Yaz aylarına Avrupa Parlamentosu seçimleri ve devamında aşırı sağ partilerin oylarını arttırdığı seçim sonuçlarıyla giriş yapan Avrupa ülkelerinde bu heyecanı bastıracak başka bir etkinlik var bu sene : EURO 2024™️. 4 yılda bir gelen bu turnuva düzenlendiği ülkeye neler kattı, Avrupa’da sokağın nabzı nasıl gerilimden eğlenceye geçti? Turnuva atmosferi ve maçları bu deneyimi yaşamaya kesinlikle değerdi.
Almanya turnuvaya hazır mı?
1960 senesinden beri her 4 yılda bir düzenlenen UEFA Avrupa Futbol Şampiyonası (kısa adıyla EURO) geçmişte sadece bir kere 2020 senesinde Covid yüzünden 2021’e ertelenmişti. Avrupalı futbolseverlerin çok sevdiği ve sıkı takip ettiği, Almanya ve İspanya’nın 3’er şampiyonlukla turnuva tarihindeki en başarılı takımlar olarak ipi göğüslediği turnuva bu sene Avrupa’nın en büyük ülkelerinden biri olan Almanya’da 14 Haziran – 14 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşiyor. 10 Alman şehrinin ev sahipliği yaptığı bu turnuva yaz ayında turist çekmesi zor olan ülkeyi şimdiden turist cenneti haline getirmiş durumda. Ülkeye turist, dolayısıyla döviz de çeken bu turnuvaya Almanlar da hem altyapı hem de lojistik olarak oldukça iyi hazırlanmış. Yaygın tren hızlı ağına sahip ülkede bir şehirden diğerine geçmek oldukça kolay. Normal şartlarda 100-150 € aralığında değişen tren biletleri oldukça pahalı; fakat Deutche Bahn (DB) ve UEFA turnuvaya özel olarak maç bileti sahiplerine kampanya düzenlemiş. Maç biletinizin olduğu şehire veya şehirden yolculuk yapıyorsanız 29.99 € karşılığında Almanya içerisindeki herhangi bir şehire hızlı tren bileti alabiliyorsunuz.
Turnuva için gelen turistlere sağlanan kolaylıklar bunlarla kısıtlı değil. Maç biletinizin olduğu şehirde sabah 06:00 ile ertesi gün 18:00 arasında 36 saat boyunca ücretsiz bir şekilde şehir içi toplu taşımayı da kullanabiliyorsunuz. Şehir merkezlerinden çoğu stada doğrudan ulaşım raylı sistem aracılığı ile sağlanıyor, bu sebeple bu kolaylık oldukça faydalı. Bu ulaşımda da maç çıkışı olmasına rağmen İstanbul Metrobüsü kaosu ya da Seyrantepe metrosu sıkışıklığı da yaşamıyorsunuz. Maç öncesi ve sonrasında ard arda gelen araçlarla kolay bir şekilde şehir merkezine ulaşabiliyorsunuz.
Maçlar 10 farklı şehre yayıldığı için 10 farklı statta oynanıyor, bu statların bir kısmı 40.000 kişi, bir kısmı ise 70.000 kişi kapasiteli. Almanya’nın turnuva için yeni bir stadyum yapmasına gerek yoktu. Bu yüzden de yeni bir harcama yapmak zorunda kalmadı. Esas ilginç olan ise bu 10 şehirdeki statlardan bir kısmının ikinci ligde oynayan takımların statları olması. Bırakın günümüzde büyük takım olmayı birinci ligde oynamayan takımların bile 40.000 kişi kapasite üstü statlar var. Yeni yatırım yapmalarına gerek kalmamasının diğer bir güzel yanı da bir harcama olmadan gelir kazanıyor ve ülkelerini tanıtıyor olmaları. Yunanistan’ın ekonomik olarak batış hikayesinin Olimpiyat ev sahipliğini almalarından geçtiğini bilen herkes bunun önemini anlayacak ve kabul edecektir.
Şehir altyapısı olarak turnuvaya hazır olan ülkenin esnafı da turnuva için oldukça hazır ve haliyle heyecanlı. Bizzat gözlemleme şansım olan Münih ve Köln şehirlerinde sokaklarda futbol coşkunu hissetmek mümkün. Özellikle maç günlerinde şehrin her noktasında binlerce insan bulunuyor. Maç öncesi ve sırasında restoranlarda yer bulmak oldukça zor; çünkü turnuva heyecanını kalabalık içinde yaşamak isteyen yerel halk ve turistler restoranları ve şehrin çeşitli yerinde bulunan Fan Zoneları (Ücretsiz maç izleme alanı) dolduruyorlar. Daha önce kış ayında bulunduğum en geç 8’de sokak yaşamının bittiği, mağazaların, restoranların kapandığı Münih’te bile maç günlerinde restoranlar gece yarısına kadar açıktı. Hizmet sektöründe çok iyi olduklarını söylemeyeceğimiz Almanlar bu turnuva özelinde bütün mağaza ve restoranlarında bunun tersini kanıtlarcasına güler yüzlü ve iyi hizmet veriyorlar. Dolayısıyla yerel halk ve esnafın da turnuva için hazır ve heyecanlı olduğunu söylemek mümkün.
Sokak siyaset konuşmaktan sıkılmış sadece futbol diyor
Disiplinli, kuralcı ve soğuk yapılarıyla sterotipleştirilen Almanlar ve Alman şehirlerinde turnuva boyunca bu tanımlamadan eseri yoktu desek yeridir. Farklı kültürlere sahip onlarca Avrupa şehrinden gelen taraftarın da etkisiyle her sokakta marşlar söyleyen, dans eden insanları görmek mümkün. Özellikle İspanyol taraftarlar maç günlerinde şehirlerde sabahtan maç saatine kadar eğlenirken sokaktaki halkı da eğlencelerine katarak sosyalleşiyorlar. Bütün taraftarların mutlulukla, barış içinde eğlenebildiklerini görmek ayrıca mutluluk verici. Maçlarının olduğu gün tramvayda beraber şarkı söyleyen Gürcü ve İspanyol taraftarları turnuva Türkiye’de yapılsaydı görür müydük diye kendine sormadan edemiyor insan.
Hal böyle olunca da sokaklarda konuşulan tek şey turnuva, yaşanan en baskın duygu da heyecan oluyor tabii ki. Seçimlere katılım oranları Türkiye’ye kıyasla hep düşük seyreden (Ortalamada %65 civarında) Avrupalılar siyaset ve aşırı sağın yükselişi gündemlerini bir aylığına rafa kaldırmış gözüküyorlar bu dönemde. Turnuva sırasında meclis seçimi yapılacak olan Fransa ve İngiltere takımlarının taraftarları bile takımlarının yarı finale yükselme olasılıklarını hesapladıkları kadar siyaseti ve meclisteki koltuk sayısını hesaplamıyorlar bu süre içerisinde. Sadece sokaktaki halk değil televizyon ve sosyal medyada da ağırlıkla konuşulan gündem futbol ve milli duygular olunca siyasilerin verdikleri demeçler de daha sakinleşiyor, yüzleri gülmeye başlıyor. Dolayısı ile futbol Avrupa’da yükseldiği düşünülen ve bundan korkulan aşırı sağı bir süreliğine unutturmuşa benziyor.
30 Haziran’da Köln’deki İspanya-Gürcistan maçı öncesinde sokaktaki hakimiyet ve üstünlük kesinlikle İspanyol taraftarlardaydı. Şehrin her yerine yayılmış taraftar kitlesi neşeleriyle şehrin kapalı havasını bile açmayı başardılar. Sokaktaki görünürlükleri az olan Gürcü taraftarlar ise statta kendilerini gösterdiler ve hem sayı olarak hem de destekleriyle maç sırasında İspanyol taraftarları bastırdılar.
İspanya-Gürcistan maç atmosferi
İspanya – Gürcistan maçı izlemesi oldukça keyifli turnuvanın en gollü maçlarından biriydi. İki takım taraftarlarının stadı tıklım tıklım doldurdukları maçın atmosferi de oldukça keyifliydi. Matador kostümü ile taraftarını coşturan İspanyol bir taraftar ise bütün UEFA fotoğrafçılarının da dikkatini çekmişti. Stadyumda ilgimi en çok çeken şey ise maçın oturarak izlenmesi oldu. Türkiye’de maçlarda 90+ dakika ayakta zıplamaya alışık bedenim oturarak izlenen ve önemli pozisyonlarda kalkılan bu maç tecrübesinde adeta mutluluktan kendinden geçti.
Stadyumda her yerde yiyecek-içecek stantları mevcuttu bu yüzden biraz sıra olsa da tükenmez uzun sıralar olmaksızın yiyecek içecek ihtiyacımızı karşılayabildik. Fiyatlar haliyle şehir içindeki fiyatlara kıyasla yüksekti; ama o kadar da erişilmez değillerdi. Bir sandviçi 6€’ya yiyip suyu 4.5€’ya içebilirsiniz. Turnuvaya özel olarak tasarlanan yeniden kullanılabilir bardaklarda sunulan içecekleri de 3€ depozito karşılığında içecek ücreti üstüne para ödeyerek alıyor, dilerseniz sonrasında bardağı geri götürüp depozitonuzu geri alabiliyorsunuz. Bu sayede de UEFA stat içi reklamlarında oldukça yet verdiği sürdürülebilirlik ve geri dönüşüm söylemlerini turnuvada da uygulamış oluyor diyebiliriz.
Şimdi kazanma sırası Türkiye’de
Bu yazıyı Köln’den Frankfurt aktarmalı yolculuk yaptığım Leipzig treninde kaleme aldım. Şimdi sıra bizim çocuklarda! Türkiye saati ile 22:00’da Avusturya ile karşılaşacağız ve heyecanımız oldukça yüksek. Umarım o maç sonrası deneyimlerimi zaferin getirdiği mutlulukla Almanya’daki Türk taraftarlar ve maç atmosferi yazısını Berlin’e sonraki maçımıza doğru yolculuk yaparken kaleme alabilirim.