Son günlerde Meclis kürsüsünde hararetli konuşmalar yapan bakanlar görüyoruz.
Normalde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne göre bakanlar Meclis Genel Kurulu’na ve komisyonlara katılamıyorlar.
Ama siyaset, bu sistemi icat eden hukuk dehalarının tasarımlarına sığmayınca bakanlar ile milletvekilleri ilişkisi kopunca, Meclis iç tüzüğünde değişiklik yapıldı ve sistemin ana mantığına ters olsa da bütçe döneminde meclis komisyonlarına ve genel kurula, başka zamanlarda da nöbetleşe Meclis çalışmalarına bakanların katılımının önü açıldı.
O yüzden bu aralarda bütçeleri görüşülürken bakanlar, Meclis’te uzun bir süredir bakan yüzü görmemiş milletvekillerinin birikmiş sorularına cevap veriyor.
Siyasetten gelmeyen bakanlar epey zorlanıyor ama İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gibi siyasette tecrübeli isimler için bu yeni sistemle ortadan kaldırılmış iyi bir siyaset yapma fırsatı.
Önceki gün Meclis’te CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, geçen hafta sonu yapılması planlanan Adana Kebap ve Şalgam Festivali’ni Valiliğin neden iptal ettiğini” sordu Bakan’a.
Bakan’ın cevabıyla CHP’yi hassas bir noktadan köşeye sıkıştırmaya çalıştığı anlaşılıyor:
“Bahsettiğiniz festival bu olsa gerek: Adana Dünya Rakı Festivali. Bu konuda Valiliğin bu festivale yönelik bir yasağı söz konusu. Zannediyorum rakı festivaline yasağı koyduktan sonra meseleyi, kebap ve şalgam festivaline döndürmüş olabilirler. Kısa bir süre önce Adana’da, Türkiye’den herkesin katıldığı, bir kültür durağı olan, ‘Adana Lezzet Festivali’ düzenlendi. Zannediyorum bilgide eksiklik söz konusu. Eğer bahsedilen rakı festivali ise bu rakı festivaline Adana Valiliği geçen yıl da bu yıl da yasak koydu. Ne geleneklerimizde ne de herhangi bir durumla bu, örtüşebilir değildir.”
Ama cevaptan murat edildiği gibi “rakı festivalini savunan CHP” değil, İçişleri Bakanı’nın festivalin iptal gerekçesi olarak “Geleneklerimizle örtüşmüyor” demesi tartışılıyor.
Acaba örtüşmüyor mu?
Bu tartışmanın ucunu Osmanlı’da içkinin tarihine, Abdülhamit, Atatürk dönemlerinde açılan bira, içki fabrikalarına, Tekel’e, devletin içkiden alınan vergilerle gördüğü kamu hizmetlerine kadar götürmek mümkün.
Ama herhalde esas mesele geleneklerimiz derken tek bir şeyden bahsettiğimizi zannetmekte.
Türkiye’de inançları, kültürleri farklı insanlar yaşıyor, şehirlerin de birbirinden farklı kültürleri, hayat tarzları var.
Bakan haklı olabilir. Böyle bir festival Trabzon’daki geleneklerle örtüşmeyebilir.
Ama Adana’nın gelenekleriyle örtüştüğü anlaşılıyor.
Çünkü bu festivalin arkasında bir yemek kültürü, en az 100 yıllık bir tarih var.
Bundan 100 yıldan fazla bir zaman önce Adana’daki Kuş Pazarı’na gelenler sabahın ilk ışıklarıyla ciğerle kahvaltı yaparken, onlara sabaha karşı çevredeki kebapçılardan çıkanlar rakılarıyla katılmış ve bir yemek geleneği başlamış.
Muhafazakar insanların hoşuna gitmiyor olabilir ama bu gelenek onlarca yıldır Adana’da yaşıyor.
Her Cumartesi gecesini Pazar’a bağlayan sabahın ilk ışıklarıyla binlerce Adanalı, sabah kahvaltısında ciğer ve kebap yiyip, yanında isterlerse rakı isterlerse şalgam içmeye Büyük Saat Kulesi’nin altında, bir zamanlar tarihi Kuş Pazarı’nın kurulduğu, şehrin en meşhur kebapçılarının olduğu Kazancılar Çarşısı’na geliyorlar.
Bütün Türkiye’nin olmasa da kendine özgü bir şehir olan Adana’nın geleneklerinden biri bu.
Herhalde başta AK Parti Sözcüsü olmak üzere, iktidar partisi içindeki Adanalı siyasetçiler de kendi şehirlerinin bu geleneğinden haberdardırlar.
Peki bu gelenek ne zaman bir festivale dönüştürülmüş?
Bu sorunun cevabı da her ne kadar kendisi o sırada AK Partili olmasa da Bakan beyi üzebilir.
2006 yılında.
2006 yılında, bu eski geleneği Altın Koza, Portakal Çiçeği gibi Adana’nın binlerce turisti şehre çeken festivallerinden birine dönüştürmeyi düşünen bir grup Adanalı, her Aralık ayının ikinci Cumartesi gecesi sabaha karşı başlamak üzere ilk festivali Büyük Saat Kulesi’nin altında düzenlemişler.
Festivalin adını da “Dünya Rakı Festivali” koymuşlar.
Bu adla festival 2015 yılına kadar her Aralık ayının ikinci cumartesisi yapılmış. Büyük Saat Kulesi’nin altında masalar kurulmuş, mangallar dizilmiş, içki içen içmeyen binlerce Adanalı bu geleneği burada yaşatmış, sadece bu festival için şehre binlerce turist gelmeye başlamış.
Festival bu adıyla, AK Parti iktidarında başlayıp, dokuz yıl boyunca da sorunsuz yapılmış.
Festival ilk kez 2015 yılında valilik tarafından iptal edilmiş. Tartışmalar yaşanmış, haberlere konu olmuş.
Valinin kararına itiraz edip, “Ben de orada olacağım” diyen kim olmuş peki?
Dönemin MHP’li Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü.
Yani son 31 Mart yerel seçimlerinde AK Parti ve MHP’nin ortak adayı.
Nihayet orta bir yol bulunmuş. Festivalin adı biraz da muzipçe Adana Kebap ve Şalgam Festivali olarak değiştirilmiş ama eğlencenin geleneksel içeriği değişmemiş.
Hatta Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, o yıl festival alanına “Pilotlara başarılar dilerim” diye bir de pankart astırmış.
2016, 2017, 2018 yıllarında da festival yine Kebap ve Şalgam Festivali adıyla, artık yüzbinleri geçen kalabalıkların katılımıyla sorunsuz yapılmış. İçki içenlerin de içmeyenlerin de sabaha karşı gidip katıldığı, kebap yediği bir eğlenceye dönüşmüş.
Bu festivale Adana’da bazı muhafazakar sivil toplum örgütlerinin uzun zamandır karşı çıktığı, iptal ettirmek için lobi yaptığı anlaşılıyor.
Nihayet bu yıl 14-15 Aralık günlerinde yapılacak festival Valilik tarafından iptal edildi.
Ama işin tuhaf kısmı şimdi başlıyor.
Çünkü Valilik bu festivali “Geleneklerimizle örtüşmüyor” diye değil, “terör ihbarı var” diyerek iptal etti.
Tecrübeli gazeteci Taner Talaş’ın yönetiminde Adana’da yayın yapan Küçüksaat.com haber sitesinin yayınladığı Adana Valiliği’nin resmi yazısına göre iptalin gerekçesi 4 Aralık 2019 günü, yani festivalden 10 gün önce Adana Emniyet Müdürlüğü’nden Valiliğe gelen “etkinliğe katılacak vatandaşlarımıza yönelik bazı saldırıların olabileceği ihbarı”.
Yazıda “olabileceği” dışında bir ayrıntısına girilmeyen bu ihbarın ardından başka bir çok güvenlik riski sıralanmış.
“DAEŞ terör örgütünün festival ve konser gibi yerlere saldırarak kargaşa ortamı çıkarmaya çalışabileceği”, “terör örgütlerinin karşıt gruplara yönelik eylem arayışı içinde olduğu”, neredeyse biteli bir ay olmuş “Barış Pınarı Harekatı nedeniyle organizasyona katılacaklara karşı toplumsal duyarlılık oluşabileceği”, “bölgedeki ibadethane, türbe ve tarihi mekanlar yüzünden ırk, din, mezhep bakımından bir kesimi, diğer kesim aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik edebileceği” gibi somut olmayan, neredeyse bütün hayatın iptali için kullanılabilecek gerekçeler bunlar.
Gösterilen gerekçelerden tek elle tutulur olanı bir ay önce şehrin iyi lokantalarının olduğu lüks bir caddesinde patlatılan ve sadece bir araçta küçük bir maddi hasara neden olan ses bombası. Kim tarafından, ne amaçla yapıldığı meçhul…
Ama işin ilginç tarafı valiliğin “terör ihbarı var” diyerek iptal ettiği festivalin neden iptal edildiği sorulan İçişleri Bakanı’nın bu uzun güvenlik gerekçelerinden hiç bahsetmeden açıkça “Ne geleneklerimizde ne de herhangi bir durumla bu, örtüşebilir değildir” demesi.
Ama Adana Valiliği ve emniyeti sadece festivali iptal etmekle kalmamış. Şehrin meşhur kebapçılarının olduğu tarihi bölgeyi festivalin yapılacağı gece panzerlerle, polislerle kapatmış. Polis kebapçılara girerek müşterilere kimlik kontrolleri yapmış. Yani geçen yıl binlerce insanın sorunsuz festival yaptığı bir bölgede devlet insanların canını epey sıkmış.
Festivalin hikayesi aslında AK Parti iktidarının dönüşüm hikayesiyle epey paralellik arz ediyor.
2006’da demokratik reformların yapıldığı yıllarda Adana Rakı Festivali diye yapılmasına izin verilen, 2015 yılına kadar bu adla sorunsuz yapılan festivalin adı o yıl Kebap ve Şalgam Festivali olarak değiştirilmiş ama yapılmasına yine de izin verilmiş, bu yıl ise güç temerküzü artık zirveye çıkmışken de “geleneğimizle örtüşmüyor” diye iptal edildi.
Eline güç ve imkan geçtiğinde gözünü kırpmadan başkalarının hayatına karışma, insanların tercihlerine bir günlük olsa da saygı gösterememe, uzlaşma için adı dahi değiştirilmiş bir festivale tahammül edememe, geleneklerimiz diye tek bir doğruyu, yaşam tarzını dayatma, hayattaki çeşitlilikten rahatsız olup, düzleştirmeye çalışma, merkezden bakıp şehirlerin farklı kültürleri olabileceğini anlamama, insanların kendi aralarında vardıkları uzlaşmaları devlet gücüyle bozma, tabii bir de bir festivali yasaklamak için terör ihbarı gibi asılsız iddiaların arkasına saklanma…
Kendi mutlak doğrusunu herkese dayatmaya çalışan, toplumsal uzlaşma arayışlarından korkan, kendi bildiği dünya dışındaki her şeyi tehlikeli, marazlı gören tabii ki sadece bir kesim değil.
Buna son örnek Gelecek Partisi’nin kurucular kuruluna giren Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Doğan Demir’e Alevi camiasından gösterilen tepkiler.
Parti programında “cem evlerine hukuki statü tanınmasını” vaad ederek Alevilere doğru açılmaya çalışan bir partiye katıldığı için Demir hakkında Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın açıklaması epey tanıdık:
“Kurduğunuz bu partinin programı ile bir Alevi Dernek başkanını yanınıza alarak Alevilerin oylarına talip olmanız geçmişte Alevilere yaptıklarınızı unutturmayacaktır. Bunun örnekleri tarih sayfalarında çoktur ve hiçbir karşılığı olmamıştır. Alevilerin bin bir güçlükle kurduğu ve büyüttüğü Alevi Kültür Dernekleri‘nin Genel Başkanlık makamına getirdiği Doğan DEMİR yukarda yazdıklarımızı unutmuş olabilir mi? Görünen o ki kendi siyasi geleceği için unutmuş. Kendi toplumuna ihanet eden bir kişiden medet umuyorsanız o da yeni kurulan partinin acizliğini gösterir. Alevilerin tarihinde ihanet edenlerin yeri bellidir. Biz Aleviler yıllardır verdiğimiz onurlu mücadelemize, bize ihanet eden Hızır Paşalara rağmen devam ettik ve edeceğiz.”
Aynı ihanet diskurunu bugünlerde iktidar yanlısı gazetelerdeki bazı köşelerde ve sosyal medya hesaplarında Davutoğlu, Babacan, Yeneroğlu için de görebilirsiniz.
Çünkü aslında kafasını kaldırıp camdan karşı mahallere bakmanın bile ayıp görüldüğü kapalı devre aşiretlerde yaşıyoruz.
Bu aşiretlerden çıkamayan, kendi mutlak doğrularından başka her şeye kapanmış, sadece karşı tarafın gelip kendi doğrularını kabul edeceği günü bekleyenler için karşı mahallerdeki insanların fikirleri, kültürleri, gelenekleri de tehlikeli ve saygıyı hak etmiyor.
Neyse ki bütün bunlar Adana’daki o festival gibi değil, geleneğimizle rahatlıkla örtüşebiliyor…