Diyarbakır Sur ilçesinde yaşayan, çatışma ortamının içinde var olmaya çalışan bir arkadaşımın, değişik dönemlere ilişkin gözlemlerimi, çözüm önerilerini ve Sur'daki ruh hallerini yansıtan izlenimlerini paylaşmak istiyorum.
Çözüm sürecinde Sur
Diyarbakır'ın kalbi ve tarihi zenginliği, Sur ilçesindedir. Kiliseleri, camileri, hanları, hamamları, kervansarayları ve kaleleriyle; Sur ilçesi, şehri ziyaret edenlerin uğrak yeridir. Çözüm süreciyle birlikte herkesi, bir heyecan sarmıştı. Yarım kalan hayalleri yeniden kurmaya başlamıştık. Barışın geleceğine inanmıştık, hatta onu çok yakın görüyorduk.
Herkes, imkanlarına göre, tarihi doku içindeki evlerini, avlularını, sokaklarını yenilemeye, restore etmeye başlamıştı. Dükkanlar ürün yelpazelerini zenginleştiriyordu. Belediye ve devlet kurumları ellerindeki imkanlarla tarihi eserleri, yolları yeniliyor, güzelleştiriyor, bu tablo kente ve burada yaşayanlara, ziyaret edenlere, girişimcilere cesaret veriyordu. Bir çok tarihi yapı, butik otellere, restoranlara, kahvaltı yerlerine ve kafelere dönüşmüştü.
Daha önce kapkaççıların cirit attığı dar sokaklar bile güvenli hale gelmişti. Belediyeler, Hevsel Bahçelerinin ve Surların UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınması için birlikte çaba sarf ediyordu. Sonunda, Hevsel ve Surlar, listeye girdi. Diyarbekirliler bundan onore oldu. Ekonomiye ve turizme büyük bir canlılık gelecekti. Toplumu heyecan sarmıştı. Sur'un sokakları, yerli ve yabancı turistlerin ilgisiyle yeni bir umut içine girmişti.
Çatışma ve hendek dönemi
7 Haziran 2015 seçimlerinde alınan yüksek oy oranları herkesi mutlu etti. Diyarbakır'da HDP tarihi bir zafer kazanmış, 11 milletvekilinin 10'u bu partiden seçilmişti.
21 Ağustos sabahı, Hasırlı Mahallesi'nin, "Eşit Özgür Yurttaş" binasının önünde; Sur DBP eşbaşkanları, ilçe belediye eşbaşkanları "özyönetim-öz savunma" başlıklı bir bildiri okudular. Bu bir özerklik ilanıydı.
Polis, bir gün sonra, bildiriyi okuyan başkanların evlerini bastı, gözaltına aldı. Tutuklandılar, Türkiye'nin değişik cezaevlerine gönderildiler.
KCK, Kandil'den "özyönetim"i destekleyen bir bildiri yayınladı. Halkı, gençlik yapılanması olan YDG-H'yi desteklemeye çağırdı.
YDG-H mensupları, ev ev dolaşarak, halkı direnişten yana ikna etmek üzere, harekete geçti. Kimse daha neyin ne olduğunu anlamadan, kentin kritik sokak başlarında hendekler kazıldı, barikatlar kuruldu. Hendekleri başlangıçta gençler kazmışlardı. Sonraki günlerde “ilçe halkının da bu eyleme katılması şartı” getirildi.
YDG-H'nin talimatıyla, artık kimse izinsiz evini terk edemiyordu, eşyalarını götüremiyordu. Gidenler olursa, onların evlerine el konulacağı tehdidiyle, gidişler engellenmeye çalışılıyordu. Orada yaşayanların desteği, direnişin sürdürülebilir olması için gerekliydi.
Polis müdahalesi başlayınca, hendekler bomba tuzaklarıyla dolduruldu. Çatışma başladı, yaygınlaştı, sokağa çıkma yasakları uygulandı. Can kayıpları haberleri arttı.
Sokağa çıkma yasaklarına ara verildikçe; evlerini kaybetme pahasına kenti terk edenlerin sayısı, her geçen gün çoğaldı. Bu defa, pek alışık olunmayan bir şekilde, YDG-H ile halk arasında, ilk başta dolaylı, giderek daha açıktan çelişmeler ortaya çıkmaya başladı.
Halk, "öz savunma" ilanlarından o kadar zarar görmüştü ki, bu konudan, “öz savunmadan kendimizi savunmalıyız" şeklinde mizahi bir üslupla söz edilir olmuştu.
Halkın büyük bir kısmı, malını mülkünü, geçmişini bırakıp, yaşamını kurtarmak amacıyla, Sur'u terk etmek zorunda kaldı.