım)”

 

“İnsanın ülkesinin dibi boyladığını adım adım izlemesi, katlanması zor bir iş… Gazeteciler hapse, barış adamı mezara; Kürtlerin gençleri ellerde silah hendek, barikat başına; Türklerin gençleri onları kovalamaya, ölmeye, öldürmeye… Dibi boylamanın tarifi bu değilse nedir?.. Birkaç şuursuz, tüm bu olanların nedeninin “yükselen Türkiye’yi durdurma gayreti” olduğuna sahiden inanıyor belli ki.. İnsan azıcık sıkılır, utanır, ama yok. İşin sonunda, bir ara üye olmaya gayret etmeye bile tenezzül edilmeyen AB’nin kapı bekçisi olduk…” (Nuray Mert: Dibi boylayan ülkemiz)

 

Bir çağ değişirken yönünü arayan bir topluma ses veren iki muhalif aydın…

Murat Belge, belki de tam bu tutumu kastederek şöyle yazmış: “… kapitalist hegemonyanın kadroları yetersizliklerini rakipsiz bir ortamda sergilerken, sol, inandırıcı bir alternatif olarak sağlam bir şekilde ortaya çıkmış değil. Bunun başlıca nedeni, bence, solun neye “hayır” diyeceğini bilmesine rağmen, toplumlara bir hayat biçimi önerememesinde.”  (Solun dünyada konumu)

 

Hayır; Belge’ye katılmıyorum. Solun sorunu “yeni hayat biçimi önerememesinde” değil; önermek gibi bir derdi olmamasında… Çünkü sol, olup bitene müdahale etme, gidilecek yolu bulma işlevi içinden eleştiri üreten bir ideoloji değil artık. O yüzden solun “hayır”larını da ciddiye almak imkânı yok. 

 

Kendi benzersiz değerliliğine inanmanın bir aracı olarak yalnızca kötülüğü tanımlamak isteyen iflah olmaz bir karamsarlık bu… “Berbat, çürümüş uygarlıkları!” gösterip kendi muhalif kimliğinin erdem adası olduğu tatminini yaşamak arzusu…

Sol, bir sosyal sorumluluk dili olmaktan çıktı. Kişisel patolojilerin terapisi işlevi görüyor.

 

Kaynak: YeniYüzyıl

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik