Sözünü ettiğim Guyana, Güney Amerika’nın Kuzeyinde Atlantik Okyanusu kıyısında bulunan Fransız Guyana’sı. Aynı coğrafi bölgede yer alan eski Birleşik Krallık sömürgesi Guyana (Georgetown) ile Hollanda sömürgesi Surinam (Paramaribo) bugün artık bağımsız devletler. Ama Fransız Guyana’sı (Cayenne) mevcut anayasanın 73. maddesi kapsamında idari olarak Fransa’nın bir parçası olan deniz aşırı departman, bölge ve topraklarından. (DOM-TOM ya da DROM-COM).
Bu, bir yerde eski sömürgelerin ülke topraklarına ilhak edilmesini sağlayan hukuki bir formül olarak da değerlendirilebilir. Bu formülün DOM-TOM bölgeleri halkları bakımından çekici tarafı ise bağımsızlık haklarını ellerinden almasına karşılık onlara Fransız ve AB vatandaşlığı tanıması kuşkusuz. Nitekim Güney Amerika’daki tek AB toprağı olan Guyana bu nedenle kara komşuları Brezilya ve Surinam, deniz komşusu Haiti başta olmak üzere çevreden önemli ölçüde göç alıyor. Öyle ki Fransa’nın DOM-TOM kaynaklı sığınma başvurularının yüzde 40’ı Guyana’dan geliyor.
Ne var ki bu çekim gücü Guyana’nın refah içinde yaşadığı anlamına gelmiyor. Bir Fransa ve AB toprağı olan Guyana’da yaşayan 250 bin kişi metropoldeki Fransızlardan daha yoksul ve başta yüksek işsizlik olmak üzere çok daha büyük ekonomik ve sosyal sorunlarla baş ediyor. Bir kere, yüzde 22 dolayındaki işsizlik oranı 15-24 yaş aralığında yüzde 40’a yükseliyor. İNSEE (İstatistik ve Ekonomik Etütler Enstitüsü) verilerine göre, Guyana’da hayat pahalılığı metropole oranla genelde yüzde 12, yiyecekte yüzde 45 daha yüksek. Bu, yerel pazarın yeterli ölçüde gelişmemiş, denizaşırı vergilerin de yüksek olmasından kaynaklanıyor.
Guyana’da ayrıca hayat koşulları Fransa’ya oranla daha zor. Bir kere, Guyana Sular İdaresi verilerine göre, halkın yüzde 20’sinin içme suyuna doğrudan erişimi yok. Nüfusu oldukça az olmasına karşın, kişi başına düşen doktor sayısı metropole oranla yüzde 75 oranında düşük, çocuk ölümleri ise son derece yüksek.
Bu güçlüklere koşut olarak bölgede önemli bir güvenlik sorunu bulunuyor. İçişleri Bakanlığı verilerine göre Guyana’da metropole oranla silahsız soygunlar 4 kat, silahlı saldırılar 14 kat daha fazla. Buna karşılık güvenlik personelinin sayısı oldukça düşük. Başbakan (eski İçişleri Bakanı) Bernard Cazeneuve ’ün taahhütlerine karşın, Guyanalıların bu konudaki talepleri hâlâ karşılanabilmiş değil.
İnsan Hakları aktivisti İspanyol gazeteci Paco Gómez Nadal, tüm bu nedenlerle Guyana’yı “Fransa’nın Latin Amerika’daki favelası” (La Guyane, la favela de la France en Amérique Latine) olarak tanımlıyor. “Favela” özellikle Rio de Janeiro’da yoksul halkın yaşadığı, suç oranının yüksek olduğu gecekondu mahallelerine verilen Portekizce bir kelime. Beş yıl önce El Correo’da yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazısında Guyana’yı şöyle tarif ediyordu: “Guyana Fransız ama Fransa değil. (…) uzaya uydu ve füzelerin fırlatıldığı yüksek teknolojisi var ama yolları, toplu taşıması yok. Halkının yüzde 35’i işsiz ama fiyatlar Île-de-France’daki kadar yüksek.” (http://www.elcorreo.eu.org/Guayana-la-favela-de-Francia-en-America-Latina?lang=fr)
Dünya Guyana’yı, Nadal ’in sözünü ettiği Uzay Merkezi (Centre Spatiale) ile tanıyor. 1964 yılında General De Gaulle’ün kararıyla kurulan merkez Paris ve Brüksel için stratejik bir öneme sahip. Nadal merkezde çalışan Fransız ve yabancıların mükemmel koşullarda yaşarken Guyana’daki yoksul siyahi halkın “Paris’in yardım politikalarıyla ve Avrupalı olma hayaliyle uyutulduğuna” dikkat çekiyor. Bu uyutulma hali son gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla hâlâ devam ediyor.
İçinde bulundukları kötü koşullara isyan ederek genel grev kararı alan ve 25 Nisan’dan beri de uygulamaya geçiren “Pou Lagwiyanne dékolé” isimli sivil toplum kuruluşu bir haftadır Cayenne ’de müzakere ettiği Fransa Denizaşırı Bölgeler Bakanı Ericka Bareigts ve heyetinden 2,5 milyar avroluk acil yardım taleplerine olumlu bir karşılık alabilmiş değil. Kuruluşun sözcüsü Olivier Goudet’nin Le Monde’a yaptığı açıklamaya göre, Cazeneuve hükümetinin sunduğu protokolü kabul etmeyen Guyanalılar taleplerinde ısrarlı ve Pazartesi Paris’e dönen Bakanlık heyetinden olumlu bir haber gelmesini bekliyor.
Kabul etmek gerekir ki Fransa denizaşırı departman ve topraklarını korumak istiyorsa Guyana başta olmak üzere bu bölgelere yeterince yatırım yapmak ve oralarda yaşayan vatandaşlarına metropoldekilere eşit haklar ve olanaklar sağlamak durumunda. Aksi takdirde DOM-TOM formülüyle aslında sömürgeciliğini devam ettirdiği iddialarına haklılık kazandırır. Guyana’da bu iddiaları savunan sol bir hareket de var. Dekolonizasyon ve Sosyal Kurtuluş Hareketi MDES (Mouvement de décolonisation et d’émancipation sociale) ve Guyanalı İşçiler Birliği (UGT) Fransa’nın sömürgesi kabul ettiği Guyana’nın bağımsızlığını savunuyor. MDES geçen Fransa genel seçimlerinde (2012) yüzde 17,3 oranında oy kazanmıştı.
Bağımsızlığı savunan bir başka örgüt de “Komité Drapo”. Üyelerinden Servais Alphonsine bir yıl kadar önce (2 Mayıs 2016) bağımsızlık için neden derhal harekete geçilmesi gerektiğini France-Guyane’dan Mathieu Leman’a açıklamıştı. Sömürgeciliğe karşı kendileri gibi kurbanların harekete geçmesi gerektiğini belirten Alphonsine, Guyana’nın aslında BM’nin kendi geleceğini düzenleyecek topraklarla ilgili olarak 1946’da yaptığı ilk listede yer aldığını ama politikacılarının bölünmüş olması nedeniyle daha sonra bu listeden çıkarılmış olduğunu vurgulamıştı. Önümüzdeki on yıl içinde hedefe varılmasını beklediğini söyleyen Alphonsine, BM’nin ilgili komitesi Başkanı Venezuelalı Rafael Cerrano’nun Fransa’ya yönelik uyarısının son derece umut verici olduğunu dile getirmişti. (http://www.franceguyane.fr/actualite/une/l-independance-c-est-maintenant-291734.php)
Alphonsine ’in beklentilerinin gerçekleşmesi kolay olmamakla birlikte, Fransa’nın Guyana’ya yönelik politikalarının neo-kolonyalist bir nitelik taşımadığını savunmak da mümkün değil. Son krizin de bir kez daha ortaya koyduğu gibi, Fransa Guyana’lılara buradan sağladığı yarar kadar değer vermiyor. Bu insanlar, MDES üyesi Armand Actillf’in beş yıl önce Paco Gómez Nadal’a dediği gibi, “Fransız mı, Guyanalı mı olduklarını bilmiyorlar. Fransız olarak birinci sınıf haklara mı sahip olduklarını, yoksa doğuştan Guyanalı olarak ikinci sınıf vatandaş mı sayıldıklarını bilmiyorlar.” Fransa’nın DOM-TOM politikası ne demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri, ne de insan hakları ile birebir örtüşüyor ne yazık ki.