gece bombardımandan sonrayarı beline kadar yıkıntıların altındaama yine de Tanrı’nın izniyleayakta kalan yaşlı şeftali ağacıve başını şeftali ağacına dayayangenç ana…sessiz sessiz ağlıyor bu ikisi.ağacın yapraklarınıve ananın ıslak yanaklarınıısıtıp okşuyor dolunay ışığı.bunları hepimiz görüyoruz,hepimiz, taa buralardan.ve daha net görüyorbazı geceler sıcak yataktauykusu kaçınca, insan.Tanrı da görüyor, kuşkusuz,dolunayı,şeftali ağacınıve ağacın altında ağlayan anayıavucunda tutanYüceler Yücesi Tanrı…ve akıllarımızın üstünden,yüreklerimizin dibinden,“buradayım, evet, buradayım!”diye sesleniyor bize,“Buradayım ve her şeyi biliyorum,hepinizin içini görüyorum,İstanbul’dan Halep’eağzıyla ekmek taşıyan,sabır taşıyankarıncaya varıncaya kadar!”ve Halep’e giden yoldabir başka şeftali ağacının dalındaağustos böceğiduyunca içinden gelen bu seslenişi,ayın, ananın, şeftali ağacınınRabbine yakarmak içininceden bir ağıt tutturuyorve yolcunun bağrınıhançer gibi oyan çığlıklarıyla,ozanların yaptığı gibi,görünenlerden, bilinenlerdendaha dokunaklı göstermek istiyor gözeHalep’teki şeftali ağacını,ağacın altında ağlayan anayıve ananın yanağını okşayandolunay ışığını.13 Mart 2015İKİ KERE YAZILAN ŞİİRbahar nazlanıyor yine bu sene;sokağın melekleri, tutmuşlaronun yerine yinegeçen seneki gibi, naçar,genç bir ana, – Halepli,bulup getirmişler sokağa.bu baharın da dudakları mühürlü;gözlerini buz çiçekleri sarmış,yazın neler bekliyor bizigörünmüyorbakınca bunun da gözlerinin içine.bunun da bebeği kucağındave çulların içinde yine.ana ve çocuksokak sokak, köy köydilene dilenedönecekler Halep’e.22 Mart 2015
- Advertisment -
Önceki İçerik