Kemal Kılıçdaroğlu ‘helalleşme yolculuğuna çıkıyorum’ diyeli iki ay oldu. 13 Kasım 2021 günü yayımlanan dört-beş dakikalık videoyla gündeme iktidar-muhalefet saflaşmasını aşan önemli bir sorunu taşıdı. Türkiye’nin yüz yıllık tarihinden geriye kalan büyük acılarla yüzleşme, kanayan yaraları sarma, mağduriyetleri giderme amacıyla sonu toplumsal barışa varacak bir “helalleşme” istedi:
“Çağrımın amacı toplumdaki fay hatlarını ortadan kaldırmaktır. Çünkü bu fay hatları üzerinden oy devşirmeye çalışıyorlar. Türk, Kürt, Alevi, Sünni fay hatları üzerinde siyaset yapıyorlar. Sorunları çözmek yerine daha da derinleştiriyorlar ve bunun üzerinden oy almayı hedefliyorlar. Bunu yaparken de toplumu kutuplaştırıyorlar, yaraları kanatıyorlar, kanırtıyorlar. Gerginliklerden, kutuplaşmalardan çoğunluk desteği sağlayıp iktidarda kalmaya çalışıyorlar. Bu siyaset tarzı ortadan kalkmalı. Bu amaçla fay hatlarını ortadan kaldırmak istiyorum. Çocuklarımıza, gelecek nesillere; kucaklaşmış, toplumsal barışı sağlamış, geçmişini kurcalayan değil geleceğini planlayan bir ülke bırakmak istiyorum.”
Türkiye yaralı insanlar ülkesi. Kimi iktidarın bazı girişimleri oldu, ama hep sınırlı kaldı. Kılıçdaroğlu, ülkenin yakın geleceğinde adalete, özgürlüğe, insan haklarına ve hukuka dayalı, demokratik yeni bir siyasal rejimin ve toplumsal barışın inşası ihtimalini güçlü görüyor. Lakin, fay hatları etrafında kümelenen milyonların mağduriyeti son bulmadıkça eksik kalacağını da biliyor. Bunun için “helalleşme” çağrısı yaptı.
Ne ölçüde başarılı olacağını zamanla göreceğiz. Hep ötelenmiş, resmi anlatılarla üstü örtülmüş, gözlerden ırak tutulmaya çalışılan, kangrenleşmiş ağır sorunlarla yüzleşme zorunluluğunu gündeme getirmesi başlı başına kıymet taşıyor. Bunu hemen her kesimdeki geniş tepkiler ve yorumlar da gösterdi. Birkaç başlık altında bunları değerlendirmeye çalışacağım.
İktidar: “Dökme suyla değirmen dönmez”
AK Parti iktidarı, ortakları ve medyadaki trolleri, bu teklifin anlamını ve kapsamını bir yana bırakıp, doğrudan karşı çıkmayı tercih ettiler. CHP’nin tek parti dönemi, darbeler ve vesayet odaklarıyla ilişkisi ve başörtüsü yasağını öne çıkarıp, siyasi konsolidasyona başvurdular. O gelenekten gelen bazı sağduyulu kalemler önemli bir fırsat olarak değerlendirseler de, iktidar blokunun tavrı şaşırtıcı olmadı. Özellikle “helalleşme” kavramının kullanılmasından rahatsızlık duydukları görüldü.
İddialar arasında CHP’nin milleti “salak” yerine koyduğu, halbuki özür borcu bulunduğu ve seçim hesabı güttüğü yazıldı, söylendi. Bu işten Kılıçdaroğlu’na ekmek çıkmayacağı, yayınladığı listenin “hileli” olduğu ileri sürüldü. Yıllar boyu devlet partisi politikası izleyenlerin inandırıcı olamayacağını, bu “siyasi açılım sepetinin”, aslında “ABD’nin değirmenine su taşıdığını” yazıldı. Bir AK Parti temsilcisi de “helalleşme” kavramının kullanılmasını “dökme su ile değirmenin dönmez” diyerek eleştirdi.
İktidar ve çevresi, Kılıçdaroğlu’nun seçim eşiğindeki bu çıkışının dindar seçmen kitlesinde yaratacağı etkiden çekinerek gözleri ne kutuplaşma, ne iç barış ve birlik görmeden karşı çıktılar. Üsluplarındaki “kızgınlık” ve konuyu yalnızca CHP’nin üzerine çekmeye çalışmaları dikkatten kaçmadı. AK Parti ve ortaklarının tavrı, bu hususta bir toplumsal mutabakatın oluşmasının kolay olmayacağını göstermesi bakımından da dikkat çekicidir.
Toplumsal barış umudu görenler
İnanç, etnik kimlik ve dil Türkiye’de hep gerilim ve çatışma konusu oldu. Bu sorunların çoğulcu demokrasi, tanınma ve insan hakları bağlamında çözülmesini isteyenler ağır bedeller ödediler. Kılıçdaroğlu’nun önerisinden umutlanıp, muhtelif yönlerini değerlendiren ve öneriler getirenlerin de farklı kesimlerden bu mücadelede yer alanlardan oldukları görülüyor. Ne var ki, katı kamplaşmanın taraflarıyla kıyaslandığında azınlıkta kalıyorlar. Aydınların geçtiğimiz yıllar içerisinde yaşadığı bölünme bu konuya da yansımış görünüyor. Kurum olarak CHP harekete geçer ve uygun zemin sunabilirse, bu çevrelerin konunun toplumsallaşması yönünde katkı sunmaya hazır oldukları anlaşılıyor.
Helalleşmeyi destekleyenler, hazırlığı titizlikle yapılmış, gerekli kurulları oluşturulmuş, kucaklayıcı dili iyi kurulmuş ve dar zamana sıkıştırılmamış kapsamlı bir süreç yaşanmasını istiyorlar. Merkezinde devletin bulunduğu benzer suç ve haksızlıkların tekrarlanmaması için, mağdurlara devletin teminat vermesi olarak tasarlanmasını gerekli görüyorlar. Kolay değil. Bu nedenle, ideolojik, politik değişim ve dönüşüm yaşanması istenirken, uluslararası ölçü ve tecrübelerin dikkate alınması öneriliyor.
Kılıçdaroğlu’nun son dönemdeki çabalarına rağmen, sırtında geçmişinin çok ağır yüklerini taşıyan CHP için bunu tarihi bir durum olarak değerlendiriyor ve şans tanınmasını istiyorlar. “Helalleşme” kavramını muhtelif boyutlarıyla, imkân ve güçlükleriyle tartışıyorlar. Bu kavramın dini bağlamının yaratacağı kavrayış darlığına dikkat çekiyorlar. Girişimin sadece bir çevreyle sınırlı tutulmayıp geniş ele alınmasını öneriyorlar. Kimileri de yaygın kabul gören “yüzleşme” kavramını teklif ediyor. Buna karşılık, helalleşme, hesap sorma ve devlet suçlarının saptanıp yargıya taşınmasından vazgeçme olarak görülmüyor. Gündemdeki ekonomik kriz gibi sorunları unutturacağı ise hiç düşünülmüyor. Hatta, demokratikleşme sürecini olumlu etkileyeceğinden krizden çıkışı besleyeceği kanaatindeler.
Atatürk dönemine, tek parti yıllarına, darbeler ve askeri vesayet güçleriyle ilişki gibi konulara girilmeden anlamlı bir sonuç alınamayacağı belirtiliyor. Üstelik sorunun bunlardan ibaret olmadığı da vurgulanıyor. Partinin toplumsal desteğinin belli sınırlar içinde kalmasının konuyla doğrudan ilgili olduğuna da dikkat çekiliyor. Ulusalcı soldan, etnik milliyetçi ve katı laik çevrelerden gelen cesaret kırıcı tepkilere karşı durulması bu kesim için önem taşıyor. Girişim sabote edilmek istense dahi, ülke ve CHP için umut olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle de gündeme getiren Kılıçdaroğlu düşünsel düzey bakımından partisinden ileride görülüyor.
CHP ve çevresindeki hava
Helalleşme yolculuğuna çıkan kişi partinin genel başkanı ama CHP yöneticileri arasında kamuoyuna konuşan yegâne kişi galiba Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek. Eleştiri ve sorulara cevap vermek için gazeteci Fikret Bila’ya konuştu. Genel merkez yöneticileri dahil başkaca konuşan ve değerlendirme yapan kimseyi duymadık. Örgütler bu konuda etkinlik filan da yapmadı.
Bu önemli konuda Kılıdaroğlu’nun yalnız bırakılması göz ardı edilecek bir tavır değil. Belli ki bir problem var. Kim bilir, zamansız olduğu, hazırlık yapılmadığı, daha can yakıcı gündemler bulunduğu (ekonomik kriz gibi), CHP’nin kendi geçmişinin hedef tahtasına oturtulma ihtimalinin bulunduğu, ”reddi miras” kuşkusunun doğduğu, bölünmeye yol açacağı, toplumda fazla bir ilgi görmeyeceği gibi düşünce ve itirazlar dillendirilmiş olabilir. Tuhaf bir suskunluk.
Bununla beraber, kamuoyuna sızan bilgilerden “helalleşme” çağrısının partinin Atatürkçü, ulusalcı ve katı laik tabanında heyecan değil, soru işaretleri yarattığını öğreniyoruz. Eski milletvekilleri, partiye yakın bazı yazarlar ise “Bu da nereden çıktı! Kılıçdaroğlu önce CHP içindekilerle helalleşmeli” diye yazdılar. Çağrıyla, “Cumhuriyetin ve CHP’nin temel ilkelerini hedef aldığını” iddia ettiler. ‘Kuvayi Milliye’yi, Mustafa Kemal’i de buna dahil ettiler. Bazıları ise sorunların çokluğu nedeniyle torba yasaya benzettiler.
Kılıçdaroğlu’nun “CHP’nin yaptığı hatalar ve açtığı yaralara” atıfta bulunmasına “neymiş bu açtığımız yaralar” diyerek sert tepki gösterenler oldu. CHP’nin o kesimlere haksızlık yapmadığı belirtildi. “Helalleşme” sözünün CHP’nin peşini bırakmayacağı söylendi. Bu çağrıyla kim olduğu belirsiz bir grubun oyunu almanın hedeflendiği iddia edildi. Milyonlarca insanın halen acısını yaşadığı olaylara dair “tarihi olayların kendi zamanında değerlendirilmesi gerekir” şeklinde inanılmaz bir görüş ileri sürüldü. Buradan hareketle “Partiye tarihiyle birlikte sahip çıkılması, aksi takdirde kitle bağlarının kopacağı” iddia edildi. Anlaşıldığı kadarıyla, “reddi Miras” tartışmasına işaret edilmek isteniyordu. Daha dikkat çekici olan, başka birçok olayda olduğu gibi, “helalleşme” konusunda da bazı önerilerde bulunan demokrat ve sol eğilimli özgürlükçü bazı aydınların ve bilim insanlarının “liboş takımı” denilerek hedef alınmasıydı.
Gelinen noktadan bakıldığında, Kemal Kılıçdaroğlu iddialı bir şekilde konuyu siyaset arenasına getirip, onca tartışmaya yol açmışken, CHP genel merkezi ve yerel örgütleri “helalleşme yolculuğu” konusunda bir türlü harekete geçmiyor ve toplumsallaşması için çaba göstermiyorlar.
Şalom Gazetesi yazarı Bahar Feyzan’ın dolaylı aktarımına dayanan bir haberde (9 Aralık 2021) “Kemal Kılıçdaroğlu’nun helalleşmeyi olgunlaştırmadan kamuoyuna açıkladığı için pişman olduğu” iddia ediliyor. Yeterli hazırlık yapılmadığı düşünülebilir ve muhtemelen de doğrudur. Ancak caydırıcı olan bu muydu? Asıl faktör, CHP yöneticileri ve örgütün bu politikayı yeterince benimsememesi, eleştirellikle kayıtsızlık arasında bir pozisyonu tercih etmesi gibi görünüyor.
Halbuki Türkiye yaralarını sarma konusunda uzun zamandır böyle cesaretli bir adıma ihtiyaç duyuyordu. Siyasal şartların ve yakın geleceğin iyimser bir dönüşüm için umut verdiği bir ortamda bu hayırlı gelişmenin başlamadan bitmemesini dileyelim.