Ana SayfaYazarlarFransa’da nepotizm sona eriyor mu?

Fransa’da nepotizm sona eriyor mu?

 

Nepotizm” Latince “yeğen” anlamına gelen “nipos” sözcüğünden türemiş olan eş, çocuklar ya da akrabalar başta olmak üzere yakın arkadaşların, kamuda iş veya avantajlı bir konum sağlanmak suretiyle kayrılması anlamına geliyor. Murat Belge’nin bundan üç yıl kadar önce T24’te yayımlanan “Nepotizm” başlıklı yazısında belirttiği gibi, Türkçeye belki “yeğencilik” olarak çevrilmesi uygun olabilir ama bizim böyle bir sözcüğümüz yok.

 

Nepotizmin bu tanımı aslında kelimenin geniş anlamına tekabül ediyor. Nepotizm ilk olarak Katolik Kilisesi’nde Papa 3. Calixto’nun (Alfonso de Borja) biri sonra Papa (Alessandro VI) olan iki yeğenini kardinal atamasıyla başlayan bir eğilimin (yeğenlerini, oğul ve torunlarını atayan 7 Papa var) sonucu XVII. yüzyıldan itibaren Latin dillerine girmiş bulunuyor. “Yeğen” sözcüğünün ön plana çıkmasının nedeni bu ama bazı Papaların ve rahiplerin kendi oğullarını “yeğen” sıfatıyla büyüttüklerini de akılda tutmak gerekir.

 

Konumuz Fransa’ya gelince, nepotizmin en belirgin örneklerine yakın akrabalarını kamuda önemli görevlere getirmiş, kardeşini “José Napoléon Bonaparte I” unvanıyla İspanya Kralı olarak atamış olan Napolyon Bonapart’ın İmparatorluğu döneminde rastlanıyor. Devletin üst düzeyinde bir nepotizm, evrensel demokrasi ilkelerine aykırı olması nedeniyle, bugün artık değil Fransa, iktidarın meşru olarak babadan oğula devrolduğu anayasal monarşilerde bile yok.

 

Ne var ki nepotizm, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 21. maddesine aykırı olmakla birlikte, geniş anlamıyla bugün hâlâ birçok ülkenin bürokrasisinde bir şekilde devam ediyor. Prof. Belge atıf yaptığım yazısında nepotizmin daha çok geri kalmış ülkelerde görüldüğünü söylüyor: “bir toplumda “nepotistik(bence Fransızca kökenli nepotik Türkçeye çok daha uygun) ilişkiler hâlâ yaygınsa, o toplumun modernleşme yolunda fazla bir mesafe almadığını söyleyebiliriz” diyor. Lafı döndürüp Türkiye’de özellikle AK Parti döneminde yaygınlaştığını öne sürdüğü nepotizme getiriyor. Emekli bir bürokrat olarak, Türkiye’de belirttiğim geniş anlamıyla nepotizm olmadığını savunmam mümkün değil ama Fransa’daki gibisi olsaydı eğer yer yerinden oynardı herhalde.

 

Konu aslında Serbestiyet okurları için yeni sayılmaz. Yılın başında Fransa’da patlak veren ve ılımlı Sağ’ın Cumhurbaşkanı adayı François Fillon’u bu yarışın dışına iten “Penelopegate” ile ilgili aynı başlığı taşıyan yazımda belirttiğim gibi, milletvekili ve senatörlerin birçoğu yasal olarak yıllardan beri kendilerine tahsis edilen ödeneklerden ücret ödeyerek eşleri, çocukları veya yakınlarını yanlarında asistan ya da danışman olarak çalıştırmaktaydılar. Üstelik 2013’te çıkan Şeffaflık Yasası’na kadar bu kişilerin adlarını bile bildirmek zorunda değillerdi. Başka ülkelere ahlak dersleri veren Fransız medyası bu konuda yıllardır uyuyordu. Eğer Le Canard Enchaîné ortaya çıkarmış olmasa parlamenterlerin bu “ekstra geçim kaynağı” (milletvekilleri için yaklaşık 9500, senatörler için 7500 avro ödenek) hakkında Fransız kamuoyunun bilgisi olmayacaktı. (https://www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/penelope-gate-757872)

 

Merciergate

 

Penelopegate patlak verdiğinde François Fillon bunu kendisine karşı düzenlenen bir komplo olarak nitelemişti. Bu görüşünde pek de haksız sayılmazdı. Birçok parlamenter yakınlarını “asistan” olarak yanlarında çalıştırmış, hatta çalıştırıyorken Cumhurbaşkanı adayı oldu diye sadece kendisi hedefe konulmuştu.

 

İkinci skandal, Fillon’un Adalet Bakanı, eski senatörlerden Michel Mercier’nin Anayasa Konseyi (Conseil Constitutionnel) üyeliğine atanması üzerine patlak verdi. Merkezdeki hükümet ortağı Demokrat Hareket MoDem’in Senatörü Mercier’nin 2003-2004 yıllarında iki kızına “parlamenter ataşesi” unvanıyla iş ve gelir sağlamış olduğu ortaya çıktı. “Le Canard Enchaîné” Mercier’nin 2007’de Rhône Departman Konseyi Başkanı iken oğlunu da yanında işe almış, ayrıca eşi Joelle’i 1995’ten 2009’a kadar “danışmanı” olarak çalıştırmış olduğunu öne sürdü. Michel Mercier yasal olarak suç oluşturmayan hakkındaki bu iddiaları doğruladı ve Anayasa Konseyi üyeliğinden çekildi.

 

Bu aslında doğru bir karardı. Fransız kamuoyu artık seçilmiş siyasetçilerin yanlarında ücret karşılığı aile bireylerini çalıştırmalarını etiğe aykırı buluyordu. Kâğıt üstünde favori görülen Fillon’un isminin üstünü bu nedenle çizmiş, böylece Emmanuel Macron’un Cumhurbaşkanı seçilmesinin yolunu açmıştı. Ayrıca Philippe hükümetinin, Macron’un seçim kampanyasında verdiği söz üzerine hazırladığı organik yasa tasarısı da çıkmak üzereydi. Bu yasa yürürlüğe girdikten sonra yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevli Anayasa Konseyi’nde gönül rahatlığıyla görev yapması mümkün değildi.   

 

 Kamu Hayatı Ahlak Yasası

 

“Kamu Hayatı Ahlak Yasası” (Loi de Moralisation de la Vie Publique) olarak adlandırılan yasa tasarısı geçen hafta (9 Ağustos) 62 çekimser 72 ret oyuna karşılık 472 oyla yasalaştı. Bu yasayla Fransa’da “ailevi işler” nihayet yasaklanıyor.  Milletvekilleri ve senatörler bundan böyle aile bireylerini yanlarında çalıştıramayacaklar. Çalıştırdıkları ortaya çıkanlar da yüksek para cezası (45 bin avro) ödemek zorunda kalacak. Yasağın kapsamına bakanlıklar ve yerel yönetimler de giriyor elbette.  

 

Yasayla ayrıca parlamenterlere maaşlarına ilave olarak verilen “görev masrafları tazminatı” (indemnités de frais de mandat) için mahsup zorunluluğu da getiriliyor. Daha önce masraflar ciddi olarak kontrol edilmiyor ve parlamenterler eş, dost çalıştırarak ya da böyle göstererek ilave bir gelir sağlamış oluyorlardı.

 

Yasanın kaldırdığı bir başka uygulama da “parlamenter rezerv” olarak adlandırılan ve her yıl dağıtılan ekstra ödenekler. Parlamenterler ekstra ödenekleri seçim bölgelerinde kendilerine yakın sivil toplum örgütlerine sübvansiyon olarak dağıtageliyorlardı. Bu da doğal olarak siyasi kayırmacılığı (clientélisme) özendiriyordu.

 

Sonuç olarak, Le Monde’un bu konuyla ilgili başyazısında altının çizildiği gibi, Fransa’da seçilmişler bu yasayla 4 Ağustos 1789’dan beri ilk kez bazı ayrıcalıklarını yitirmiş bulunuyor. Nepotizmin ve genel anlamda kayırmacılığın önüne geçilebilmesi bakımından bunun önemli bir adım olduğuna kuşku yok. Ama Adalet Bakanı Nicole Belloubet’nin de belirttiği gibi, bir yasayla ortalığın birden güllük gülistanlık olmasını beklemek doğal değil. Parlamenterlerin tutum ve davranışlarının evrim geçirmesi de şart. Ana muhalefet partisi Cumhuriyetçiler’in (LR/ Les Républicains) 60 mensubunun daha aynı gün (9 Ağustos) Anayasa Konseyi’ne, aile bireylerinin çalıştırılmasının yasaklanmasının “ayırımcılık” olduğu gerekçesiyle yasanın iptali için başvurduklarına bakılırsa bu evrimin hiç de kolay olmayacağı ortada.  

 

   

 

 

  

- Advertisment -