Ana SayfaYazarlarHalksız halk savaşı

Halksız halk savaşı

 

Şırnak’a, Cizre’ye, Sur’a bakın ne görüyorsunuz? Bu bir halk savaşı mı?

 

Halk yollarda… Ellerine ne geçirebildilerse alıp yanlarına yurtlarını terk ediyor insanlar. Kim bilir belki çocuklarını da hendeklerde, barikatlarda bırakarak paramparça yüreklerle düşüyorlar yollara. Elleriyle seçtikleri milletvekillerinin tehditlerine aldırmadan; henüz altı ay önce yaşadıkları sevinçleri, umutları ellerinden alarak yerine acıları yükleyen bu uğursuz savaştan kaçıyorlar.

 

Bu, halkın savaşı değil. Bu, örgütün savaşı. Bu, Ortadoğu’da kanla silahla güç isteyen baronların savaşı. Yaşlı Kürt kadınların halaylarıyla, gözü kara Kürt gençlerin hayatlarını ortaya koydukları adanmışlıklarıyla estetize edilebilecek; üzerine devrimci romantizm peydahlanılabilecek bir oyundan konuşmuyoruz. Düpedüz Kürtleri ve Türkleri yakan, yutan yıkıcı bir lanetle karşı karşıyayız.

 

2015,  yaşattığı acılarla birlikte öğrettikleriyle de anılacak.

 

Kürt sorununu kendilerine dert edinenler bu yıla yakından bakmalı. Bir örgüt halkı nasıl yanıltır; siyaset aracılığıyla toplum nasıl manipüle edilir; örgütün statü arayışıyla toplumun çıkarlarının farklılaşmasının sonuçları neler olabilir… Bunların hepsine cevaplar taşıyan tecrübelerin içinden geçiyoruz.

 

“Seni başkan yaptırmayacağız”… Her şey elbette bu cümleyle başlamadı. Dişini sıkıp, 2014 yılını gün gün, ay ay tarayan her önyargısız gözlemci, PKK stratejisinin bütün ayak izlerine rastlayacaktır. Meclis kürsüsünden savrulan bu tek cümle sadece şiddete yolculuğun açık işaret fişeğiydi.

 

PKK, Suriye dağılırken eline geçirdiği alan hâkimiyetinin kendisine Ortadoğu devleti olma kapısını açabileceğini düşündü. Kobani savaşı, hem Esad/İran/Rusya hem de Batı dünyasıyla olan ilişkilerde dönüm noktasını oluşturdu. Suriye krizinde Esad’ın tasfiyesi önceliğinden geri adım atmayan Türkiye’nin, Şii yayılmacılığı siyaseti izleyen İran ile nüfuz alanı arayan Rusya ekseninin gözünde etkisizleştirilmesi gereken bir aktör olduğu çok açıktı. Türkiye ile alan egemenliği için çatışmaya girdiğinde, PKK’nın bu ittifaktan tam boy destek göreceği kuşkusuzdu. ABD’nin ise, önceliklerinin uyuşmadığı ve söz geçirilebilirliği çok kuşkulu AKP iktidarının baskısına rağmen sahada çatışan Kürtlerle işbirliği yapması rasyonel gözüküyordu.

 

Bir asimetri oluştu: Türkiye PKK ile kıyaslandığında çok daha güçlü, etkin bir bölge aktörüydü fakat siyasal manevra alanı çok kısıtlıydı. Bu, çıkarlarını uyuşturabileceği ittifaklar bulmakta zorlandığını ima ediyordu.  PKK ise güçsüzdü; fakat sahada savaşıyordu ve siyasal manevra alanı çok genişlemişti. Pers ve Rus yayılmacılığı iştahıyla, radikal İslam’ın tetiklediği Batı dünyasındaki korkunun kesiştiği kavşakta duran kullanışlı bir saha enstrümanı olarak, çok geniş bir meşruiyet ve destek alanına sahip olmuştu.

 

YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN

- Advertisment -