30 yıla yakın bir süredir Kadıköy’de yaşamanın en kötü yanı ne diye sorsalar hiç düşünmeden Fenerbahçe maçlarının olduğu günler derim. En iyi yanı diye sorsalar yine hiç düşünmeden Fenerbahçe maçlarının olduğu günler diye cevap veririm. Fenerbahçe ile aramda nefret ettiği kişiye aşık olan hastalıklı bir ilişki var…
Fenerbahçe’nin maçı olduğu günler Kadıköy Çarşı içinde erken saatlerden itibaren bir nümayiş başlar. Masalar kurulur, günün önemine binaen marşlar söylenir, akşam saatlerine doğru ise alınan alkolünde etkisiyle bu doruğa çıkar. Takımın kimle maç yaptığının önemi yoktur aslında, küfürlü sloganlardan aslan payını Galatasaray, Beşiktaş ve son yıllarda yaşanan gerilimlerden dolayı Trabzon alır. En çok da Galatasaray haliyle…
Dün, öğleden sonra Kadıköy’de kısa bir tur attım. Akmar Pasajı’nın olduğu sokaktan başlayıp, Balıkçılar Çarşısı, Serasker ve Osmancık sokakta gezindim. Tanıdıklarla birkaç kelam edip, kısa gözlemler yaptım. Genel olarak Fenerbahçe taraftarı mutlu ve umutluydu. Takımlarının kötü durumda, Beşiktaş’ın ise futbol olarak çok iyi olması pek ilgilendirmiyordu onları. Fenerbahçe taraftarının hayran olduğum bir özelliği var; takım ne durumda olursa olsun destekliyorlar ve umutlarını hiç kaybetmiyorlar. Son yıllarda Fenerbahçe Stadı’nda derbilerden büyük takımların elinin boş dönmesinin önemli bir nedeni de bu. Taraftarın yeşil çimlere verdiği enerji: “Ne durumda olursak olalım biz bu maçı alırız…”
Bir de esnafın yağmur duasına çıkar gibi, Fenerbahçe'nin galibiyeti adına duaya çıkması var işin içinde…
Kadıköyi esnafının hangi takımı tuttuğunun bir önemi yok. Fanatik Galatasaraylı olabilir, ya da başka bir takımı tutabilir ama hep Fenerbahçe’nin kazanmasını ister. Fenerbahçe’nin kazanması demek mekanların dolması demek. Yani olay tamamen duygusal… Aynı duygusallığı futbolu yönetenlerde taşıyor olmalı ki, maça ayar verdiler; Fenerbahçe masayı devirdi. Türk futbolunun Galatasaray ile birlikte iki büyük ağabeyinden biri olan Fenerbahçe, ‘bu yarışta ben de varım’ dedi.
Maça gelince…
Maçı, 20 yılı aşkın bir süredir gittiğim Rizeliler Lokali’nde izledim. Lokal, Rıhtım Caddesi’nin hemen arkasında bulunuyor. Orta sınıf esnaf ve işadamlarından oluşan lokalin müdavimleri adının aksine her şehirden ve yöreden oluşan insanlar oluşturuyor. İşletmecisi Rizeli, mekanın sahibi ise Diyarbakırlı olan lokalin gelenleri genelde birbirini tanır…
Lokal ful dolu; Fenerbahçe formalı olanlar ağırlıkta demek hafif kalır, sadece bir tek Beşiktaş formalı Çorumlu Mustafa var, renk ahengini bozan. Mustafa’nın bütün hayatı Beşiktaş… Kurmuş masasını tek başına bir orduya karşı gelebilecek vakarlıkla duruyor; sarı lacivert renkler arasında… Mustafa dışında Beşiktaşlı da var mekanda ama onlar formasız. Bu maçta tarafsız olmaya karar vermiş biz Galatasaraylılar ise işin heyecanından çok eğlencesindeyiz. Ayrıca olası bir gerilimde ‘Barış Gücü’ görevi yapacağız haliyle…
Alt kat çok dolu ve yüksek gerilimli olduğu için maçı üst katta seyretmeyi tercih ettim. Üst katta birbirini uzun yıllar tanıyan insanlar var. Heyecan dorukta olsa da ortamı gerilrecek kimse yok. Maç, düşündüğüm gibi başladı. Fenerbahçe bütün enerjisiyle yüklenirken, Beşiktaş dengeli bir oyunu tercih etti. Maç böyle sakin bir şekilde sürecek derken Fenerbahçe’nin penaltı golü geldi. Üst kat karıştı haliyle. 70’inden sonra şansını artistlikte denemeye karar veren ve figüran rollerinde oynayan Bekir Abi, pantenti kendisine ait olan İngilizce, İtalyanca ve Yunancadan oluşan kendisinin bile anlamadığı sonu ‘Poli’ ile biten efsane sloganını atıp, kol hareketiyle taçlandırdı…
Aşırı gürültü üzerine üst kata çıkan Hayati Abiye ilk tepki fanatik Fenerbahçeli muhasebeci Halil’den geldi. “Dua et de Allah Fenerbahçeli futbolcuların ayaklarına güç kuvvet versin, bu maçı alalım. Yoksa LigTv’nin parasını zor çıkarırsın…” Haklıydı Halil, geçen yıl Fenerbahçe ve Galatasaray ligden erken kopunca lokale maç izlemeye gelenlerin sayısı yüzde doksan azalmış, sezon Hayati abi için erken sona ermişti. Bu yıl LigTV’yı alıp almama konusunda baya bir tereddüt geçirdikten mecburen almıştı. Galatasaraylı olan Hayati Abi, içten yenilmesini istediği Fenerbahçe’nin ‘ekmek parası ‘ parası sınavından geçiyordu…
Fenerbahçe’nin penaltı golünden sonra maç zıvanadan çıkıp biz ‘tarafsızlar’ için eğlenceli, Fenerbahçe ve Beşiktaşlılar içinse gerilimi yüksek bir hal aldı. Oynadığı futbolla kendisini hayran bıraktıran fakat derby maç performansı tartışılan Quaresma kendisini attırmak için elinden geleni yaptı. Rakibine arkadan çok sert girerek direkt kırmızı kart görmesi gereken Portekizli, hakem sarıyı verince bir dakika sonra kendini attırmayı başardı. Böylece futbolunun adaletini yerine gitmiş oldu… Maç artık Fenerbahçe için daha kolay geçecek diye düşünmeye kalmadan 10 kişi kalan rakibine karşı bir dakika sonra tek adam ihlaline düşen Fenerbahçe’den Neto atılınca oyuna yeniden denge geldi.
Maçın ikinci yarısında Beşiktaş mağlup durumdan kurtulmak için sağdan, soldan ortadan gol arayışlarına girdi. Kendi bilinen-bildiğimiz futbolunu oynuyordu, siyah beyazlı oyuncular. Buna karşın Fenerbahçe ise gardını alıp, iplere yaslanmayı tercih eti. Plan basitti aslında, Beşiktaş’ın ataklarını savuşturduktan sonra yaslandığı iplerin de yardımıyla şimşek hızıyla rakip kaleye gitmek… Bir iki pozisyonda başarılı oldu sarı lacivertliler… Hatta birinde Ozan Tufan bir metreden topu boş kale yerine direğe nişanlamayı tercih etti. Maçın en güzel hareketinin ilk yarı sonlarında Fenerbahçeli taraftarların son zamanlarda çok tepki gösterdiği Ozan’nın yatarak vurduğu vole olduğunu söylemeden geçmeyelim, haksızlık olmasın…
Beşiktaş aslında kendi futbolunu oynamaya çalışırken, aradığı golü de buldu. Negredo’nun attığı gol, yan hakem tarafından ofsayt gerekçesiyle ‘hiç’leştirildi… Ayrıca Cenk Tosun’a Fenerbahçe ceza sahasında yapılan hareket kesin penaltıydı. Kadıköy esnafının duaları hakemin gözünü o anda geçici kör etmeye yetmişti.
85. dakikada Atiba’nın atılması ve sonrasında gelen Fenerbahçe’nin ikinci penaltı golü maçı bitirdi derken; Babel’in golünün ardından İsmail Köybaşı’nın atılması takımları sahada eşitlerken, Fenerbahçeli taraftarlarını kalp krizi eşiğine getirdi. Maçın uzatma dakikaları bitmek bilmiyordu, eşitliği sağlamak için Beşiktaş var gücüyle saldırırken lokaldeki Fenerbahçelilere de bildikleri bütün totemleri yapmak ve dua etmek düşmüştü. Maçın son saniyelerinde herkes ayaktaydı, otelci Kemal “Ver mehteri, ver mehteri “diye sayıklıyordu…
Kırmızı bir Cumartesi gecesi yaşadı Kadıköy. Beş kırmızı kart, Şenol Güneş’in sahadan atılması ve tekmelerlerin bonkörce atıldığı bir geceydi. Aslında dün gecenin özetini maçın bitiş düdüğü ile birlikte otelci Kemal haykırdı “ Ver mehteri, ver mehteri…” Futbolumuzun da özetiydi bu söz iki ileri bir geri… Ya da iki geri bir ileri…Merter bölüğü böyle olaydı daha uyardı futbolumuzun hallerine…