Yıllar önce bir iş gezisi nedeniyle Romanya’nın başkenti Bükreş’e gitmiştim. Çavuşesku devrileli birkaç yıl olmuştu. Şehri gezdiren tur rehberimiz büyük bir bulvarın başında duran heykeli göstererek, “Bu bizim için önemli bir bilim insanı, matematik profesörü…” dedi. İsmini hatırlamıyorum, beni asıl şaşkınlığa uğratan ise devlet adamı olmayan birinin böylesine önemli bir bulvarda heykelinin bulunmasıydı. Alışık değildim böylesine bir şeye. Daha sonra gittiğim birçok Avrupa kentinde devlet adamı olmayan ama ülkeye, şehrine önemli katkılar sunan yazarların, bilim insanlarının, sanatçıların heykelini gördüm. Heykellerin ortak özelliği ise fabrikasyon değil de sanat ve estetikle yoğrulmaları ve bir hikâyelerinin olmasıydı…
Bunları bana düşündüren Rize’de eski valiliğin önünde bulunan Atatürk Heykeli’nin yeni yerine nakledilmesinde yaşanan tartışmalar oldu. Tek sermayesi ülke insanlarında bulunan Atatürk sevgisini sömürmek olan ve bunu ticari bir rant haline getirenler başladılar yalan haberle yaygaraya. Haberlere göre Atatürk heykeli depoya kaldırılıyordu. Oysa gerçek bambaşkaydı ve kimse o gerçeğin ne olduğuyla ilgilenmiyordu. Algılarla yönetildiğimiz için hemen bir linç kampanyası başladı sosyal medyada. Bu linçten Rize halkı da nasibini aldı. Hatta iş, ‘Rize çayı içmeyelim’ demeye kadar vardı. Tabii insanın elindeki telefon kendisinden daha akıllı olunca böyle ‘Zihni Sinir’ projeler ortaya atılıyor. Birincisi, çay endüstriyel bir üründür. Öyle vatandaş tarladan çayı alıp pazarda satmaz. Fabrikalarda işlenip tüketiciye sunulur. İkincisi bizum köydeki Cemal Emice çayını topladıktan sonra “Ha bu heykel niye burada duruyi, kaldurun oni da” demez. Cemal Emice gibi insanlar bilir ki, o heykel devleti temsil eder. Diğer bütün şehirlerde olduğu gibi…
Heykelin nakledilmesinin gerçek hikâyesine gelince… Bütün küçük şehirlerde olduğu gibi çocukluğumun Rize’sinde iki tane cadde vardı. Atatürk ve Cumhuriyet caddeleri. Bu iki caddenin bittiği küçük meydanda ise devletin binaları sıralanırdı. Valilik, adliye ve Jandarma Garnizon Komutanlığı. Atatürk Heykeli de işte bu devleti temsil eden binaların ortasındaki küçük meydanda bulunurdu. Bütün resmi törenler burada yapılırdı. Geçen zaman içinde Rize de değişti, gelişti. Bu binalar yetersiz kaldıkları için başta valilik olmak üzere yeni yerlerine taşındı. Orada şu anda hiçbir resmi bina yok. Dua edelim de o eski binaların olduğu yerlere AVM’ler yapılmasın. Atatürk heykeli kaldırılıyor diye yalandan yaygara koparanlar, böyle AVM yapılmasını engellerse bir Rizeli olarak onlara destek verir, minnettar kalırım. Asıl bir şehre sahip çıkmak böyle olur. Atatürk heykeli şu anda resmi törenlerin yapıldığı Rize Valiliği’nin önüne taşındı. Durum bundan ibarettir. Endişeye mahal yok yani…
Hazır mevzu Rize’den açılmışken içime dert olan şehrin gelişmesiyle ilgili rahatsızlıklarımı yazayım. 90’lı yıllardan itibaren başlayan post modern binalar yapma çılgınlığı Rize’yi de işgal etti. Çocukluğum geçtiği şehirde mandalina ve portakal bahçeleri (Çok az insan bilse de ülkenin en leziz mandalinası Rize’de yetişirdi. Maalesef artık o bahçeler yok) talan edilip yerine çok katlı estetiği olmayan ucube apartmanlar yapıldı. ‘Laz Müteahhit’ kavramının en kötü örneklerini Rize’de bulabilirsiniz. Memlekete yolum düştüğünde mümkünse şehri teğet geçerek köyüme kaçıyorum. İnsanın çocukluğunun geçtiği şehri bu halde görmek içini acıtıyor. Dünyanın cennet sayılabilecek köşesini bu hale getirmek de herhalde insana özgü bir şey olmalı…
Mevzu estetikten açılmışken ülkedeki Atatürk heykellerine değinmeden olmaz. Ülkede bulunan heykellerin birkaç istisna dışında hiçbir estetiği yok. Sanatçı elinden çıkmayan soğuk dökümhanelerde üretilen, hikâyesi olmayan heykeller… Modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün hiç paspal, özensiz giyinmiş bir fotoğrafını gördünüz mü? Savaş koşullarında bile özenli giyinen, bunu ülkeye gösteren bir liderin bu kadar kötü heykellerinin yapılması en başta Atatürk’e hakarettir. Sabah akşam Atatürk’ten bahsedip onun sermeyesini yiyenlerin bu duruma isyan edip eleştirdiklerine tanık oldunuz mu? Ya da sanatçılar eliyle hikâyesi olan estetik Atatürk heykellerinin yapılmasına öncülük edenlere rastladınız mı? Ben şahsen duymadım, tanık olmadım. Varsa öyle biri peşinen özür diliyorum haksızlık etmemek adına. Şehrin dinamikleri gereği heykellerin yer değiştirmesine karşı çıkıp yaygara koparmak yerine, sanat kalitesi yüksek, soğuk dökümhanelerde yapılmayan, sanatçı eli değen heykeller yapılırsa; işte o zaman Atatürk’ün modern Türkiye’ye verdikleri bir anlam kazanır. Yoksa ‘kendin çal kendin oyna’dan öteye gidemeyiz, şu anda olduğu gibi…