İlginç zamanlardan geçtiğimiz muhakkak. Başka bir ülkenin vatandaşı olsaydım, bu ilginç zamanları izlemek için kesinlikle Türkiye’ye yerleşirdim. İlelebet bu ülkede kalacağım için izlemekle yetinmeyip dert ediniyorum kendime, memleket meselelerine kafam o kadar basmasa da…
7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar olan beş ay bile etmeyen kısa bir sürede ‘diktatörlükten, demokrasiye oradan da tekrar saltanata geçtik’ sayın ahali. 7 Haziran seçimlerini “Demokrasinin zaferi” ilan edenler, 1 Kasım sabahına ‘saltanattan’ tümüyle kurtulacakları hayaliyle uyandılar. Hatta ‘bağzı’ mevkuteler saltanatın kaldırılışının bilmem kaçıncı yılı olduğu ve Kasım’ın hayır getireceği manşetleriyle çıktı. Ama unuttukları bir şey vardı, bu ‘saltanat’ dedikleri şey, halkın oylarıyla geliyordu. Hani; duruma göre “Koyun sürüsü, aptal, bidon kafa vs…” diye niteledikleri halk.
AK Parti’nin beş ay gibi kısa bir sürede oylarını yüzde 41’den yüzde 50’ye çıkarması herkeste bir şaşkınlık yarattı. Açıkçası ben de yüzde 45-46 gibi tek başına iktidarı getirecek bir oyu beklesem de bu kadarını beklemiyordum. (7 Haziran’da iki ayrı arkadaşımla AK Parti yüzde 45 ve üzerinde oy alır diye iddiaya girmiş, kaybetmiştim. Aynı arkadaş bu kez bana yüzde 47 ve üzeri senin olsun diye teklif getirdi, kabul etmedim.) Aslında işin sırrı, 8 Haziran akşamı mahallede Tevfik Abi’nin etrafında toplanıp kim kiminle koalisyon kuracak hesabı yapanlarda saklı. Her biri farklı partiye oy verenler eline defteri kalemi alıp bir hesaba girişmişlerdi ve işin içinden çıkamayan Tevfik Abi, bana sorunca “Bu kaostan çıksa çıksa Denk Getir Allah’ım Koalisyonu çıkar” demiştim. ‘Ha buni bize kim etti’ başlığıyla yazdığım yazıyla anlatmıştım bu durumu. Gelinen noktada, o kaosu yaratan halk, koalisyon olmayınca dümeni yeniden eline aldı ve kendi işini kendi çözdü. Tek beslenme kaynağı ‘kaos’ olan muhalefet partilerini bir kenara itip ülkeyi yönetmeye aday tek siyasi parti olan AK Parti’yi ezici bir çoğunlukla yeniden iktidara taşıdı…
Burada seçimle ilgili neden kazandılar, neden kaybettiler gibi derin analizler yapıp seküler çevrenin siyaset bilimi dehası olan Koray Çalışkan’ın ekmeğine göz koyacak değilim. Zaten haddime değil. Kaybeden siyasi partiler, Koray Çalışkan önderliğinde “Niye kaybettiklerini” üç vakte kadar bulurlar elbet.
Benim derdim, uzun zamandır gerçekleri bırakıp karşısındakini ‘yandaşlıkla’ yaftalayarak, yandaşlığın dibini bularak halkı algı manyağı yapan muhalif medya ile. Bir de Edward Said’in “Organik entelektüeleler” diye nitelendirdiği halktan kopuk yaşayıp sadece kendi oluşturdukları sınıfın bekası için çalışan bir kısım aydınlarla. Birkaç yıldır “Yeter ki AK Parti gitsin, ülke yakılsa da olur” şiarıyla nefret ve ötekileştirmeyi pompalayan medya ve bazı aydınlar, yarattıkları kendi algı bombardımanının içinde boğuldular.
Paralel Yapının kanatları altına girenler, memleketlerine her türlü kötülüğü yapmayı kendilerine hak gördüler. Bu süreçte elleri kanlı örgütlerin bunların maharetleriyle ‘cici’ örgütlere terfi ettiklerine tanık oldu memleket. 17-25 Aralık darbesinin ürünü Paralel İstihbarat örgütünün biricik elemanı Fuat Avni, en muteber adamları oldu. İşi sadece kaos çıkarmak olan, ne olduğu belli Fuat Avni’nin attığı tweetler gazetelerinin manşetlerinden inmedi. Gazeteciliğin evrensel kuralı yok sayılarak, hiçbir araştırma yapılmadan konuldu bu tweetler gazete manşetlerine… İşin tuhafı farklı görüşteki gazeteler ve televizyonlar da bu algıyı birlikte yürüttü. Ne de olsa düşman ortaktı. Erdoğan özelinde AK Parti…
Ülkeye yapılan operasyonun kökü dışarıda olunca haliyle bizim ‘organik aydınlar’ da çoğu kez olduğu gibi dışarıdan beslendiler. Beslenmekle kalmayıp ülkeyi kendilerine göre modern olan dünyaya ispiyonlamakta birbirleriyle yarıştılar. İngiltere, Almanya, Fransa ve hatta Amerika’da yayınlanan büyük gazetelerin attığı “AK Parti bu seçimde gidiyor” başlıkları, muhalif medya ve bazı aydınlar için yön gösterici oldu. Gören de Türkiye’de yapılacak seçimlerde İngiliz, Alman, Fransız ve Amerikan vatandaşları oy kullanacak sanır. Gerçi bunlara göre onlar kullansa hatta bir ‘mandaya’ dahil olsak daha iyi ya…
Kısaca, kendi ülkeni tanımayıp dışarıdan beslenir, Fuat Avni’nin tweetleriyle gazetecilik yaparsan, AK Parti’nin oy patlamasıyla olduğun yere çökersin. Çökmekle kalmayıp “ Ha buni bize kim etti” diyerek yakanı bağrını yırtarsın. Halk, kendine ettiğini kısa sürede yine kendisi çözdü. Bunların bir yüzyıl geçse dahi çözeceklerini sanmıyorum. Böyle anlarda ‘günah keçisi’ ilan edecekleri tanımadıkları bir halk var karşılarında çünkü…
*7 Haziran seçimi sonrası yazılan 'Ha buni bize kim etti' yazısının linki
https://serbestiyet.com/yazarlar/tuncer-koseoglu/ha-buni-bize-kim-etti-148890